Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'iki dil ve özerklik tartışmalarıyla ilgili olarak, "Benim milletimin dili tektir. O resmi dil Türkçe'dir. Bunu bugüne kadar öğrenemediysen, bundan sonra da öğrenemezsin zaten" dedi.
Başbakan Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinin kapanışında yaptığı konuşmada, AK Parti iktidarının en büyük başarılarından birisinin milletin devletine olan güvenini yeniden tesis etmesi olduğunu söyledi. 8 yıl önce bu toprağa tohumlar attıklarını belirten Erdoğan, "Zaman içinde bu tohumlar filizlendi ve fidana dönüştü. İstikrar ve güven içinde ilerlediğimiz müddetçe o fidanlar boy atacak. Kökleri toprağı çok daha güçlü kavrayacak ve tutunacaktır.
Biz hep birlikte destansı bir kahramanlık örneği sergileyerek büyük bir cihan devletinin üzerine bu topraklara 1923 yılında Cumhuriyet tohumları ektik. O fidan ne zaman boy atmak istediyse boynu vurulmak istendi. Ne zaman kök salmak istediyse kökü kurutulmak istendi. Ne zaman ekonomi atılıma geçtiyse filizler ekonominin önünü kesti" dedi.
Cumhuriyet çınarının sadece dışarıdan değil içindeki kurtçuklar tarafından kemirilmek, çürütülmek istendiğini belirten Başbakan Erdoğan, 8 yıldır hükümet olarak o çınarı büyütmek ve kollamak için var güçleri ile çalıştıklarını söyledi. Kurtçuklara karşı, çetelere karşı amansız bir mücadele verdiklerini belirten Erdoğan, istikrar ve güveni sarsacak her türlü girişimi kararlılıkla bertaraf ettiklerini kaydetti. AK Parti hükümetinin 8 yıl boyunca bu toprağa kardeşlik ve sevgi tohumları ektiklerini belirten Erdoğan, ekonomiyi büyüterek Türkiye'nin bekası için gecesini gündüzüne kattığını ve büyük bir mücadele verdiklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan, konuşmasında iki hafta içerisinde çeşitli illerde yaptığı açılışlardan ve yurt dışında da önemli eserlerin açılışlarına imza attıklarını söyledi. Erdoğan, uzak demeden yakın demeden dünyanın tüm ülkeleriyle, Türk dünyası ile ilişkileri geliştirdiklerini belirterek, "Bir şeyde bizi gerçekten üzüyor. Arkadaşımız diyor ki önce nizam olacak. Ben de diyorum ki biraz da insaf olacak. Bitmedi biliyorsunuz, insaf dinin yarısıdır. Bir şeyi eleştirirken, yargılarken insaf edin. Şu 8 yıldır bu ülkede bu kadar şey yapıldığı içindir ki, milletimiz demokratik tasarrufunu kullanırken, gerek genel, gerek yerel seçimlerde AK Parti'sini iktidarda tutmuştur. O zaman siz milletimizin ferasetine güvenmiyor musunuz? Kendinizi milletimizden çok daha akıllı mı zannediyorsunuz" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın sözlerinin ardından BDP Milletvekili Hasip Kaplan, seçim barajının yüzde 10'dan kaldırılması gerektiğini söyledi. Başbakan Erdoğan bunun üzerine, "Biz bu ülkede yüzde 10 barajını koymadık. Yüzde 10 barajı ile iktidara geldik. Gücünüz varsa siz de gelin. Bu barajı koyanlara sorun" dedi.
Erdoğan, Mardin Kalesi'nin tamir edilmesiyle ilgili olarak da, 218 yıldır tamir edilmeyen kaleyi kendilerinin tamir ettirdiğini söyledi. Başbakan Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
"81 vilayet değişiyor. Burada bağırıyorlar ama oralardan geçerken de 'Ya neler başarmışlar' diyorlar. Orda takdir ediyorsunuz, onu biliyorum. Özgürlük mücadelesini biz verdik. Yeni kurulan üniversiteler şehirlerimizi değiştiriyor. Onardığımız tarihi eserler şehirleri değiştiriyor. Havaalanları, inen kalkan uçaklar şehirleri değiştiriyor. Açılan fabrikalar, canlanan ekonomi şehirleri değiştiriyor. Türkiye'nin her yerinden umut fışkırıyor. 73 milyon hayata sımsıkı sarılıyor. Geleceğe bugün daha bir umutla
bakıyor. Yıllarca hizmet almamış iller bugün yeniden hayat buluyor. Doğu ve Güneydoğu'nun diğer bölgelerdeki imajı ile gerçek durumu arasında çok ciddi bir uçurum var. Oralarda kaos varmış gibi, oralarda sokağa çıkılamıyormuş gibi bir imaj yaratılıyor. Antalya, Edirne, Giresun nasıl gelişiyorsa oralarda aynı şekilde gelişiyor. Batıda umut ne kadar çoğalıyorsa, doğuda da öyle çoğalıyor. Türkiye topyekün aydınlık geleceğe koşuyor.
Bizim lügatımızda ayrımcılık yok. Bölgeleri ayırmak yok. Toplumu sınıflara, etnik gruplara, mezheplere bölmek yok. Biz insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışı ile hareket ediyoruz. İnsanlarımızı dinine, mezhebine göre ayırt etmedik, etmiyoruz. Partimizi kurduğumuzda yola çıkarken bizim üç tane kırmızı çizgimiz var dedik. Biz etnik milliyetçilik yapmayacağız, biz bölgesel milliyetçilik yapmayacağız, biz dinsel milliyetçilik yapmayacağız. Biz şu ana kadar bunu yapmadığımız için bizim halkımız bizi 8 yıldır iktidar yapıyor. 2005'de dedik ki 'Tek bayrak, tek vatan, tek millet' dedik.
Etnik kökeni, inancı, dili ne olursa olsun 73 milyon insanımız Türkiye Cumhuriyeti üst kimliği altında birdir. Tek millettir. Evet ben yine aynı şeyi söylüyorum. Alt kimlik, üst kimlik. Üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bunun altında birçok etnik unsur vardır. Hepsi bizim kardeşimizdir, hepsini Yaradan'dan ötürü severiz. Bir şeyi daha söylüyorum. Bu ülkede ben bir başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum, savunmaya da devam edeceğim ama Kürtçülüğün karşısındayım, aynen Türkçülüğün de karşısındayım. Bunu da söyleyeyim, çünkü bizim medeniyetimizde, bizim değerlerimizde ırkçılık yok ama kavimlere saygı var. Benim milletimin dili tektir. O resmi dil Türkçe'dir. Bunu bugüne kadar öğrenemediysen, bundan sonra da öğrenemezsin zaten. Fakat bu ülkede devletin kademeleri ile belediyeleri birbirinden ayırt eden anlayış, devlet kurumlarını anlayamayan anlayıştır. Belediyeler de devletin resmi kurumlarıdır, orada da Türkçe kullanılır. Birisinde farklı, birisinde farklı olmaz."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iki dil ve özerklik tartışmalarına sert tepki göstererek, "Biz hiç kimseye bu toprak üzerinde ameliyat yaptırmayız" dedi.
Başbakan Erdoğan, 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinin son gününde hükümet adına TBMM Genel Kurulu'na hitap etti. Konuşmasında iki dil ve özerklik tartışmasına değinen Erdoğan, BDP'yi sert bir dille eleştirdi.
Ademi merkeziyetçiliğin olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, bunu siyasi ve hizmet tanımına karşı olduklarını, hizmet içerikli olanın yanında olduklarını söyledi. İki dil ve özerklik tartışmalarını Türkiye'nin gündemine taşımanın ne demokrasiye ne özgürlüklere, ne de toplumsal barışa katkı sağlamayacağına işaret eden Erdoğan, "Bu tartışmaları gündeme taşımak ta, bu tartışmaları gündemde tutmak ta, sabah akşam bununla ilgili yayınlar yapmakta milli birliğimize ve kardeşliğimize destek olmaz, tam aksine köstek olur. Milli birlik ve kardeşlik projesi adı üzerinde bir birlik projesidir, bir kardeşlik projesidir. Bu ülkeyi dayanışma içerisinde büyütme projesidir. İstismarcıların elinden oyuncağını alıp, onları hayal kırıklığına uğratma projesidir. Biz hak ve özgürlükleri geliştirmenin mücadelesini verirken, birileri de gerilim üreterek afaki taleplerle toplumu gererek, milletimizin sinir uçlarına dokunarak süreci baltalamaya çalışıyor. Biz iyi niyetle meselelerin üzerine giderken, toplumsal mutabakatı sağlamak üzere samimiyetle çalışırken birileri de bayat senaryoları devreye alıyor, çözüm sürecini sabote edecek davranışlar sergiliyor. Temcit pilavı gibi sürekli sofraya sürülen bu tezgah ne yazık ki yeniden kuruluyor. Türkiye seçime giderken, istikrar ve güven zemininde kararlı bir şekilde ilerlerken karanlık odaklar tarafından aynı oyun yeniden kurgulanıyor. O fidan kök salmaya başlarken dalları, kolları kırılmak isteniyor. Bu senaryo, çok çirkin bir senaryodur, bu tezgah çok kirli bir tezgah, bu tuzak çok bildik bir tuzak. Benim milletim bu oyunları defalarca gördü, bu senaryolar aktörleri çok iyi tanır. Benim milletim bu tezgaha asla düşmeyecek" dedi.
Bu tezgahın içinde terör örgütü, terör örgütünün vesayeti altında hareket edenlerin, can çekişen çeteler ve mafyanın olduğunu kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Senaryo çok ama çok açık. Seçim öncesi milletin zihni bulandırılacak, seçim öncesi milletim zihni karıştırılacak, seçim öncesinde kaos oluşturulacak, seçim öncesinde farklı gündemler oluşturulacak, milletin tercihleri böyle etki altına alınacak. Soruyorum size toplumu gerecek, güven ortamını sarsacak bu yaklaşım tarzı hangi amaca hizmet edecek? Yapılan işlerin çözüme bir faydası var mı? Sorumsuz ve afaki hassasiyetlerin kaşınması sorunları çözüm yoluna mı koyuyor? Yoksa daha mı derinleştiriyor. Ateşe benzin döken bu siyaset tarzının kime ne faydası var? Bozduğumuz ezberlerle ülkemizi ileri taşıyoruz. Hiç kimseden demokrasi dersi almaya ihtiyacımız yok. Bize demokrasi dersi vermek isteyenler; 12 Eylül'de benim vatandaşımın oy verme hakkını nasıl tehditle gasp ettiler, önce bununla yüzleşsinler. Demokrasiden bahsedenler Doğu ve Güneydoğu'da yazarlara yapılan baskılarla, tehditlerle yüzleşsinler. Gelişen özgürlükleri ajitasyon ve provokasyon kullanmak revamı? Milletin zihnini bulandırmanın, huzurunu kaçırmanın hangi soruna faydası var. Bu millet sahipsiz değil, bu millet çaresiz. Milletimiz müsterih olsun; biz hiç kimseye bu ülke üzerinde, bu topraklar üzerinde ameliyat yaptırtmayız. Kimseyi bu milletin hissiyatı ile oynatmayız. Terör örgütünün ve onun uzantılarının her seçimde olduğu gibi yeniden taşeronluk düzenleyerek iç politikalarını dizayn etme girişimlerini karşılıksız bırakmayız. Ne milletin duygularını sömürerek rant hesabı yapanlara eyvallah ederiz, ne milletin korkularını kaşıyarak oy hesabı yapanlara eyvallah ederiz."
'ARTIK BU OYUNU NE BİZ NE MİLLETİMİZ YUTAR'
Her seçim öncesi terör örgütünün devreye girerek milletin hissiyatını etki altına almak için tezgah kurduğunu belirten Başbakan Erdoğan, "Artık bu oyunu yutmazlar; ne biz yutarız ne de milletim yutar" dedi.
Diyarbakır'da yapılan Demokratik Toplum Kongresi sonrasında yayınlanan bildiriye de tepki gösteren Erdoğan, ciddiye alınmayacak bir bildirinin yapay bir gündem oluşturularak sabah-akşam medyada tartışıldığını söyledi. Erdoğan, "Sanırsınız ki Meclis'te bir anayasa değişikliği oldu, yarın Türkiye farklı bir idari yapıya kavuşturulacak, farklı bir yönetim yekline kavuşacak. Tehlikeli bir oyun. Burada ortaya koyan, örtülü olarak ifade edilen hususları çok yanlış, son derece kabul edilemez buluyorum. Özerklik tartışması, Türkiye'nin ileri demokrasiye taşınmasını hazmedemeyenlerin çirkin tezgahıdır. Bu millet bu tür tezgahlara evet der mi? Bu tür taslakları alır bağrına basar mı? Bu projelere onay verir mi? Millete rağmen, milletin kurumlarını anayasal düzene rağmen kim hangi projeyi hayata geçirebilir?" diye konuştu.
Demokratik sistemlerde siyasi partilerin aykırı projeler, teklifler getirme hakkına sahip olduğunu ama bu hakkın kötüye kullanılmasının demokratik siyaseti zayıflatacağını ve ülkenin gündemini gereceğini söyleyen Erdoğan, "Sonuçta millet destek vermez, bu partiler de marjinal kalmaya mahkum olurlar. Ama zarar gören siyaset kurumu olur, ülke olur'' şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan, seçim barajı konusunda laf atan BDP Milletvekilli Hasip Kaplan'a dönerek, ''Partimizi kurduk, 16 ay sonra yüzde 10 barajıyla geldik, yüzde 34 oy aldık. Aynısını sen de yap. Ama gelip de etnik bir unsurun partisi olma, oradan çık'' dedi.
Terör örgütünün gündeme taşıdığı konuların siyasete taşınmasının terör örgütünün amacına hizmet edeceğini belirten Erdoğan, "Soruyorum arkadaşlar. Bu, terör örgütünün propagandasını yapmak değil midir? Bu terörün ekmeğine yağ sürmek değil midir? Hiçbir ciddiyeti ve derinliği olmayan bu projeleri, Kürt kökenli kardeşlerinin talebiymiş gibi takdim etmek çok büyük bir haksızlıktır. Bu bildirileri yayınlayanlar, bunun siyasetini yapanlar benim Kürt kökenli vatandaşımın ne kadarını temsil ediyorlar? Bunlar, Doğu ve Güneydoğu, onun ne kadarını temsil ediyorlar? Ben her fırsatta defalarca söyledim, bugün de söylüyorum. Ne terör örgütü, ne de onun uzantıları, hiçbir zaman benim Kürt kökenli vatandaşımın temsilcisi, sözcüsü olmamıştır, bundan sonra da asla olmayacaktır. Demokratik hak ve özgürlüklerden bahsedenler, benim bölgedeki vatandaşımın haklarını kullanmasını engelliyor, tehditle, baskıyla engelliyor'' diye konuştu.
12 Eylül referandumunda bütün tehditlere, baskılara, sindirmelere rağmen Doğu Anadolu Bölgesi'nde katılım oranının yüzde 66, ''evet'' oyu oranının yüzde 81, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise katılım oranının yüzde 57, ''evet'' oyu oranının yüzde 84 olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, ''Benim Kürt kökenli vatandaşlarımı terörle, terör örgütüyle özdeşleştirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur ve olamaz. Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü zaafa uğratmaya çalışmak, milletimizin kardeşliğini zedelemeye çalışmak, kimsenin haddi değildir, olamaz'' dedi.
Herkesin sağduyuyla, ferasetle ve iyi niyetle hareket etmesi gerektiğini, özellikle siyasetçilerin bu konuda daha büyük bir sorumluluğun sahibi olduklarını ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Gererek, kırarak, dökerek, kaşıyarak, tahrik ederek, hiçbir şey yapılamaz, hiçbir hedefe ulaşılamaz. Siyasi partiler, medya, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, herkes ama herkes bu süreçte sağduyuyla hareket etmeli, ideolojiler üstü, çıkarlar üstü bir tutum sergilenmelidir. Biri çıkıp provokasyon yapacak, bir başkası çıkıp bundan rant toplayacak. Biri 'dağdan cenazeler gelsin' diye elini ovuşturacak, bir diğeri çıkıp şehit cenazelerini istismar için fırsat kollayacak. Bu gaddarlık değil mi, bu
istismar değil mi? Bu vicdana sığar mı? Bırakın vatan sevgisini, millet sevgisini, kendisine saygısı olan, şu kadarcık vicdanı olan biri buna göz yumabilir mi? Türkiye kaybetmiş, milletimiz kaybetmiş, kardeşlik zedelenmiş, huzur, istikrar yara almış, bunların hiç ama hiç derdi değil. Biz bu oyunu bozacağız. Biz bu kirli senaryoyu bertaraf edeceğiz. Bu kirli ittifakın, bu çirkin işbirliğinin gerçek yüzünü gösterecek, bütün o maskeleri tek tek indireceğiz. Anayasa ve yasalar çerçevesinde başkasının özgürlük
alanına müdahale etmeden isteyen istediğini söyler ve konuşur. Her mesele hukuk çerçevesinde, demokrasi kuralları altında, bu parlamentoda çözüme bağlanır. Hiç kimsenin kendisini yasaların, Anayasa'nın, parlamentonun üzerinde görme hakkı yok. Yetkilerini aşarak demokratik sürece müdahale hakkı yok. Biz ne tahriklere geleceğiz ne de bu kirli tezgahlara göz yumacağız. Bir kaşık suda fırtına koparmanın, durumdan vazife çıkarmanın, hükümeti topa tutmanın hiçbir siyasetçiye faydası yoktur, olmayacaktır.''
ERDOĞAN, CHP LİDERİNE YÜKLENDİ
Konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçadroğlu'nu da eleştiren Erdoğan, "Ana muhalefet genel başkanı nereye gitse nabza göre şerbet veriyor. Kaf dağının arkasındakileri vaat ediyor. Bazı vaatlerinin en mütevazı hesapla rakamlarını açıkladı. Ama 10 katrilyonlarca lirayı buldu. Bu şunu benim aklıma getirdi. Umut simsarlığı karlıdır. Ama hayal kırıklığının faturası da ağırdır. Umut tefeciliği yapanlar sadece kendileri kaybetmezler, millete de kaybettirirler. Böyle bol keseden dağıtanlar, kaşıkla verenler kepçeyle bütün kazanımları geri alırlar" dedi.
CHP'nin koalisyonda olduğu dönemlerdeki Anadolu Ajansı'ndan geçilen ekonominin kötü gidişatını içeren haberleri okuyan Erdoğan, "Sizin adınız Kemal mi Hıdır mı bilemem. Biz kaynak Türkiye'dir dedik. Kaynak Recep Tayyip Erdoğan'dır demedik. Kerameti kendinden menkul olanlardan değiliz" diye konuştu.