Abdullah Gül, ekonomide çok büyük başarılar söz konusu olurken üretim tarafının ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, Türkiye gibi büyük bir ülkede üretimin çok önemli olduğuna inandığını ifade etti. ''TÜRKİYE'NİN MANZARASI İNANILMAZ FARKLI''-
Büyük ekonomik buhrandan sonra, dünyanın ikinci büyük ekonomik buhranını 2 yıl önce yaşadığını, ancak bu buhranın içerisinde Türkiye'nin, gemisi sağlam kalan ülkelerden biri olduğunu ve bu krizden de süratle çıkabildiğini vurgulayan Gül, şunları kaydetti:
''Bütün bunlar köklü reformların, siyasi ve ekonomik reformların neticesinde oldu. Daha yapacak çok şeyimiz var. Unutmayalım ki İstanbul aynı İstanbul'du. İstanbul Boğazı aynı İstanbul Boğazı'ydı. Türkiye'nin zenginlikleri de Türkiye'deydi. Ama Türkiye'ye yılda bir milyar dolar yabancı sermaye gelmiyordu. Bu reformları yaptıktan sonra, hukukun güvencesini yerli, yabancı, herkese sunduktan sonra kriz döneminde bile Türkiye'ye 20 milyar dolar yabancı sermaye gelebildi. Bir A4 kağıdı büyüklüğündeki Türkiye Cumhuriyeti tapusuna güvenip milyarlarca doları getirip Türkiye'ye, herkes Doğu'dan da Batı'dan da yatırabilir hale geldi.
Bu reformları yaparken Türkiye'nin bugün çalışan bir piyasa ekonomisine sahip olmasına belki de en büyük etkiyi veren AB süreci oldu. Bu noktada TÜSİAD'ın AB ile ilgili çalışmalarını hatırlamamak mümkün değil. Bu konudaki kararlı ve ısrarcı tavrınızı da burada takdirle karşılamak istiyorum.''
''Bu süreçte belki çok mesafe alamıyoruz. 'Bazı fasıllar Kıbrıs çerçevesinde, bazı fasıllar Fransa'nın anlamsız davranışları yüzünden ipotek altına alındı' diyebilirsiniz. Bana göre bunların hiç anlamı yok. Yeter ki biz kararlı olalım. Çünkü müzakereler başladıktan sonra en önemli adım tarama sürecinin yapılması ve bitirilmesi. AB ile tarama süreci ise Türkiye'nin fotoğrafı ile beraber olmaya veya ulaşmak istediğimiz standartların fotoğrafının yan yana olması ve Türkiye'nin daha neler yapması gerekiyor, hangi sektörde, hangi alanda ne yapacak, bunların tespitiydi. Tüm bunlar tespit edildi. Bütün bunlar Bakanlar Kurulu'nun önünde... Türkiye hangi yasaları değiştirecek, hangi kararnameleri çıkartacak, hangi düzenlemeleri yapacak. Bütün bunlar belli. İşin formülü, tabiri caizse, elimizde. Şimdi biz bu kararlılığı göstererek resmi düzeyde devam etmezse bile fiili olarak bu fasılları açıp kapatma iradesini göstermemiz lazım. Bunu yaptığımız süre içerisinde kesinlikle Türkiye'nin cazibesi ve gücü çok daha farklı olacaktır. Türkiye bir taraftan AB yolunda yol alırken, kendi hinterlandı, kendi coğrafyası, kendi komşuları, tarihi, kültürel ilişki içinde olduğu ülkelerde ağırlığı daha çok artacak, onlarla olan ilişkileri geliştiği süre içerisinde de AB'de daha güçlü duruma gelecektir. O bakımdan kararlılıkla yola devam etmemiz gerekmektedir.
Bazılarının engellemeleri söz konusu oldu. Bizim için esas hedef o standartlara ulaşmaktır. Belki o standartlara ulaştıktan sonra Türkiye, Norveç'in yaptığını yapacaktır. Bu ayrı bir konu. Ama o güne kadar Türkiye'nin kararlı bir şekilde bu yolda, sağlam ilerlemesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye'nin önü çok açık gerçekten. Büyük başarılar var. 1973 yılında Türkiye, bir milyar dolar ihracat yaptığında büyük bayramlar da yapmıştı, o zamanlar iktisat fakültesindeydim. O zamanlar bize karma ekonominin ne büyük sistem olduğu anlatılıyordu. 1971 yılında sizin kuruluş beyannamenizde karma ekonomik sisteme olan sadakatten bahsediliyor. Türkiye o gün öyleydi. Bugün ise her şey değişti. Devletin fonksiyonları tekrar yerine kondu. Özelleştirme süratli bir şekilde oldu. Türkiye dünya ile bütünleşti. Bu bütünleşme içerisinden aldıkları, verdikleri oldu. Kriz döneminde bile 130 milyar dolara yakın ihracatı olan bir ülke oldu.''
Dış politikada gördüğü iki önemli problem olduğuna işaret eden Gül, şöyle dedi:
''Birisi Kıbrıs bağlamındadır. Bu konuda 2004 referandumuyla değiştirdiğimiz politikaya kararlı bir şekilde devam etmemiz gerektiğine inanıyorum. Yani çözüme ısrar eden ve daima çözüm için masadan kaçmayan, oturan ve bugüne kadar eğer bir çözüm olmamışsa bunun sorumluluğunun Türkiye'de ve Kıbrıs Türklerinde olmadığını gösteren politikalardır. İkinci alan da Kafkaslar'daki statükodur. Bugün, Kafkaslar'daki bugünkü statükonun da Kafkaslar'da hiç kimsenin işine yaramadığını herkesin görmesi gerekir. Onun için bu konularda yoğun bir çabanın gerektiğine inanıyorum.
Bizim şöyle bir geleneğimiz veyahut bir adetimiz vardır; önemli sorunları erteleme veya bunları görmemek. Bunlar ileride kronikleşiyor, bunlar daha büyük sorunlar olarak gelecek. Onun için Türkiye'nin, hepimizin, gerek devlet görevlilerinin gerek sivil toplumda önder olan herkesin kararlı şekilde bu konularda fikir üretmesi ve yapıcı bir tavır içerisinde olmasının çok gerekli olduğuna inanıyorum.''
Gül, ''Nüfusu, coğrafyası büyük. Tüm bunlardan da öteye siyasi anlamı, derinliği büyük olan bir ülkenin mutlaka üretim alanında çok güçlü olması gerekmektedir. Üretimin de çeşitliliği... Bugün bilime, araştırmaya dayalı, üniversitelerle işbirliği içerisinde, sadece teknolojiyi transfer eden değil, teknolojiyi üreten bir ülke olma yolunda da süratle gelişmemiz gerekmektedir. Bu konuda iyi şeylerin olduğunu da hep beraber görmekteyiz'' diye konuştu.
Gül, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Füzeler fırlatılırken bir ateşleme, bir atmosfere çıkarken ikinci kez kendisini ateşler ve yeni bir yörüngeye oturur. Türkiye'nin de yeni bir yörüngeye artık oturması lazım. Bunun için yeni bir Anayasa Türkiye için gerekli. Bunu hep beraber konuşuyoruz. Bunda büyük bir mutabakat var. Maalesef daha önceki anayasalarımız hep olağanüstü dönemlerde yazıldığı için hep tepkisel oldu, reaksiyonel oldu ve hep kısıtlayıcı oldu. Onun için anayasalarımız çok uzun uzun yazıldı. Uzun anayasa yazarsanız aslında kısıtladığınızı gösterirsiniz. Bireyi öncelikli hedef alan ve büyük bir öz güvenin içerisinde bu anayasanın hazırlanabileceğine inanıyorum. Aslında esas temel mesele bir anayasanın demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olması açısından Türkiye'de çok büyük, neredeyse tam bir konsensüs olduğuna inanıyorum. Düşünün ki önemli siyasi akımlardan, önemli siyasi partilerden birisi bu söylediğim demokratik, laik, sosyal, hukuk prensiplerinin dışında düşünceleri olsaydı, olabilirdi, başka ülkelerde var, Türkiye'nin bütün büyük siyasi partileri ve siyasi akımları bu konuda müşterekler. Dolayısıyla bir anayasa, sivil bir anayasa, daha öz bir anayasa, reaksiyonel olmayan bir anayasa yapılabilir bugün Türkiye'de... Bunun tek riski de bir metodoloji hatası yapılırsa orada görülür. Onun için seçimlerden sonra hep beraber, inanıyorum ki bu gerçekleşir, bir metot hatası yapmadan, herkesi işin içine katarak, katılımcı, herkesin sahiplenebileceği ama cesur, öz güven içerisinde bir anayasanın yapılabileceğine inanıyorum. Bu sadece siyasi partilerimize düşen bir görev değil, aynı zamanda sivil toplum örgütlerine... Türkiye'nin bütün birikimini seferber ederek böyle bir anayasayı yaptığımızda Türkiye'nin yeni bir yörüngeye oturacağı, Türkiye'nin kaybedilen senelerinin süratli bir şekilde tamamlanacağına olan inancım tamdır. Bu konuda sizlerin çalışmalarını yakından takip ediyorum, görüyorum. Hepinize başarılar diliyorum. Türk sanayisine, Türkiye'ye, Türk iş dünyasına yaptığınız katkılar şüphesiz ki hiç unutulmayacaktır. Sizin güçlü olmanız, Türkiye'nin tabii ki güçlü olması demektir.''
Enerjilerinin kalkınmaya değil, iç çekişmelere gittiği çok dönemleri yaşadıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, ''Bazen iki adım ileri gidip bir adım geri gittiğimiz dönemler, bütün bunlar... Şimdi çok şükür, bunları biraz biraz geride bırakmış vaziyetteyiz. Bugünkü rakamlardan da hep beraber görüyoruz, kendi cirolarınızdan da görüyorsunuz. Enflasyon, faiz sarmalı içerisinde hesap yapamadığınız, bu sarmalın içerisinde büyük projeler, planlar yapamadığınız dönemler artık geride kaldı'' dedi.