Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a Çocukluğunuzda bayramlar nasıl geçerdi? sorusu karşısında Arınç'ın samimi açıklamaları bilinmeyenleri ilk kez gözler önüne serdi.
"Doğrusu biz biraz yoksulluk çektiğimiz için önceleri hiç kurban kesemedik. Başkalarının kestiği kurbandan bize de getirirlerdi. Biz ona çok sevinirdik. Evimize etin girdiği zamanlar genellikle Kurban Bayramları olurdu. Ama elimiz biraz para görünce, biraz iş yapmaya başlayınca hemen o vazifemizi yerine getirdik ve kurbanımızı kesmeye başladık. Bu sefer biz ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtmaya başladık. Gençliğimden sonra da post kavgasının içinde olduk. Türk Hava Kurumu derileri toplardı. Biz de bazen derneğin, bazen partinin ihtiyaçlarını, bazen de hayır kurumlarına bağışlamak için deriye sahip çıkmaya çalışırdık. Herkes bizi kovalardı. Bizde onları gizli gizli bir yerde biriktirir sonra birisi ile anlaşır satar, parasını da hayır işlerine verirdik. Çok şükür artık hükümetimiz Demokratikleşme Paketi içinde “Madem ki bu kurbanı kesen şudur, onun her türlü tasarrufu da ona aittir. Türk Hava Kurumu’nun kurban derisi toplama yetkisi kalmamıştır. Herkes istediği yere verebilecek” dedi. Şimdi çok rahatladı. Eskiden böyle bir kavga da vardı. Annem de babam da en azından bayramlarda bütün çocuklarının bir arada olmasını isterdi. Biz 4 erkek kardeşiz. Babam rahmetli olunca annem bizi tek başına toplamaya başladı. Ben Ankara’da okuyordum. İstanbul’da bir ağabeyim okuyordu. Birisi yurtdışındaydı. Birisi de İzmir’de çalışıyordu. Ama hepimiz en azından bayram günlerinde eğer başka türlü mümkün olmamışsa, Manisa’da evimizde toplanır annemizle
birlikte bayramı karşılardık.
BUZDOLABI ALAMAMIŞTIK
Çocukluğunuzdan hatırladığınız anınız var mı?
Annem bayramda elini öpenlere ya mendil ya çorap verirdi ya da para verirdi. Çok güzel ipek mendilleri vardı. Kızlarına, gelinlerine mendil, bizlere çorap, çocuklara da mutlaka para verirdi. O zamanlar biz buzdolabı da alamamıştık. Manisa’da fakir, yoksul bir semtteydik. Saz Mahallesi derlerdi. Orada bir tek Kiraz Mehmet diye bir zatın buzdolabı vardı. Eşi Emine Hanım da buzdolabında buz üretir komşulara dağıtırdı. Biz de onu bir tülbentin içine koyar, biraz muhafaza eder sonra suyumuzu onunla soğuturduk. Hiç unutmuyorum 350 liraya Arçelik buzdolabı almıştım. 10 taksitle. Avukatlığımın ilk yıllarında. Annem hemen şart koştu. “Bol bol soğuk su, buz yapacağız komşularımıza dağıtacağız” dedi. Bunlar çok keyifli şeylerdi. Yokluğunu hissettiğimiz birşeye kavuşmuş olmak insanı daha çok sevindiriyor. Ama şimdi çocuklarımız, torunlarımız herşeyi hazır bulunca zannetmiyorum ki aynı tadı almış olsunlar.
KOMUTANLARA YAZARIM
Bayramını kutlamak için Başbakan Tayyip Erdoğan’ı arıyor musunuz? Bakanlar arasında bayramlaşma var mı?
Her bayramda arayamadım doğrusu. Ama birkaç bayramda aradım. Birkaç defa da Sayın Başbakan aradı, eksik olmasın. Doğrusu bizim aramamız. Ben bütün bakanlara tebrik mesajı yazdım. “Başbakan Yardımcısıyım. Önce onlar yazsın” diye beklemem. Bütün genel başkanlara da yazarım. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da Sayın Bahçeli’nin de bayramını tebrik ediyorum. Komutanlara yazarım. Tabii ki bütün protokolü tek tek dikkate alamıyorum ama her zaman görüştüğümüz, selamlaştığımız veya iş ilişkisi içinde olduğumuz insanların bayramını tebrik ederim. Bir bakıma çok iyi bir bakıma çok kötü bir adet yerleşti. O da mesaj göndermek. Benim mesaj kutum bazen 900’ü gösteriyor. Kandillerde, bayramlarda çok geliyor. O mesajları okumaya bile fırsatım olmuyor. Ben akrabalarımı, dostlarımı, arkadaşlarımı ararım. Birinci gün çok yoğun olsa da arifeden itibaren aramaya başlarım. Bizim dostluklarımız güçlüdür. Bayramlarda hatırlamak gerekir. Arandığımız için mutluyuz ama bu kısa mesajlar yüz yüze görüşme fırsatını ortadan kaldırıyor. Yapay, mekanik birşey oldu. Eskiden hep mektuplaşırdık. Bırakalı yıllar oldu. Artık telefon var ama onun yerini de artık mesajlar aldı. Toplu mesajlar zaten size özel değil. Samimiyet ölçüsü olması lazım. Mesajdaki kısaltmalar “slm, nbr” olursa tadı kaçıyor. Buram buram sevgi, samimiyet kokmalı. Eskiden mektuplar elle yazılırdı ve bu bir samimiyet ifadesiydi. Annem benim Ankara’dan yazdığım her mektubu saklardı. Ben de annemden gelen her mektubu sakladım. Rahmetli olduğu zaman hepsini bir sepetin içinde buldum. Hâlâ onları açar okurum.
Ailenizde bayramlık geleneği devam ediyor mu?
Biz çocukken yeni ayakkabılarla yatardık. Yastığımızın altına koyardık. Ben bütün yetkiyi hanıma verdim. O bayramdan önce çıkıyor. Kime ne alacaksa alıyor. Benim kredi kartımı kullanıyor. Helali hoş olsun. Yoksa benim ne alışveriş yapacak, ne dışarı çıkacak vaktim var. Hamdolsun gelenek devam ediyor. Hediyeleşmek çok güzel bir şey. Çocuğu sevindirmek çok güzel. Ortanca torunum Şamil, araba sevdalısı. Nereye gitsem, “Dedeciğim bana araba getir” diyor. Sırf onu sevindirmek için her gittiğim yerden bazen küçük bazen büyük araba alıyorum. Kız torunuma da bebek getirmeye başladım ama henüz daha çok küçük olduğu için aldırış etmedi.
Bu bayram torun heyecanı da yaşıyorsunuz...
5’inci torunum da oldu. Kızımızın ismini de Hanzade koyduk."
|