Öyle olmayanı böyle göstermek sorunumuz var.
Fert bazındaki samimiyetsizliğimiz toplum boyutunda sahici olmayana tekabül ediyor.
Öfkemizin sahiciliğini bıraktım bir tarafa tebessümümüzde bile samimiyetsizlik emareleri vaka haline geldi neredeyse.
Neredeyse diyorum çünkü: bir umut taşımak istiyorum ve bu durumun gerçekleşmesinden korkuyorum.
Daha fazla ihracat milli geliri artırır elbette.
İddia ediyorum ki daha fazlası biraz daha fazla samimiyetle olacaktır.
Ve devam edelim bölüşmek zenginliğin en birinci şartıdır.
Ve biriktirmemek duygusuna alışmak ikinci kuralda budur.
Keynes, Simith, Ricarda bereketsizliğin ve haksız çıkarın şarlatanlarıdır.
Küçük bir azınlığa yarayan görüşleri bütün bir insanlığın hakkını gasp ettirdi.
Şimdi kendilerine tabi olmayan azıcık baş kaldıran bir millet devlet olsun hemen boğmak istiyorlar.
İşte daha bir ay olmadan bu coğrafyayı dolaşıverdi ABD’nin şizofren başkanı.
ABD ve benzerleri yeryüzünün haramzadeleridirler.
Allah’ın verdiklerini sade kendilerinin saydılar.
Bu bir medeniyetin şizofrenisidir.
Paranın paranoyasını izliyoruz gerçek olan budur.
Ellerinde farkında olmadan bize de dayatılan ölçüleri var.
Kendi ölçüleriyle istediklerini terörist, terör örgütü ve şimdi de Katar’la birlikte terör devletini de ifade etmeye başladılar.
Katar, Osmanlı askerinden umudunu en son kesen devlettir. Osmanlı yıkılmış dağılmış hala umut varlar işte böyle bir dost ülke ve devlet.
Son zamanlarda da bunu hep gösterdiler. Sanırım Katarda bir askeri üssümüz yapımız da oluştu. Sermaye desteği dostluk eli uzattılar.
Şimdi Katar’a karşı yapılmak istenen; dolaylı bence doğrudan bize yapılmak isteniyor.
Katar’ı teröre destek veren ülke ilan edip, finasman ve şirketlerini kısaca dünya çapındaki tüm mal varlıklarını donduracaklar. Sonrasında bizimle irtibatlandırmak isteyecekler.
Daha somut 15 Temmuzda, Zarrab olayında, 17/25’te velhasıl son yıllardaki saldırılarda yapamadıklarını başka bir yöntem ve boyutta gerçekleştirmek istiyorlar. Sürekliliği olan ve belki bundan sonraki aşamaları da çok önceden tespit edilmiş bir planlı saldırıyla karşı karşıyayız.
Bi defa dünya insanlığı bizim muhatabımızdır. Anlatacağımız kirli düzeni, küresel diktatoryayı, yılmadan usanmadan.
Göreceğiz ki insanlık kendi müstebit ve zalimlerini alaşağı edecektir. Bütün yeryüzünde taraftarlarımız olduğunu bileceğiz. Planlarında boğulacakları bir cehdin peşinde olacağız.
Başımızı eğdirmek istiyorlar. Hayır sözünü duyunca bizi baskıyla, demokrasiden uzaklaşmayla suçluyorlar. İnsan hakları diyorlar, basın özgürlüğü diyorlar.
Peki son 30 yılda bütün terörü yaratan sizler değil misiniz? İnsanları yurtlarından eden aç bırakan sizin zalimliğiniz değil mi?
Bizler biz gibi olamadığımız içinde hak ediyoruz bu zül mü.
Özetle savaş sürüyor bunu bilelim. Ve dahi cihatta sürmeli ama nasıl?
Çok zor çok kolay.
Çok zor çünkü; malımız, canımız, sevdiklerimizden vazgeçemeye kadar varan bir sınmayla karşılaşabiliriz.
Çok kolay bu vazgeçmeyi göze aldıklarımızdan vazgeçtiğimizde bunu idrak ettiğimizde yeryüzü her şeyiyle bizlerin olacaktır.
Bu yüzden malı olanlar özellikle hak ettiğinden fazlası olanlar onları dağıtın beytül malden başlayın. Malınızı dağıtmaktan başkası korumaz çünkü.
Çelik kasalarınız, emanetçileriniz berrak bir fotoğraf gibi ortaya çıkar.
Takdiri ilahi buyurursa hangi muhafaza engel olur. Ve bu sizler için mutluluğunda huzurunda kaynağıdır.
Bir ağır yükten arınmış olmak istemez misiniz?
Ve sonra yüzünüze sevinç bırakan çocuklarınız, onların geleceğini sigortalamak istemez misiniz?
Herkesin doymasına katkınız olmasından nice sevinçler devşirmek varken.
Ve elbette bir etki bırakmadan bir işe yaramadan bulunduğunuz yerleri terk etmemedeki ısrarınız bundan da fedakarlık etmelisiniz.
Zamanında yapılmayan fedakarlık zamansız darlık oluverir sonra.
Ve sonra cesareti tatmak, eğilmemeyi bilmek gibi bize ait hasletleri yaşamadan mı göçüp gidelim.
Ve farklılıklarımızı içselleştirmenin büyüklüğünü hürmete layık olanın insan olduğu bilincini neyle elde edebiliriz ki?
Varlığın bilincinde ve şükründe olmayanların nasıl alçaltıcı bir utançla karşılaştıklarını hali hazır yaşamıyor muyuz.
Haklı haksız herkesi içeri tıkanların dışarı çıkmak için nasıl paraları dağıttıklarını görmüyor muyuz.
Hakk’ın sahibinin sadece Allah’ olduğunu idrak edip somutlaştıramazsak sonumuz hüsran olacak.
Yaratanı ve kendimizi aldatamayacağımızı bilmeliyiz.
Bir kez daha tekrarlamak isterim ki;
İçinize sığmayanı hiç bir yere sığdıramazsınız.
Sabır savaş zafer.. Yani biz olmak.