Köklü ve kalıcı çözümler için özellikle genç nüfusun yetiştirilmesi gerektiği ifade edilen raporda, örgütün şehir yapılanması olan KCK'ya yönelik operasyonlara, bölge insanının içten içe sevindiği ve aralıksız devam etmesi gerektiği vurgulandı. Örgütün, çocukları sokakta tutarak hem tabanı canlı tuttuğu hem de örgüte katılımın temelini attığı belirtilen raporda, Kürtçe bilen eğitimcilere öncelik verilmesi ve faili meçhullere ilişkin davaların da sürmesi isteniyor. TRT Şeş'in cazip hale getirilmesi istenirken; terör örgütünün 2010 yılını 'ölüm kalım yılı' ilan ettiğine dikkat çekildi.
Polis Akademisi'nden Doç. Süleyman Özeren ve Dr. Murat Sever, Hakkari, Yüksekova ve Van'da güvenlik güçlerinden vatandaşlara, terör örgütü sempatizanlarından eğitimcilere kadar birçok kişiyle görüşerek bir alan çalışması yaptı. 'Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Terörü Besleyen Sorunlar: Hakkari, Yüksekova ve Van Örneği' adlı araştırmada, örgüte katılımların sebepleri, terörü besleyen bölgeye özgü sorunlar gibi pek çok konu üzerinde duruldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere devletin birçok kurumuna da gönderilen rapor, Mart 2010 tarihinde hazırlandı.
Terör örgütüne katılımın temelinde yatan nedenlerin başında göç olgusu geliyor. Araştırmayı yapan ekip, "Göç, terörün bir sonucu halinde gelişirken sonraki süreçte terörün beslendiği ve bu beslenmenin de uzun vadede devam etmesini sağlayıcı bir faktör haline gelmiştir." değerlendirmesinde bulunuyor. İnsan sirkülasyonunun Hakkari ve çevresinden gelenler dışında olmamasının, Hakkari'yi kendi sorunları içinde yaşayan durağan bir yer haline getirdiğine dikkat çeken uzmanlar, diğer illerden fiziksel olarak kopuk olmasının beraberinde psikolojik kopukluğu ve terörün bölgede daha fazla taban bulmasını sağladığına dikkat çekiyorlar.
ÖRGÜTE KATILIMDA KADINLAR ÖNPLANDA
Köylerinde hayvancılık veya tarımla uğraşan bu insanlar, göçle birlikte şehirdeki gecekondu mahallesinde 10 çocukla yaşamak zorunda kalıyor. Şehirde ise iş bulamıyor. Ekonomik açıdan son derece zor şartlarda yaşayan aileler, şehirlerde 1-2 odalı evlere mahkûm durumda.
Bir işadamı ekonomik durumu şöyle özetliyor: "Geçmişte buralardan aylarca hayvan taşınır, bitmezdi. PKK'ya yardım ediliyor denilerek hayvancılığı bitirdiler. Başkale'de 3 milyon hayvan vardı ama şimdi 100 bin yok. Annesi sabahtan akşama kadar 15 liralık yardımı almak için banka önünde bekleyen, itilip kakılan kadının çocuğunda onur olur mu? Fakirleştirerek, onursuzlaştırarak o çocuk kazanılır mı? İstanbul'da cinayet işleyen çocuk Beytüşşebap'tan gitmiş. Nasıl oluyor bu? Her şey detaylarda gizlidir. Önemsiz gibi görülen şeyler aslında çok önemlidir."
Polis Akademisi'nin raporunda dikkat çekici bir ayrıntı ise örgüte katılımda kadınların önplanda olması. Bunun altında, bölgede kız çocuklarına karşı olumsuz bakış açısı yatıyor. Terör örgütü kadınlara gerçek anlamda sahip çıktığını iddia ederek, onlara değer verdiğini göstermeye çalışıyor. Alan araştırmasında, görüşülen uzmanlardan birisi mülakatta kız çocuklarıyla ilgili şunları söylüyor: "Bu bölgede kız çocuğu olmak çok zor. Toplumda kız çocuklarına bakış bellidir. Sadece erkek çocukları sayılır, kızlar yok sayılır. Okula kerhen götürülürler. Kız çocuğu doğunca sevinmezler. Ailede yeri yok, okula gitmiyorlar. Zorla evlendiriliyorlar. Başlık parasından dolayı tam takır bir eve gidiyor. Damat bütün parasını başlık için harcıyor. Kız çocuklarının miras hakkı yoktur. Bir çaresizlik içinde kız çocuğu ne yapsın?"
Araştırmaya göre kızlar, bu sorunlardan kaçmak için örgüte katılıyor. Yüksekova'da başı kapalı bir bayanın örgüte katılma nedeni dikkat çekici: "Babasının sakat olduğunu, evde erkek gibi çalıştırıldığını, bundan dolayı hayattan bıktığını, kaçış yolu olarak dağa gitmeye karar verdiğini, intihar haram olmasa intihar edeceğini, bari dağa gideyim de ya dağdakiler beni öldürsün ya da çatışmada öleyim de kurtulayım."
DEVLETE KIZGINLIK SEBEBİ OLAN YANLIŞLAR
Eğitim düzeyindeki düşüklük, sosyo-ekonomik olumsuzluklar ve uzun yıllardır süren devlet-vatandaş arasındaki güven sorunları, bölgede Kürt milliyetçiliğini yükselten temel nedenler olarak öne çıkıyor. Özellikle ayrılıkçı Kürt milliyetçiliği söylemleri, bazı bireylerin örgüte katılmalarında etkili olabiliyor. Bir Hakkari'li doktor, şöyle anlatıyor:
"Devlete kızgınlık, eskiden yapılmış yanlışlar, köy boşaltmalar, boşaltma esnasında askerin gelip tehdit etmesi, aşağılaması, babayı çocuklarının yanında aşağılaması kişilerde büyük bir nefret ve öfkeye neden olmuştur. Örgüte katılan bazı bireyler tarafından da bu yapılanların hesabını sormanın tek yolu dağ olarak gösterilmiştir."
Bir sağlık görevlisinin, başkasının adına yeşil karta reçete yazmaması bile menfi algılanıyor: "Bize kimliğimizden dolayı böyle davranıyorsunuz" tepkisiyle karşı karşıya kalınabiliyor. Bir psikiyatr, kendisine gelen bir çocuğun "Dağda ne mutlu Türküm diyene, yazısını görünce anama küfrediliyor gibi hissediyorum." demesi de milliyetçilik duygusunun geldiği noktayı gözler önüne seriyor. PKK terör örgütü ise "Kürdüz diye bize bunu yapıyorlar" diyerek her daim bu propagandayla halka yaklaşıyor. Halkın 'sürekli şikayet' psikolojisinin kaynağında da bu propagandalarda yatıyor.
Araştırmada, uzmanlığına başvurulan uygulayıcılardan biri, örgüte katılmanın bireylere nasıl bir prestij sağladığını şöyle özetliyor: "Örgüte katılım toplumda saygınlık, itibar, dokunulmazlık zırhı sağlamaktadır. Bu ailelerin kaçakçılık yapmasına da örgüt imtiyazlı yaklaşmaktadır. DTP'li (BDP) belediyelerde imtiyazlı hale geliyorlar."
Raporda Hakkari ve Yüksekova kırsalının, örgütün Irak'ın kuzeyindeki kamplarına yakın olması, terör örgütüne katılımı artıran nedenler arasında sayılıyor. Bölge, coğrafi şartlardan kaynaklanan fiziksel bir izolasyon içinde yaşıyor. Bu, beraberinde psikolojik, kültürel, sosyal ve ekonomik izolasyonu da getiriyor. Havaalanı olmaması, karayolunun yetersiz kalması ve yatırımcıların bölgeye gelmemesi, turizme yatırım yapılmaması kaynaşmayı engelliyor.
ÇOCUKLAR SOKAKTA TUTULARAK TABAN CANLI TUTULUYOR
Evinde sorun olmayan, eğitimini sürdürenler üzerinde örgütün etkisi daha az hissediliyor. Hakkarili bir okul müdürü, bin 100 öğrencisi olduğunu ve bunlardan sadece birkaçının kayıp olduğunu söylüyor: "Birinin annesi öldü. Diğeri ise üvey kardeşlerinin baskısına dayanamayıp dağa çıktı."
Araştırma ekibinin tespitine göre örgüt, çocukları sokakta tutarak hem tabanı canlı tutuyor hem de örgüte katılımın temelini atıyor. PKK ise kalabalık ailelerden bir bireyin örgüte katılmasını istiyor. Böylece kalabalık aileler örgüt ile irtibata geçiyor ve daha geniş taban oluşuyor. Şehir merkezlerinde terör örgütünün baskısında geçmişe göre kırılma yaşanmış olsa da araştırmaya göre halk devlet baskısı ile örgüt baskısı arasında sıkışmış durumda.
Dükkânının kepengini kapatmayana "Örgüt böyle istiyor. Yapmazsanız evinizi, dükkânınızı yakarız." şeklinde tehditler savruluyor. Örgüte karşı olanlar bile bölgedeki bu baskıya direnemiyor. Bölgeye uzaktan bakıp yorum yapanlara "Siz olsanız ne yapardınız" diye soruyorlar. UTSAM araştırmasında, yol aramalarının bölgede ciddi sıkıntı oluşturduğu belirtiliyor. Bu durumu, "1 yanlış adam için 1000 adamı küstürmenin bir anlamı yok" şeklinde ifade ediliyor. Bu yol kontrolleri "Biz Kürd'üz diye bize böyle davranılıyor" şeklinde değerlendiriliyor ve bu da terör örgütünün propagandasına dönüşüyor.
Araştırmaya göre, devletin bölgede yaptığı ayni ve nakdi yardımlar da bireyleri hazırcılığa ve tembelliğe alıştırmış, dilencilik kültürünü yaygınlaştırmış. Bankaların önünde oluşan yardım kuyruklarının insanları 'onursuzlaştırdığı' yapılan mülakatlardan çıkan ortak sonuç.
TRT 6 DAHA CAZİP HALE GETİRİLMELİ
Bireylerin örgüte katılmasında önemli faktörlerden biri de örgüte katılımın örgütün yayınları tarafından teşvik edilmesi. Hakkarili bir öğretmen, bireylerin örgüte katılmaya özendirilmelerini ilginç bir örnekle anlatıyor: "Roj Tv dağları övüyor. Elimde silah. He-man gibiyim. Şimdi dağdaki adamlar çocukların He-man'leri. TRT 6 daha cazip hale getirilmelidir. Roj neden gençleri çeker? Bu, psikologlar tarafından incelenmeli ve buna göre TRT 6'nın yayınları gözden geçirilmelidir."
UTSAM araştırmasına göre, bölgeye giden personelin bir kısmı tecrübesiz, bölgeye yabancı ve kendilerini geçici gördükleri için hizmetlerde aksama yaşanıyor. Hakkari'ye gelen kamu personeli burayı geçici görüyor. 2 yıllık hizmet süresinin birinci yılı alışma, ikinci yılı ise dönüş hazırlıklarıyla geçiyor. Birçok personel de tercih dışı geldiği için bu bölge bir bakıma 'sürgün yeri' olarak görülüyor.
"Sorunlu bir yere sorunlu personelin geliyor olması, ildeki sorunları çözmekten öte bu sorunları daha da derinleştirmektedir." diyen Doç. Özeren ve Dr. Sever, bölgede devleti temsil eden mülki idare amirleri, adli sistemdeki personel, güvenlik birimleri, öğretmenler ve sağlık personelinin mesleki kalitesinin yanı sıra kişisel özelliklerinin de önemine dikkat çekiyor.
Hakkari halkı, mülki idare amiri olarak mevcut validen son derece memnun. Bölgede yaşayan bir vatandaş şunları söylüyor: "Jandarmadan çok korkardık. Bir cumhurbaşkanı kadar etkisi var. Bilinç altında bir korku var. Yani 'Ne istiyorsun benden' diyemeyiz. Bu korku bölge halkı üzerinde var. Gelen idareci vatandaşa iyi davranırsa, buranın insanı kendisini süpürge yapar. En fakir eve bile gitsen misafire karşı çok iyi insanlardır. İnsana değer verdiğiniz zaman o da size saygı gösterir Jandarmanın hareketlerine karşı birikim oluşmuş."
Bölgeye atanan bazı kamu görevlilerinin suça meyilli olması da bölge insanı nezdinde devlet imajını zedeliyor, devlet kurumlarına güveni yıpratıyor. Bazıları örgüt lehine davranıp yolsuzluklara göz yumuyor. Örneğin Köy Boşaltma Komisyonlarının yaptıkları çalışmalarda vatandaşların kayıpları yüksek gösterdikleri ve haksız kazanç elde ettikleri dile getiriliyor. Özürlü olmayan çocuklar özürlü gösterilerek devletten daha fazla para alınıyor, bu paranın bir kısmının PKK'ya aktarıldığı öne sürülüyor. Bir sağlık görevlisi, "Çocuğu özürlü diye sevinen anneler var" diyor. Bir esnaf ise "Hakkari yoksulluk şehri değil yolsuzluk şehridir" diyerek durumu özetliyor. UTSAM uzmanları, bölgeye gönderileceklerin tecrübeli, bölge halkıyla irtibat kuracak gönüllü isimler olmasını, sorunlu kamu görevlilerinin ise kesinlikle gönderilmemesi çağrısında bulunuyor.
ÖRGÜT 2010 YILINI ÖLÜM KALIM YILI İLAN ETTİ
Raporda, terör örgütünün 2010 yılını ölüm kalım yılı ilan ettiği yazıyor. Bu durumun örgütü kırsal kesimde yaşayan bireyleri zorla örgüte katmaya itti. Açılımı, kendisinin tasfiye süreci olarak tanımlayan ve bunu hem örgüt tabanına hem de sempatizan tabana bu şekilde anlatan örgütün, açılım sürecini sabote etmenin yanında örgüte katılımları hızlandıracak provokasyonlara yöneleceği belirtiliyor. KCK operasyonlarını devletin iki yüzlülüğü olarak gösteren terör örgütü, bu operasyonlarla Kürtlere yönelik baskıların artacağı propagandasını yapıyor.
Bölgedeki din görevlilerinin de gerek bilgi gerekse halkla diyalog noktasında yetersiz olduğu tespit edilmiş. Bu kişiler halk nezdinde saygı görmüyor. Vaaz, sohbetlerde bölgeye özgü sorunlar hiç dile getirilmiyor. "Tüm bunlar bölgenin din konusundaki ihtiyaçlarının resmi mekanizmalar aracılığıyla karşılanamamasına neden olmaktadır." diyen araştırma ekibi, PKK terör örgütünün halkla iletişim kurmak için dini kullandığını tespit etmiş. Seyit Rıza, Ahmed-i Hani gibi dini kişilikler öne çıkartılıyor. Örgüt devletin boş bıraktığı bu alanı da kullanıyor. Bölgede yaşayan bir vatandaş, "En dindarların bile partiye sempatisi olmaya başladı. Gitgide sınırlar derinleşiyor. DTP son zamanlarda dini motifler kullanıyor. Diyarbakır'daki imamın birisi gösteride Kur'an-ı Kerim'i gösterdi. Bu bir milat. Dini bütün çalışan bile partiye sempati duymaya başladı. Halkın içinde de böyle bir eğilim var." sözleriyle durumu özetliyor.
KALİTELİ ÖĞRETMENLER, ÖRGÜTE YAKIN MÜDÜRLER TARAFINDAN UZAK KÖYLERE VERİLİYOR
Bölgede okul sayısı artmasına karşın eğitim kalitesi aynı oranda artmıyor. Araştırmada yapılan görüşmelerde, 'Bu bölgeye kaliteli öğretmen gelmediği, gelenlerin de örgüte yakın eğitim müdürleri tarafından şehir dışındaki uzak köylere bilerek uzaklaştırmak amacıyla gönderildiğini' belirtiyorlar. Öğretmen eksiği ise örgüt sempatizanı bazı vekil öğretmenlerle kapatılıyor. Ayrıca, bölgeye dışarıdan gelen öğretmenler kendilerini misafir görüyor, uzun vadeli projeler hazırlamıyor. Gönüllü gelmedikleri için bir an önce dönmenin hesabını yapıyor.
Bölgedeki çocukların örnek aldığı kişi sayısı bu nedenle az, polise taş atan ağabeylerini daha çok örnek alıyorlar. Bölgeden bir öğretmen çocukların dağdakileri örnek almasına karşı, "Bazı kimlikler özendirilebilir. Reklam panoları bu amaçla kullanılabilir. Bilinçaltında bunun uyarılması gerekir. Çocuğun biri, bir resim çiziyor. Resimde panzer var, mobese kamerası var ve taş atıyor. Dehşet verici bir durum. Çocuğun hayal dünyası bu. Kafalardaki kimlik probleminin çözülmesi gerekir." diye ifade ediyor.
Velilerin birçoğu okuma yazma bilmiyor, öğretmenler bunlarla irtibata geçmiyor. Okul-aile birlikleri hiç çalıştırılamıyor. Okumaya hevesli çocuklar da okuldan sonra evlerinde ders çalışmaya uygun ortam bulunmuyor. Bir okul müdürü, "Hakkari merkezde geçen yıl liseden 4000'in üzerinde genç mezun olmuş ancak bunlardan sadece 150'si herhangi bir üniversiteye yerleşmeye hak kazanmıştır." diye anlatıyor.
Hakkari ve Yüksekova'da çocuk nüfus oranı da yüksek. 19 yaş altındakiler toplam nüfusun yüzde 50'sini, 14 yaş altındakiler ise toplam nüfusun yüzde 40'ını oluşturuyor. İşsiz, okumayan ve örgüt propagandasına açık hale gelen bu çocuklar dağa yöneliyor, sokakta güvenlik güçlerine taş atıyor ya da 10-15 çocuklu aileler evin geçimini sağlamak için çocuklardan bir tanesini kaçakçılığa yolluyor. Bir öğretmen mülakatta, "Bu nesli kotarabilirsek sorunu çözebiliriz." diye konuştu.
BÖLGENİN AÇILIMA BAKIŞI
UTSAM uzmanlarına göre, halk güvenli ve huzurlu bir ortamda yaşamak istiyor. Çatışmadan bunalmış durumda. Açılım, bölgedeki beklentileri yükseltmiş. "Bazı belirsizliklerin olmasına rağmen halk, devlet büyüklerinden ve hükümetten sürecin devam ettirilmesini istemekte."
Bir vatandaş; "Kardeşlik, barış için açılımı istiyoruz. Afganistan, Irak olmak istemiyoruz. Ayrılmak istemiyoruz. Şiddeti istemiyoruz. Polis, çocuğa vurmasın, kadına vurmasın. Ben niye dağa gideyim, evliyim çocuklarıma kim bakacak?" diyor.
Açılımın ne olduğunun tam olarak bilinmediği ifade edilen raporda, halkın büyük çoğunluğunun, açılım denince, 'dağdan çocukların dönmesi ve devletin şartsız af çıkarması' olarak anlaşıldığı belirtiliyor. Bir başka dikkat çekici ayrıntı da "Söylenenlerin altı doldurulmadığından, örgüt açılımı istismar etmekte ve bölge insanına, açılım dendiğinde devletin Öcalan'la muhatap olması ve Öcalan'ın affedilmesinin anlaşılması gerektiği" şeklinde propagandanın yapılması.
Mülakat yapılan birçok bölge insanı ise örgüte yönelik operasyonlardan gizliden gizliye memnuniyet duyuyor; "Aslında bölge insanı, KCK operasyonlarına içten içe seviniyor. Vergilendirme yapanların (sözde vergi toplayanların) gözaltına alınması halkı mutlu ediyor ama bunu belli etmiyorlar. Ana dilde eğitim protestosuna katılacak adam bulamadılar." diyorlar.
İŞTE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Hakkari-Van arasındaki alternatif karayolu, izolasyonu kaldırmak için yapılmalı. Bölgeye canlılık getirecek Yüksekova Havaalanı açılmalı. Kış sporlarına yatırım yapılmalı Psikolojik izolasyonu kırmak için bölgeye batı illerinden iş, sağlık gezileri düzenlenmeli. Örgütün kırsal ile şehirdeki bağlantıları kesilmeli. KCK operasyonları sürmeli.
Sınır güvenliği tam olarak sağlanmalı. Kaçakçılığın önüne geçilmeli.
Sınır güvenliği için askerler sınıra çekilmeli, iç bölgelerdeki arama tedbirlerinin etkisizliğinden dolayı bunlar sınıra kaydırılmalı. Yol kontrol noktaları azaltılmalı, teknolojik donanım artırılmalı. Bölgeye kesinlikle sorunlu kamu görevlisi gönderilmemeli. Hakkari'ye gönderilen kamu görevlilerine 500-750 lira fazla ücret verilerek burası sürgün yeri olmaktan çıkartılmalı.
Hizmet süresi 4 yıla kadar çıkartılmalı.
Personel bölgeye gelmeden önce kursa tabi tutulmalı. Genç, tecrübesiz kamu personeli bölgeye gönderilmemeli. Hakkari bir şehir görüntüsüne kavuşturulmalı. Sosyal alanlar oluşturulmalı. Çocukların eğitimine destek verilmeli, okula gelişler teşvik edilmeli. Eğitime devam mecburiyeti konulmalı.Okul idarecilerine rehberlik için ilave bütçe verilmeli. Kürtçe bilen eğitimcilere öncelik verilmeli. İlköğretim okullarında sabahçı-öğlenci uygulaması kaldırılmalı, tek dönemli sisteme geçilmeli. Öğrencileri okul saatleri dışında da okulda tutmak için etüd, atletizm, folklor, masa tenisi, basketbol gibi ilave uygulamalar geliştirilmeli. Böylece çocuklar sokakta istismar edilemez.
SBS sınavları için kurslar açılmalı. Halkın küskünlüğü, mağduriyeti giderilmeli. Halkın milliyetçilik duygularının istismar edilmesinin önüne geçilmeli, demokratik adımlar atılmalı. Faili meçhullere ilişkin davalar sürmeli
Maden, arıcılık, kilim, dokumacılık gibi alanlar canlandırılıp istihdam oluşturulmalı. Yardımlar karşılıksız olmamalı. Ağaç dikme gibi nakdi yardımlar için belirli şartlar konmalı. Sınır ticaret merkezlerine yenileri eklenmeli. Yolsuzlukların önüne geçilmeli. Bölgeye bilgili, eğitimli din görevlileri gönderilmeli. Devlet tarafından verilen çocuk yardımı belirli bir sayı ile sınırlandırılmalı.