Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün akşam katıldığı bir televizyon programında referandum sürecini değerlendirdi. Yaptırdıkları anketlerin 45-55, 46-54 gibi sonuçlar verdiğini söyleyen Başbakan, "Bunlar bir değil, bir kaç araştırma firmasının. Bunun en doğrusu pazar günü ortaya çıkacak. Fazla heyecanlanmaya gerek yok. Pazar günü yalancılar da yalan rakamlar da ortada kalmış olacak'' dedi. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyleydi: ''Şahıs olarak konuşuyorum, anamuhalefet partisi lideri, bu ülkenin başbakanına ne diye hitap etti? Bu, beni rahatsız ediyor mu? Etmez. Umurumda bile değil. O, milletimin nezdinde o şahsın kalitesini gösterir. Hiç önemli değil ama ortada bir gerçek var. Bir insanın karakteri, kimliği, cibilliyeti çok önemlidir. Çünkü bizde bir söz var 'Üslubu beyan, ayniyle insandır.' Yani bir insanın beyanındaki üslup onun insan olarak yapısını gösterir. Bunda böyle bir şey yok. Beyefendi genel başkan oldu, ben kendisini meclisteki grup odasında ziyaret ettim. Biz onur, gurur meselesi yapmayız. Sayın Bahçeli'ye 3 kez talebim oldu, hiç bir olumlu yanıt alamadım. Düşünün bu ülkenin cumhurbaşkanı bile davetler yaptı. SEZER'E SAYGISIZLIĞIMI DUYDUNUZ MU? AKREP-BALIK HİKAYESİ TELEVİZYONA ÇIKMAM BİR TEK EVİN DIŞ KAPISI DOĞRU HÜSAMETTİN CİNDORUK'U LÜZUMSUZ GÖRÜYORUM İNSANLAR LAİK OLMAZ ARTIK YETTİ, GINA GETİRDİ KILIÇDAROĞLU'NUN SÖZLERİ HAYAL YARGITAY BAŞKANI TEHDİT ETTİ SİZ DANIŞTAYA GİRERKEN KAMERA MI VARDI? HERKES YERİNİ BİLSİN BARAJIN DÜŞMESİNE ŞU ANDA KARŞIYIM KAPI ARALANIYOR, YENİ ANAYASA YAPACAĞIZ ERKEN SEÇİM TÜRKİYE'YE KAYBETTİRİR BONO'NUN AKLINA İSTANBUL GELMİŞ
Cumhurbaşkanı parlamentoya girdiğinde anamuhalefet partisinin grubunun ayağa kalkmadığı bir ülkede siz gerilimi neyle izah edeceksiniz? Beğenirsin veya beğenmezsin. Tüm meclis ayakta, onlar ayakta değil. Bu insanlara 'Uzlaşmacı, gerilim yaratmıyor' denilir mi? Böyle bir tablonun içinde siyaset yapıyorsunuz. Sayın Sezer'le çalıştığımız sürede Sezer'e bir saygısızlığımı duydunuz mu?
Akrep suya düşmüş, balığı görmüş, balığa yalvarmış, 'Balık kardeş ne olur beni kurtar.' Balık demiş ki, 'Akrep senin kötü huyların var, bana yanlış yapmayasın.' Akrep 'Beni kurtaracaksın, nasıl sana yanlış yaparım' demiş. Balık, akrebi sırtına almış taşıyor. Balık bir şeyler olunca dalmış, akrep boşlukta kalmış ve tekrar yalvarmış. Balık tekrar akrebi sırtına almış. Tam nehrin kıyısına gelmişler. Akrep o görevini yapmış, kıyıya geçmiş. Balık 'Yazıklar olsun sana' diye feryat ediyor, bir yandan da can çekişiyor. Akrep diyor ki 'Ah balık kardeş, böyle olsun istemezdim, ama ne yapayım cibilliyetimin gereği bu.' Bunların yaptığı bu.
Birlikte televizyona çıkıp da neyi başaracağız? Önceki liderleriyle birlikte çıktım. Sonra yaptıkları karşısında 'Bir daha bunlarla çıkılmaz' dedim. Çıkmanın bir anlamı yok. Biliyorsunuz 'ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbei aklı eserinde', Burada sen eserini ortaya koy, biz de koyuyoruz. Bu üslupla çağrıldığınız yere gider misiniz?
Günlerdir villa villa konuşup duruyor. Destek kıtaları da var. Onlar da zaten malum tipler. Hiç konuşmaya gerek yok. Çok açık ve net söylüyorum. Şurada bir tane gazetede resimler çekmişler. İnanır mısınız sadece dış kapı doğru, dış kapının dışındaki resimlerin hiçbirinin oturduğum evin içiyle uzaktan yakından alakası yok. Ortak kullanılan havuzdan görüntüler almışlar. Kardeşimin oturduğu evden görüntü almış. Bunların hepsi getirilmiş, 'Erdoğan'ın oturduğu ev' diye verildi. Onların da hiçbirinde altın musluk yok. Şu anda sizleri alsam, getirsem, oturduğum evi gezdirsem. Memnuniyetle gezdiririm. Gezdiğiniz zaman göreceksiniz normal evlerden farkı yok, sadece villa.''
Demokrat Parti ve Hüsemattin Cindoruk diyorsunuz. Ben şu anda ağzıma almayı bile lüzumsuz görüyorum. Hayatı çelişki ve zikzaklarla dolu bir insan. Bunların ne özgürlüklere ne demokrasiye saygıları var. Bunlar 28 Şubatçı, ulusalcıdır. Bunlardan bir şey olmaz, bunların üzerinde durmaya gerek yok.
Bunların yaklaşım tarzı bu 'Eğer siz dindarsanız, laik devletin koruyucusu olamazsınız. Dindar olmamanız gerekiyor.' Laik olmak kişilerin şahsıyla alakalı bir konu değildir. İnsanlar laik olmaz, devlet laik olur. Şu anda ben demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanıyım. Hasbelkader dindar olmaya da çalışıyorum. Dindarlığımın gereğini de yerine getiriyorum. Şu ana kadar bu noktada geçmişten bu yana bakılır, AK Parti iktidarı bu ülkeye ne kattı, ne eksiltti? Bunu da 13 Eylülden itibaren konuşalım.
Bazı şeylerden artık bıktık. Özellikle belediye başkanlığımdan bu yana bir taraftan dikta korkusu, bir taraftan irtica korkusu, bir taraftan gelecek korkusu... Artık yetti, gına getirdi. Ne zaman bitecek bu? Bunlar yeni şeyler değil. Menderes'in döneminde de İttihat ve Terakki döneminde de aynı şeyler var. Bunlarla bir korku imparatorluğu yaratıldı, bir korku devleti oluşturulmaya çalışılıyor. O zaman bu ülkede insanların özgüvenini kaybedersiniz.
Kılıçdaroğlu 'Eğer evet çıkarsa, bir sabah gelir sizi tutuklarlar, bir ay hapiste yatarsınız' diyor. Söylediklerinin hepsi hayal. O da aynı şekilde bu korku projesinin ya da senaryosunun bir aktörü veya senaristi. Böyle bir gayretin içinde. Bugün de ne yazık ki talihsiz bir açıklama bana göre, Yargıtay Başkanı'nın 'Özellikle bu tutukluluk süresinin uzaması noktasında, bu kadar uzun olmaması lazım' türünde yaklaşımı bana bir şeyi hatırlattı; 'Sayın Başkan, tutukluluk sürelerinin uzaması doğru değil, haklısınız. Ancak 15-20 yıl dosyaların raflarda durmasının faturasını siz kime ödetiyorsunuz? Bunlar niye bekliyor? Bunları bekletmeyin o zaman.' Biz bu ülkede, 2-3 dakikada dosyaların sayfaları okunmadan verilen kararları da biliyoruz. Bunları da açıklayanlar, yargının içindeler. Bunları da yaşıyoruz, bunları söyletmeye mecbur bıraktınız.
'Yürütme ile yargının arası açılacak, eğer (evet) geçerse'. Bunu bir Yargıtay Başkanı nasıl söyler? Yargıtay Başkanı'nın konuşmasını bir tehdit gibi algıladım. Geleceğe yönelik böyle bir şey söylüyor. Şimdi zamanaşımından kurtulanlar var. Niye zamanaşımından kurtuluyorlar? Kim zaman aşımından kurtulmaya vesile oluyor? Niye zamanında bunları incelemiyorsunuz, niye süratle bunları bitirmiyorsunuz? Niye ağırlaştırıyorsunuz? Ağırlaştırma işini bitir. İş sıkıntıya geldiğinde söyledikleri şey şu, 'Kadro yetersiz'. Peki kadro alalım. Bize gelene kadar, mülakatlarda kamera falan yok. Bize gelince, 'Mülakatlar kamerayla yapılacak' demeye başladılar. Kim dedi? Yargı. Kimde suç? Beyefendilerde.
Şimdi ben sorarım Danıştay'daki beyefendilere; 'acaba siz Danıştay'a kamerayla mı girdiniz? Mülakatınız kamerayla mı yapıldı? Siz mesleğe böyle o şekilde mi girdiniz?' Bunun cevabını bir defa bize verin. Siz mesleğe böyle girmediğinize göre şimdi kamera nereden çıktı?
YARSAV adeta siyasi parti gibi çalışıyor. Zaten biz adını değiştirdik, YARSAP. Ancak bu olur, çünkü bu dernek, vakıf değil artık parti oldu. Çıkarın cübbeleri, çıkın meydana, parti mi kuracaksanız ne yapacaksanız yapın, hangi partiye katılacaksanız katılın. Sizden öncekiler zaten bunu yaptı. Beni mahkum edenlerin içinden de iki tanesi CHP'den milletvekili adayı oldular, parti meclisinde bulundular. Bu işe emekli olduktan sonra soyundular. Hakikaten bu işi çok seviyorsanız, emekliliği de beklemeyin, hemen girin bu işin içine. Ne yapacaksanız görelim. Meydanlarda bu işin sizinle açık açık mücadelesini verelim. Ama bulunduğunuz koltukta, bir jüristokrasi, bir yargıçlar devleti oluşturmanın gayreti içine girmeyin, herkes yerini bilsin.
HERKESİN DOKUNULMAZLIĞI KALKSIN
Dokunulmazlıkların kaldırılmasının içeriği ne olacak? Burada sadece milletvekilleri niye? Türk Silahlı Kuvvetleri, parlamentosu, yargısı, bürokrasi hepsi bu işin içinde olmalı. Bunun çerçevesi ne olacak? Şu anda silahlı kuvvetlerde belli bir müsaadeye tabidir. Yargı mensupları müsaadeye tabidir. Siz yargı mensubunu kalkıp da yargılayamazsınız. Güvence altında olan, dokunulmazlığı olan kim? Zannediliyor ki bu ülkede dokunulmaz olan sadece milletvekilleridir. Milletvekilleri sadece milletvekilliği yaptığı sürece dokunulmazdır, milletvekilleri dokunulmaz değildir. Burada aldatmaca var, bu aldatmaca siyaset kurumunu yozlaştırır. Siyaset kurumunun yozlaştırılmasına müsaade etmemek gerekir.
Seçim barajının düşürülmesine şu anda karşıyım. Tek partili iktidarlarda Türkiye kendine gelmeye başladı. Örneği ortada. İki dönemdir tek başımıza götürüyoruz. Küresel krize rağmen Türkiye yükseliyor. Partimizle alakalı kapatma davası olmamış olsaydı, biz şu anda bu noktada değildik, daha ileri noktada olacaktık. Bundan zevk duyan bir anamuhalefet partisi vardı o dönemde.
Kapsamlı bir Anayasa değişikliği için çok ciddi bir kapıyı aralıyoruz. 2011 sonrasının hazırlıklarını yapmamız lazım ve bu 2011 sonrası hazırlıkları içinde 2007'de yaptığımız bir çalışma var. Bizim sadece o teklifi yapan arkadaşlarımız değil, 73 milyon için yepyeni bir anayasa...
Referandum günü sandıkların açılmasından 5-10 dakika önce, daha sonuçları görmeden önce bir erken seçim kararı açıklamak gibi bir düşüncem kesinlikle yok. Böyle bir 5 dakika öncesi senaryosu yok. Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından söz bir kere çıkar. Sonuçlar çıktıktan 5 dakika sonra da, yine 'bu bir fırsattır, bunu değerlendirelim' diye bir şey düşünmeyiz. Çünkü, her erken seçim bu ülkeye kaybettirmiştir. O kararı alanlara kazandırabilir. Ama dikkat edin, o karar alındıktan sonra Türkiye kazanmamıştır, Türkiye kaybetmiştir.
U2'nun solisti Bono, Türkiye'yi gördükten sonra AB'de olmadığı için çok üzüldüklerini söyledi. Bizi dışarda iyi takip etmiş. Bir şey teklif etti o çok ilgimi çekti. 'Biz İbrahimi dinler ile ilgili bir organizasyon yapmak istiyoruz' dediler, Hristiyanlık, İslam ve Musevilik ile ilgili olarak... 'Ben bunu Kudüs'te yapmak isterim ama orada sağlıklı olmayacağı düşüncesindeyim' dedi. 'Ne bekliyorsun? İstanbul'da yap' dedim. 'Zaten benim de aklıma şimdi İstanbul geldi' dedi. Bir diğeri 'Cordoba' dedi. 'Medeniyetler ittifakında bir ülkeyiz, orası da olabilir ama İstanbul bu işe daha yakışanıdır' dedim. Çünkü İstanbul da 3 dinin buluştuğu birleştiği bir şehir ve eserleriyle her şeyi var, alt yapısı çok müsait. İstanbul'u öncelikli olarak bu işte değerlendirecekler. Gereği neyse bizde yaparız.''