Son yirmi yıldır Türk Medyası’nda değişim rüzgârları esiyor. Eskiden bilinen gazeteci tiplemesi tamamen değişti.
1948 yılında Hürriyet kurulurken merhum Erol Simavi: “Bu gazete habere dayalı yayın yapacaktır. Bilginiz olsun…” diye, ünlü gazeteci ağabeyimiz ve Hürriyet’in ilk genel yayın müdürlerinden Necati Zincirkıran’a talimat vermişti.
O günden bugüne geçen onlarca yıl medya ve medya çalışanlarıyla, habercilik anlayışı tamamen değişti.
Benim çok iyi hatırladığım ve kuruluşundan sonra uzun süre temsilciliğini yaptığım Sabah Gazetesi de ilk kurulduğunda “önce haber” sloganıyla çıkmıştı.
Bugüne gelindiğinde, sanki birinci sırada yer alan habercilik anlayışı gitti ve yorumculuk birinci plana çıktı.
Böyle olunca da gazetenin çatısını oluşturan haberciler bana göre harcanmış oldu. Yani bir gazetenin eli kolu olan muhabirin önemsenmesi azaldı.
Eskiden bir gazetede yurt haberler ve şehir istihbarat en az 250 kişiyi barındırdı. Şimdi maalesef bu kadronun onda biri yok. Bu da giderek azalıyor.
Son yıllarda medya, masa başında yoruma dayalı gazeteleri basarak halka sunuyor. Bu yüzden maalesef gazetelerin okunma oranı düşüyor; tiraj kaybediyor.
İnternet ortamının ve her türlü görsel medyanın, teknolojinin zirve yaptığı Japonya’da bir gazete, on sekiz milyon adet satabiliyor.
Türkiye 75 milyon diyoruz… Dört milyon kişi gazete alıp okuyor. Yani nüfusumuzun her yüz kişiden beş kişisi günlük gazete okuyucusu... Bu da bugün geldiğimiz yazılı basındaki son noktayı acı biçimde gösteriyor.
Son yirmi yılın sevindirici olayı ise Avrupa’da ilk 10 içinde 5 tane en çok okunan Türkiye’ye ait internet sitemizin olmasıdır.
Türkiye’de halkımız, haber alma özgürlüğünü bu gelişmeler sonucu internet medyasından takip ederek değerlendiriyor.
Bugün gelinen bu noktada yazılı basın açısından sevindirici bir durum görünmüyor.
Umarım bu işin sorumluları yazılı basının yeniden tiraj kazanması için gereken önlemleri alır.
[email protected]