|
|
Arap Çatısındaki Türkiye, Başkanlık ve Erdoğan
|
|
|
|
|
Haziran ayını tüm dünya için önemli olayların, uygulamaların, kararların alınıp tartışılacağı bir sürecin başlangıcı olarak görüyorum.
Özellikle Orta Doğu, Kuzey Afrika, Arap Dünyası dolayısıyla Türkiye önce ekonomik sonra siyasi olarak çok önemli bir sürecin içerisinde olacak.
Ülkemiz de o önemli ayda 7 Haziran’da tarihi bir seçime giriyor.
Haziran ayından itibaren süreç niçin önemli?
1'İNCİ ÖNEMLİ KONU İRAN...
Amerika İran arasındaki Zürih’teki ön anlaşmalar sonucu ve devamındaki ılımlı hava haziran ayında İran’a uygulanan ambargoların kademeli olarak kalkmaya başlayacağı uluslararası birçok alanda bazı devletler arasında endişeler yaratmıştır.
Ben özellikle kademeli olarak kelimesinin altını kalın kırmızı kalemle çiziyorum.
Yıllardır İran’a uygulanan ambargo yüzünden İran’ın başta petrol ticareti olmak üzere diğer ticaretleriyle ilgili paraları bugüne kadar bu ambargo yüzünden dünyanın birçok ülkesinde uyur halde bekliyordu.
Haziran ayından itibaren önce bankalara arasındaki para transferinin serbest bırakılması gündeme geliyor.
İran’ın Amerika’da 34 yıla yakındır 700 milyar dolara yakın altını ve parası olduğu biliniyor.
Çin’de 804 milyar dolar, Hindistan’da 100 milyar dolar, Türkiye ve çeşitli Avrupa devletlerinde de yüklü miktarda parası olduğu gizlenen, saklanan bir konu değil.
Bu şartlarda Ortadoğu’da dengeler bozulup yeniden kurulacak.
Hiçbir devlet İran’ın eline kendilerinde bulunan paralarını hemen çekmesini istemediğini, hatta bu yüzden Hindistan’ın kendilerinde bulunan İran’a ait 100 milyar dolarlık paranın karşılığında mal teklifinde İran’ın sıcak bakmadığı gündemde.
İran’ın eline fazla para geçtiği taktirde Ortadoğu coğrafyasında taş taş üstünde kalmayacak güce ulaşma endişesi herkesi kara kara düşündürüyor.
Özellikle Basra Körfezi etrafında İran’ın sınırsız bir hakimiyeti söz konusu olabilmesi bu bölgede başta Bahreyn, Yemen, Suudi Arabistan olmak üzere bu bölgedeki ülkeleri oldukça rahatsız ediyor.
Yıllardır ambargo uygulanan İran’ın şimdiki gücüne milyarlarca dolarlık uyuyan paranın eklenmesinin getireceği gücü varın siz düşünün.
Aslında Türkiye’nin de İran’la ilgili tarihi bir karar vermesi gerekecek. Bu kararın da yine 7 Haziran seçimlerinden sonra sandıktan çıkacak tabloya göre oluşacak siyasi otoritenin vereceği haziran ayının önemini bir kez daha gösteriyor.
2'İNCİ ÖNEMLİ BİR KONU LİBYA...
Libya’daki hükümet yetkilileri Libya Petrol Bakanı ve Eğitim Bakanı vasıtasıyla, Kaddafi sonrası ortadan kaybolan ama kendilerince bilinen 1 trilyon doların peşine düşmüş olarak Türkiye’den bu konuda yardım almayı gündeme getirdiler.
2011 yılında Kaddafi’nin devrilmesinden sonra hükümet olmayınca Libya kendi petrol şirketlerinin alacaklarını toplayarak ülke ekonomisinin canlanması arzusu içerisinde.
Libya’nın Kaddafi döneminde faaliyet gösteren Avrupa’daki 3 rafineri 3 bin 500 benzin istasyonu bulunan şirketin %100 Libya Devleti’nin sahip olduğu şirket 2011 sonrası talan edilmiş.
Libya hükümeti tarafından dile getirilen 1 trilyon doların içerisinden belli bir miktarın da Türkiye’de bazı şirketlerin bünyesinde olduğu iddia edilirken diğer meblağın dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunduğu, Libya’daki hükümetin bu paraların kendi milli ekonomilerine geri dönüşünü sağlamak için Türkiye’den yardım konusunu dile getirmesi Türkiye Libya ilişkilerinde önemli bir süreci başlatacak.
Kaleme aldığım rakamlar abartılmış rakamlar değildir.
Libya’nın petrol şirketi vasıtasıyla 2011 senesindeki sadece bu şirket üzerindeki cirosu 13,2 milyar dolar idi. (Bugün ise bu şirket ne enteresandır ki zararda)
Şu anda Libya’da iki başlık var.
Mevcut hükümetin dışında büyük petrol kuyularının da bulunduğu Milis kuvvetlerinin elinde olduğu bölgenin Mısır Devlet Başkanı ve eski bir istihbarat başkanı olan Sisi tarafından desteklenmesi daha da ileri düşünceyle Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin bu bölgeyi Mısır Devleti ile birleştirmek istemesi ayrı bir politik konu olarak gündeme geliyor.
Yıllar önce Kaddafi döneminde zaten Mısır ve Libya’nın yapılan bir sözleşmeyle birleşme konusunun gündeme geldiği hafızalarda hala yer almaktadır.
Amerika ve Fransız destekli Libya’daki bulunan hükümetin Türkiye’den istediği yardım ve beklentileri önümüzdeki günlerde ilişkilerimizde daha önemli adımların atılmasını gündeme getirecektir.
3'ÜNCÜ ÖNEMLİ KONU SURİYE...
Amerika’da muhafazakarlarla demokratların arasındaki kıran kırana süren kavga ve mücadele dünya ekonomisini siyasetini sarsarak kendini hissettiriyor.
Suriye’de Esat rejimin direnmesi ve ülke içerisindeki hala devam eden iç savaşın bölgeye taşınması ve sıkıntıları Amerika’nın Suriye ile politikasını yeniden gözden geçirmesine neden odu.
Amerika politikasında değişiklik yaparak Esat’la da temas haline geçerek ikinci bir senaryoyu da hazır hale getirdi.
Suriye’nin de içinde bulunduğu bölgenin yeniden yapılandırılması konusu haziran ayından itibaren daha sıcak bir şekilde gündemde olacak.
Arap Baharında taşları değiştirenler yeni haritayı meydana getirebilmek için uluslararası güçler yeniden devrede.
4'ÜNCÜ KONU IRAK...
Irak Merkezi Hükümeti’nin Saddam sonrası hali ortada, hala kendine gelemiyor ve terörün her gün can aldığı bir ülke durumunda. Ülkedeki gayri resmi para trafiği yüz milyarlarca dolar olduğu için ekonomisi bir şekilde yürüyor.
Kuzey Irak’ta kurulan Barzani’nin başında bulunduğu devletin yeniden yapılandırılma planı ise bölgenin yeniden şekillendirilmesi istenen şeklin bir parçası.
Irak’tan uzanan Kerkük’ün içinde bulunduğu Suriye’nin kuzeyi dahil Kerkük petrolünün direkt Akdeniz’e indirilebilecek bir devlet planlaması devletimiz tarafından dikkatle takip edilen önemli bir konu.
5'İNCİ KONU YEMEN - SUUDİ ARABİSTAN...
Yemen’de iç açıcı bir durum olmaması yeni bir Afganistan haline gelmesi bütün dünyanın kriminal grupların El kaide Taliban dahil Yemen’de örgütlenmesi ise o bölgede sıcak savaşın yıllarca süreceğini gösteriyor.
Suudi Arabistan için Katar için Abudai için Yemen’in ayrı bir özelliği var.
Suudi Arabistan’la ilgili de Amerika’nın düşüncelerinde farklılıkları yaşanıyor.
Demokratlar Suudi ailesini istemiyor, Cumhuriyetçiler ise bugüne kadar olan dostluktan dolayı bu ilişkinin aynen devam etmesini istiyor.
Suudi ailesinin yaş ortalamasının yüksekliği yönetimdeki kraliyet ailesinin 65 yaşın üzerinde olması ayrı bir konu.
Suudi Arabistan gibi bir ülkenin 700 milyar doların üzerinde Amerika’da parasının olması ise 2 devlet arasındaki ilişkinin büyüklüğünü gösteriyor.
Bugün Suudi Arabistan’da polis ve askerler hatta savaş pilotları bile Yemen kökenli.
Bu bölgedeki yönetim sisteminde, seçim olmayışı bölgenin geleceğini de ayrı etkileyecek görülüyor.
6'NCI ÖNEMLİ KONU KIBRIS...
Geçtiğimiz haftalarda köşe yazımda yazdıklarımla ilgili konuların bir bir çıktığı KKTC’de haziran ayı Güney Kıbrıs’la yapılacak müzakereler yüzünden oldukça hızlı geçecek.
Şu andaki ön görüşmeler oldukça samimi sürüyor.
Akdeniz için önemli bir stratejik özelliği olan Kıbrıs Adası’ndaki KKTC ile ilişkilerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın garantör devlet olduğumuzu sözleri içerinde yer vererek, KKTC’de yeni cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı’ya Ankara ziyaretinde ‘KKTC’nin tek başına karar veremeyeceğini’ nazikçe deklare etmesi ise Kıbrıs konusundaki garantörlüğümüzü ve yavru vatanın önemini gösteriyor.
Libya, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Kıbrıs kısaca Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da yani Arap bölgelerinde yaşananlarda ve yaşanacaklarda Türkiye’nin ağırlığı ve önemi hem ekonomik hem siyasi açıdan oldukça büyük.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonrası anayasada değişiklik yapılarak başkanlık sistemini istemesinin en önemli nedenlerinden biri bence Türkiye için önemli kararları gecikmeden verebilecek bir devlet başkanının olması gereksinimidir.
Bu Türkiye’nin politik, ekonomik ve stratejik durumu için oldukça önemli.
Bu konuyu AK Parti kurmaylarının, yerel yöneticilerin, milletvekillerinin halka daha sıcak bir dille anlatmaları gerekiyor.
Bu konuyu resmi açılışlarda, meydanlarda dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a siyasi partilerin de muhalefet yapıp başkanlık sistemine karşı çıkması işin ayrı bir yanı.
Başkanın çok önemli konularda tek başına karar verebilmesi, ülkenin milli menfaatlerinin hızlı bir şekilde uygulanabilmesi için ne kadar gerekli olduğunu halka münasip bir dille anlatılması gerektiğine inanıyorum.
CHP, MHP ve BDP’nin gerek genel başkanları gerekse parti kurmayları başkanlık sistemini sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhalefet olsun diye düşünmemeli.
Bugün Erdoğan, yarın bir başkası…
Türkiye’de seçim sonrası anayasada yapılacak değişiklikleri, hazırlanacak yeni anayasa ve başkanlık sisteminin getirecekleri halka münasip bir dille anlatılmalı.
Dünyada 40’ın üzerinde ülkede uygulanan başkanlık sistemindeki modellerde, örneğin Amerika’da uygulanan başkanlık sisteminde başkanın yetkileri ne kadar güçlü olursa olsun hem temsilciler meclisinde hem de senatoda iki yılda bir yapılan yenileme seçimleriyle halkın tercihi yönetime yansıtılıyor.
İleri demokrasi diye adlandırılan Amerika’daki başkanlık sistemi dahil diğer başkanlık sistemleri Türkiye’de mecliste söz sahibi olacak siyasi partiler tarafından gözden geçirilmeli ve Türkiye için en iyisine karar verilmelidir.
Bundan hiç kimse korkmamalıdır.
Netice itibariyle her şey yine halkın tercihi ve oylarıyla şekillenmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülerek kabul edilecek yeni anayasayla devlet başkanının halkın oylarıyla seçildiği makamda daha güçlü, daha hızlı kararlar alabilecek durumda olmasının Türkiye’ye menfaatleri masaya yatırılmalı.
Haziran ayındaki seçim sonrası mecliste yeni oluşabilecek farklı bir siyasi tablonun mevcut anayasa ile birlikte, (münasip bir dille anlatmaya çalıştığım, yazılsa sayfalar tutacak) yaşanacak gelişmelerde ne kadar menfaatlerimize uyacağını düşünmek lazım.
Düşünün ki Haziran ayındaki tabloda bir koalisyon var, düşünün ki meclise bir teskere geldi…
Önemli bir konu ve bunun konuşulması, oylaması, tartışılması günler sürecek…
İşte bu tür şartların Türkiye’nin uluslararası alanda hızlı alabileceği kararları tıkayacağını, bu yüzden de yeni bir anayasa ile getirilecek Başkanlık Sisteminin ülkemize olan menfaatlerini her kesin bilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bence bu istek bu arzu milli bir meseledir.
Siyasi partilerimizin de, başkanlarının da, kurmaylarının da bu konuyu bu açıdan ele almalarının gerektiğine inanıyorum. Ben, yeni anayasayla birlikte halkın oylarıyla seçilmiş devlet başkanının ülkemize büyük faydası olacağı inancı içerisindeyim.
İçerisinde bulunduğumuz coğrafyada Arap Dünyası ve Ortadoğu’nun Türkiye’ye çok büyük ilgi duyduğu malum…
Türk dizilerini çok seviyor, müziğimizi beğenerek dinliyor, sanatçılarımıza karşı hayranlık duyuyorlar.
Hele hele her fırsatta ülkemizde tatil yapmak için can atıyorlar.
Bunların yanı sıra ülkemizdeki iş adamlarıyla ekonomik iş birliğine girmek istiyorlar.
Böyle bir insan topluluğunun yer aldığı Arap coğrafyasında yaşanacak ekonomik ve politik gelişmeler açısından baktığımızda, başkanlık sisteminin ülkemizin menfaatine olacağı milli bir mesele olarak görülmelidir.
Bu şartlar altındaki coğrafyada Arap çatısında oturan Türkiye’ye ekonomik ve politik açıdan çok şey kazandıracak olan başkanlık sistemi; 7 Haziran’a kadar halkımıza münasip bir dille anlatılmaya devam edilmelidir.
Bu köşe yazımda sadece Arap Dünyası ve Ortadoğu ile ilgili başkanlık sisteminin neler getireceğini kaleme aldım.
Avrupa ülkeleri, Rusya ve diğer komşu ülkelerimizle olan ilişkilerde başkanlık sisteminin getireceği faydaları önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağım.
[email protected]