İşte Hüseyin Kaya'nın Yüksekteki Yargı isimli köşe yazısı
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye seçimleri var.
Bir heyecan, bir kulis toz duman içinde ortalık.
Derli toplu bir kaç şey söyleyemeyecek kadar dağınık hissediyorum kendimi.
Kalemin aklımdan öte bir gücü olmasa neredeyse bir şeyler yazamayacağım.
Belki de konu çok ehemmiyetli beni aşan bir konu bu yüzden yetersizliğime bir mana arıyorum.
Elbette öyle çeyrek asırdır hukukçu olmama rağmen "Yüksek Yargı", "HSYK" dendi mi böyle dizlerimin bağı çözülür tüylerim diken diken olur, korunacak bir yer ararım.
Bu psikolojik durumum nedeniyle hiçbir temyiz dilekçemde "yüksek" ibaresini hiçbir temyiz dilekçemde yazmadım.
Yaşamları hakkında çok fazla bilgi edinmenin ürkütücü olduğu bir dünyadan bahsediyorum.
Ne yerlerdi ne içerlerdi? Nerelerde yaşarlardı?
Hele biz insanların güldükleri şeyler onlara da komik mi gelirdi?
Nerelerde yaşarlardı? Zamanı geldiğinde ölürler miydi? Bu yargının yüksekteki dirileri.
İşte son zamanlara kadar haklarında efsaneler üretilen yüksek yargının durumu buydu.
Bütün kişileri kahraman olan bir masaldı yükseklerdeki yargı daha düne kadar.
Herşeyde olduğu gibi aceleci ve dolduruşla yapılan 2010 referandumu ile yüksekteki yargı aynı tornadan çıkmış içleri ile dışları aynı olmayanların eline geçti.
Tam işte bunlar "boyalı ayakkabı ve vazgeçilmez pörtfoy çantaları ile yaşayan değişik ruh haline giren ve öylede emekli olan kişlerdir." diyecektik ki; birden yüksek yargı bir çok alçak insanın istilasına uğradı.
Yüksekten bakan bu hormonlu fıtrat sahipleri az daha kendimize sevimli ve yakın bulmaya çalıştığımız yargının tamamına büyük bir saldırı başlattı.
İnsan görünümlü elbiseleriyle tüm ülkeyi kandıran (bir kaç istisnadan biriyim) bu oluşturulmuş mahluklar her şeyin dengesini bozmuş oldu.
Kaptırdık gidiyoruz toparlanalım ve diyelim ki; şuan görevini tamamlamak üzre olan HSYK üyelerine teşekkür edelim. Bir defa zor zamanda konuşmaktan öte üstüne bir zor zamanda iş yaptılar ve başarılı da oldular.
Şimdi giderlerken yargıda sürekli tırstığımız "yüksek" ibaresini de alıp götürüyorlar veya ortadan kaldırdılar.
Kaldı mı elimizde üç harf: HSK. Biz üç harften hep "AŞK" anlarız deyip geçelim. Gerçi bir endişem daha var.Eğer aradaki harfte bu dönem giderse vay halime tüm yargı "HK" bana emanet.
Yok öyle bir niyetim köyü aradım döneceğim kısa bir süre sonra.
Şimdi tarihimizdeki fakihleri hatırlayın. Bildikleri ilim dallarını saymama gerek var mı?
En asgarisinden yani; hukuk, mantık, sosyoloji, edebiyat, psikoloji, yabancı bir çok dil,usul.v.b.
Alim diyoruz kısaca bu zatı muhteremlere.
Şimdilerde var mı diyeceksiniz, nerdeee?
Yargımızın yapısal sorunları henüz çözülmüş değil elbette. Algı, kültür, mevzuat değişikliklerine ihtiyaç var. Hukuk eğitiminin ciddi şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor.
Hukuk üniversitesi şart. Evrensel hukuk ilkelerinden taviz verilmemesi gerekiyor.
Mahkeme kararları vicdanlarda türkü tadında karşılık bulmalı.
Menkibe tadında yargılamaları olması gerek ülkemin.
Adalet yeryüzünü dolaşan bereketli rüzgarlar gibi barış tohumları döllemeli dört bir yanda.
Yargılananları bile onur duydukları hakim ve savcılardan kurmalıyız Adalet Teşkilatını.
Mahşere benzer bir delillendirme ile huzur bulmalı hüküm ve gerekçesi.
Ayıplarımızı yüzümüze vuran bir sistemden kurtulmalıyız derhal.
Şimdi bu seçim önerilen yasal şartlar altında belirlenmeli. Kulislerden yansıyan bir takım bilgilerden rahatsızlık duymaktayım bir hukuk adamı olarak.
“Durduğum yerden elbette fark edilirim” duygusuyla aday olan arkadaşlara tavsiyem lütfen bu işi yapamayacağınıza kendinizi ikna edin. Eski aidiyetlerinizin size avantaj sağlayacağı beklentisi hakkaniyete uygun değildir.
Birde benim gibi dışarıdan gazel okuyanlar, bazı gruplar lütfen yargıyı eski zaaflarından kurtarmaya çalışırken başkaca lüzumsuz inisiyatifler içinde olmayın.
Başta Adalet Bakanı ve müsteşarı ve mevcut HSYK üyeleriyle istişare şarttır.Ve ehliyet ve liyakat tabii.
Esas iş; adaleti “ADL” sıfatının çağları aşan anlam ve ilkelerine uygun tecelli ettirmek olmalıdır.