Ülkede ekonomik, demokratik, siyasi ve sosyal tedbirler alınması gerektiği kaydedilen deklarasyonda, Kıbrıs Türkü’nün ortak tarihi bağları, siyasi ve stratejik çıkarları olan Türkiye ile var olan ilişkilerin yeniden, çağdaş anlamda ele alınması gerektiği belirtildi.
CTP - BG’den yapılan açıklamaya göre, parti meclisinin son toplantısında oybirliğiyle onayladığı deklarasyonda, “ülkede meydana gelen ekonomik, siyasi ve sosyal gelişmelerin, Kıbrıs Türk halkının geleceğini her açıdan olumsuz etkilediği” kaydedildi.
Deklarasyonda, “Yaşamın her alanında, halkımızı kıskaca sokan, ekonomik, siyasi, demokratik bunalımların, Kıbrıs sorununun süren çözümsüzlüğü ile doğrudan bağlantılı olduğu açıktır. Kıbrıs Türk halkının uzun ve kahırlı bir mücadele sonucu geliştirdiği demokratik yapılanması, kendine dönük kurumsallaşma çabaları ve bu alanda mevcut siyasi alanları, sivil inisiyatifin daha etkin olacağı şekilde genişletme çabaları çok önemlidir” denildi.
Deklarasyonda Öncelikle halkın kendine yakın hedef olarak kendi gelirleriyle kendi cari giderlerini karşılama ve bununla bağlantılı olarak da “kendi kendini yönetme” değerinin yaşama geçmesi gerektiği kaydedildi.
KIBRIS SORUNU
Kıbrıs sorunu çözüm müzakerelerinde, Kıbrıs Türk halkının evrensel düzlemde kazandığı pozitif gelişmelerle sorunun çözümü yönünde elde ettiği inisiyatif geliştirme kapasitesini zora sokan ciddi gelişmeler yaşandığı iddia edildi.
BM Genel Sekreteri’nin son raporundaki ifade edilen hususların ciddi riskleri işaret ettiği kaydedilen deklarasyonda, iki lider tarafından yeniden benimsendiği belirtilen, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe sahip eşit statüde iki kurucu devletin, tek uluslararası kimliği, egemenliği ve vatandaşlığı olacak olan federal Kıbrıs hedefli bir çözüme bir an evvel ulaşılması gerektiği kaydedildi.
Kıbrıs’ın etrafında bulunan doğal gaz ve petrol rezervlerinin yarattığı gerçeğin ise yeni bir tartışma sürecinin oluşmasına yol açtığı belirtilen deklarasyonda, “Orta Doğu’daki eski siyasi ilişkileri sarsan yeni siyasi gelişmelere ek olarak, AB’nin ekonomik ve siyasi güvenliğinin Doğu Akdeniz’de Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü nedeni ile tehdit altında olması, bu alandaki arayışları Kıbrıs Türk halkını gözetmeyen hatta içermeyen sonuçlara götürme potansiyeli taşımaktadır” denildi.
“SİYASİ ÇEKİŞMELER”
CTP - BG deklarasyonunda ayrıca, iç siyasette yaşanan “çekişmelerin” olumsuz sonuçlarına da dikkat çekildi.
Deklarasyonda, “Derviş Eroğlu - UBP ikilisi, hem birbirleri ile ‘sultan kim olacak’ yarışı ve çekişmesi içine girmekte, hem de Kıbrıs Türk halkının tüm kurumlarını ve politika üretme kabiliyetini dumura uğratırken siyaset yapma alanlarının daha da daraltmasına yol açmaktadır” denildi.
Deklarasyon şöyle devam etti:
“Bu iktidar bloğu, ne 19 Nisan seçimlerinde halkımıza sunduğu ve bu nedenle oy aldığı siyasi programının işaret ettiği yolda hareket etmekte, ne de bu oylara karşılık gelecek siyasi - hatta icraat yapmadığından aslında halktan aldığı - oyu temsil etme yeteneğine sahiptir. Meclis’teki çoğunluğu, transferlerle sağladığı yapay çoğunluğa dayanmaktadır. Kendisi her açıdan yapay olan bir iktidar, elbette ki varlığını halkına değil, içteki belli güç odaklarına dayandırmaktadır. Bu yüzden de varlığını sürdürmek için dıştan gelen her türlü baskı ve telkine de açıktır.”
TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER
CTP - BG, ayrıca iktidarı, “Kıbrıs Türk halkına dönük büyük kırılmalara yol açmakla ve Türkiye ile en büyük kırılmayı yaşatmakla” suçladı.
Kıbrıs Türkü’nün ortak tarihi bağları, siyasi ve stratejik çıkarları olan Türkiye ile var olan ilişkilerin yeniden, çağdaş anlamda ele alınması gerektiği kaydedilen deklarasyonda “Türkiye Cumhuriyeti Yardım Heyeti modeli ilişkilerin verim vermek yerine, sorun üreten bir biçime dönüştüğü” ileri sürüldü.
Deklarasyonda, “Türkiye ile ilişkilerin tarihi ve manevi değerler yanı sıra ortak demokratik ve siyasi stratejik çıkarlar bütünlüğü temelinde, Kıbrıs Türk halkının ekonomik, siyasi ve demokratik bağlamda kendi kendini yönetme değerine güç katmak hedeflerini kapsaması gerekmektedir” denildi.
Deklarasyon şöyle devam etti:
“Bu bağlamda, Kıbrıs Türk halkının siyasi ve ekonomik kurumlarının, hayatın her alanında karar alma süreçlerinde etkinliği sağlanmalıdır. Bunun için bu, Anayasal demokratik değişimlerle desteklenmelidir. Türkiye’de sivil siyasetin alanının genişletilmesi ile ilgili adımlar atılırken, Kıbrıs Türk halkının dünya indinde Türkiye ile birlikte götürdüğümüz haklı çözüm mücadelesinin başarıya ulaşmasının yolunu da güçlendirecek ve etkinleştirecek olan husus buradan geçmektedir. Ekonomi yönetimi yanı sıra, güvenlik alanından tutun, ekonomik ve sosyal planlamaya kadar her şey bu hususun güçlenmesi ile olanaklıdır.”
DEMOKRATİK VE EKONOMİK DÜZENLEME
Deklarasyonda ayrıca, değişimin sadece ekonomik ve mali tedbirlerle değil, siyasal alanda gerçekleştirilecek demokratik düzenlemelerle mümkün olabileceği kaydedildi.
KKTC yurttaşları arasında demokratik birlikteliğin geliştirilmesi, ayrımcılık temelindeki örgütlenme ve düzenlemelere her açıdan son verilmesi gerektiği belirtildi.
Deklarasyonda, “Ekonominin düzenlenmesi için en başta bir nüfus sayımı yapılması, muhaceret uygulamalarının tam anlamıyla ele alınması, ülkeye yabancı işgücü girişinin sınırlanıp esaslara bağlanması, vatandaşlık siyasetinin ele alınması ve evlilik dışında, vatandaşlık verilmesi uygulamasına son verilmesi şarttır” denildi.
GREV VE TOPLU SÖZLEŞME YASASI
CTP - BG deklarasyonunda ayrıca, “Grev ve Toplu Sözleşme Yasası”nda kısıtlamalara gidilmesi yönündeki girişimlerin kabul edilemez olduğu kaydedildi.
Deklarasyon şöyle devam etti:
“Çıkılan toplumsal var oluş mücadelesinde basit öncülük tartışmaları ve kimse ile siyasi yarış içinde değil, ancak federal çözüm ve AB perspektifine bağlı; ayrılıkçı, ayrımcı, hegemonyacı tüm milliyetçi eğilimlerden uzak, özgürlükçü sosyalist değerlerimizin ışığında, Kıbrıs Türk halkının toplumsal var oluşu ve tüm vatandaşlarımızın demokratik birliği, esenliği ve refahı için mücadeleye devam edeceğiz”.