Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca, Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenen ''Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi'' konulu etkinlikte yaptığı konuşmada, Peygamber'in doğumunun sevincinin idrak edildiği Kutlu Doğum Haftası'nın, ülkeye, millete ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini diledi.
Erdoğan, ''Bugün Hazreti Peygamber'in alemlere rahmet olarak dünyamızı şereflendirdiği, insanlığı hakikatin ışığı ile aydınlattığı bir doğuşun yıl dönümünü kutluyoruz. Evet o, alemlere rahmet olarak gönderilmişti. Tüm dünyanın, tüm insanlığın, o rahmetten, bereketten ve o ışıktan istifade ettiği bir doğum, takdir edersiniz ki sıradan bir doğum değildir'' şeklinde konuştu.
Varlığa anlam kazandıran, zulmeti yani karanlığı aydınlatan, insanlığı rahmet ve merhametiyle kuşatan bir peygamberin anılmaktan ziyade anlaşılmayı hak ettiğini vurgulayan Erdoğan, ''Kutlu Doğum Haftası'nın, hem Peygamber-i Zi Şan'ın anlaşılmasına hem de onun bizlere ilettiği İlahi Mesaj'ın yaşanmasına vesile olacak şekilde idrak edilmesini tüm kalbimle temenni ediyorum'' diye konuştu.
Bu yılki Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin ana temasının ''Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi'' olarak belirlenmesini son derece anlamlı ve isabetli bulduğuna işaret eden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
''Burada, İstiklal şairimiz Mehmet Akif'in, Hazreti Peygamber'in kutlu doğumunu anlattığı şu dizeleri ve hissiyatı sizlerle paylaşmak isterim. Diyor ki Akif; 'On dört asır evvel yine bir böyle geceydi/Kumdan, ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi/Lakin o ne hüsrandı ki, hissetmedi gözler/Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi/Nereden görecekler, göremezlerdi tabii/Bir kere zuhur ettiği çöl en sapa yerdi/Bir kere de ma'mure-i dünya o zamanlar/Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi/Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta/Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi'. Peygamber efendimiz, işte böyle bir dünyaya gözlerini açtı. O dünya, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dünyaydı. O dünya, kadınların insanlık dışı muamelelere, istismara maruz kaldığı bir dünyaydı. O dünya, zengini daha da zenginleştiren, yoksulun yaşam hakkını elinden alan bir dünyaydı. Köleliğin, imtiyazın, ırkçılığın, ayrımcılığın en sert, en şedid şekilde hüküm sürdüğü bir dünyaya gelmişti Hazreti Peygamber. Rahmet Peygamberi, Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber, işte böyle bir dünyayı, rahmetin, merhametin, şefkatin, uhuvvetin, paylaşma ve dayanışmanın hüküm sürdüğü bir dünya haline getirdi. Bedevi, onun gözlerinin içine bakarak medenileşiyordu. En vahşi insanlar, onun şefkati karşısında uysallaşıyordu. Cimriler cömertleşiyor, katı yürekler yumuşuyor, husumetler kucaklaşmayla sona eriyordu. Ashabı için, 'Onlar Yıldızlar Gibidir' buyurmuştu Resul-i Ekrem... Evet, kuraklığın dudakları kuruttuğu yeryüzünde, Hazreti Peygamber çöle inmiş nur; onun ehlibeyti, ashabı ise vahayı, kurtuluşu, teslimiyet yoluyla selameti işaret eden birer yıldız gibi sahrayı aydınlatıyordu.''
İnsanın değerleriyle insan, hayatın değeriyle hayat olduğunu vurgulayan Erdoğan, Hazreti Muhammed'in, yaşanmaya değer bir hayatı yaşadığını ve örnek bir hayat sunduğunu belirtti.
Başbakan Erdoğan, onun vefatıyla dahi insanları, tüm insanlığı aydınlattığını kaydederek, Necip Fazıl'ın, ''Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber'' dizelerini hatırlattı.
Doğumuyla alemin susuzluğunu gideren Hazreti Peygamber'in, vefatıyla dahi varlığa anlam kattığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şu hususun altını özellikle çizmek istiyorum: Biz, rahmetin, varlıkların bütününü kuşattığı bir dünyanın, bir medeniyetin insanlarıyız. Bizim ruhumuzun rengi merhamettir. Bizim acılarımızın şifası merhamettir. Bu medeniyet öyle bir medeniyettir ki komşusu aç iken tok yatmayı elinin tersiyle iter. Bu medeniyet, sadece yanında, yöresinde değil, yeryüzünün herhangi bir coğrafyasında zulüm varsa, o zulmü ortadan kaldırmadan gözüne uyku girmeyen insanların medeniyetidir. Nerede bir yetim varsa, onun başını okşamadan, ona sahip çıkmadan yüreği ferahlamayan insanların medeniyetidir. Çünkü çocuklara evcik yapan, onlarla oynayan bir Peygamber'in ümmetidir bu medeniyetin insanları. Biz, işte bu merhamet medeniyetinin mensuplarıyız. Merhametin olmadığı yerde insan yoktur, insaf yoktur.''
Bütün yaratılanların, Allah'ın rahmet sıfatı gereği seçkin, merhamete hak sahibi olduğunu dile getiren Erdoğan, Yunus Emre'nin ''Yaradılanı severiz yaradandan ötürü'' ve Mevlana'nın ''Bu dünyaya ayırmaya, bölmeye gelmedik. Biz bölüneni birleştirmeye, kırılanı tamir etmeye geldik'' sözlerini anımsattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bizim coğrafyamızdan Tiranlar, Sezarlar, Firavunlar, Neronlar, kanlı despotlar değil, Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Ahi Evranların, Yunusların izinden yürümüş yöneticiler çıkmıştır. Bizim coğrafyamız kanla, kılıçla değil, kalemle, mürekkeple şekillenmiş bir coğrafyadır. Şimdi, bu geniş coğrafyada yaşayan her bir insanın, şu soruyu kendisine çok güçlü ve çok samimi bir şekilde sormasını, bunun cevabını en samimi şekilde aramasını, araştırmasını ben gönülden arzu ediyorum: Nerede yanlış yaptık ve yapıyoruz? Neden bu haldeyiz? Hangi hata, hangi eksiklik bizim coğrafyamızı, bizim medeniyetimizi buralara getirdi?''
Bu coğrafyanın tarih boyunca, refahıyla, zenginliğiyle, ilimde, sanatta, mimaride, musikide ortaya koyduğu şaheserlerle anıldığını anlatan Erdoğan, ''kitaplar coğrafyası'', ''zengin kütüphaneler coğrafyası'' olan bu coğrafyanın aynı zamanda bilim insanlarının el üstünde tutulduğu, bilim ve sanatın tarihte en büyük değeri ve itibarı gördüğü coğrafya olduğunu belirtti.
Erdoğan, bu coğrafyanın, bu medeniyetin, dünya bilimine, medeniyetine, kültürüne en büyük ve en hayati katkıları sağlamış bir coğrafya ve medeniyet olduğuna dikkati çekerek, şu ifadeleri dile getirdi:
''Peki bu coğrafyaya ne oldu da o kitaplar yakıldı? O zengin kütüphaneler bugün nereye gitti? Hikmetin peşinde bir ömür vakfeden gönül insanları, o güzel insanlar, güzel atlara binerek nerelere gittiler? Bu coğrafya neden kanla, gözyaşıyla, acıyla anılan bir coğrafyaya dönüştü? Neden her köşeden feryat yükseliyor? Neden yakın çevremizde, havaya küller savruluyor? Neden çocuklar ölüyor, neden kadınlar umutsuzluk içinde, çaresizlik içinde kıvranıyor? Yoksulluk neden bu coğrafyanın kaderi haline geliyor? Ve evet, neden uzunca bir süredir farklı ülkelerde kardeş kardeşi, aynı kıbleye dönenler birbirlerini katlediyor neden? Bu soruların cevapları, açık söylüyorum, zor cevaplar değildir aslında. Bu soruların cevapları uzaklarda değildir, kalın kitapların derinliklerinde, karmaşık kimyasal denklemlerin içinde değildir kardeşlerim. Bu soruların cevapları başkasında da değil, bizzat bizdedir, kendimizdedir, nefsimizdedir. Çok karmaşık analizler yapmaya hiç gerek yok. Bizi biz yapan değerler terk edildiğinde, işte bu sonuç da kaçınılmaz olacaktır. Eğer yolda insanları rahatsız eden bir taş var da siz onu oradan almıyorsanız, yolun dışına atmıyorsanız, orada çürüme başlıyor demektir. Eğer komşunuz aç yatarken siz tok yatıyorsanız, orada bozulma başlamış demektir.
Bir yaşlının önüne geçiyorsanız, bir engelliye yol vermiyorsanız, her gün trafikte başkalarının hakkına tecavüz ediyorsanız, orada çözülme başlamış demektir. Bütün sosyolojik, siyasi, ekonomik, jeopolitik analiz ve değerlendirmelerin ötesinde, en önce kalbimizi, ruhumuzu yoklamak durumundayız. Hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmek zorundayız. Bizim neslimiz de dahil olmak üzere, genç nesiller, çok büyük meselelere, bölgesel, küresel meselelere günlerimizi, gecelerimizi ayırdık. Sabahlara kadar çay eşliğinde yapılan sohbetlerde gençler ülkeleri kurtardı, çağları kapattı, çağları açtı, İslam coğrafyasının her meselesine teorik çözümler üretti ama alt kattaki komşu yatağa aç girmişse, üst kattaki komşunun oğlu, okula gitmek için yol parası bulamıyorsa, tüm o teorik tartışmaların bir karşılığı olabilir mi?''
MERHAMET ELİMİZİ UZATMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Fahr-i Kainat olan Hazreti Muhammed'in hayatını mesaj, mesajını da hayatı haline getiren duruşunun, merhametle yoğrulmuş olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Dünyamızın ve insanlığın bugün muhtaç olduğu iklim, merhamet iklimidir. Bütün insanlığın buz çölüne doğru yol aldığı bir dünyanın istikametini tersine çevirebilecek; katılıkları yumuşatacak, kalplerin buzlarını da ısıtacak yegane değer ve erdem merhamettir. Bunun en güzelini de Hazreti Peygamber'in hayatında ve mesajında görüyoruz. Bir gün yolda gidiyor, bir köpek ölüsü, kokuyor tabii, birileri orada tiksinti ortaya koyuyor ama sevgililer sevgilisi Peygamberimiz köpeğin dişlerine bakıyor, 'Ah dişleri ne kadar da güzel' diyor. Biz böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Hayvana merhameti, sevgiyi bundan daha güzel ortaya koyabilecek bir örnek olabilir mi? Bugün, bir merhamet medeniyeti inşasının imkanları mevcuttur diye düşünüyorum. Hiçbir güzel şey için asla geç kalmış değiliz. Yeter ki ruhumuzun bizi götürmek istediği yere gidelim. Yeter ki merhamet damarlarımız tıkanmış olmasın. Bu yolda yılmadan, usanmadan, bıkmadan yürüyeceğiz. Her zaman ve her zeminde, merhamet elimizi ateşin düştüğü tüm coğrafyalara uzatmaya devam edeceğiz. Merhamet çadırımızı, zulmün düştüğü her yere kurmaya devam edeceğiz. Bölgemizde yaşanan savaşlar, Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Libya'da, Yemen'de ve dünyanın daha birçok coğrafyasında süren çatışmalar, vahşetler, merhametten nasibini alamamış bir zihniyetin sebep olduğu feci sonuçlardır. Biz, merhametin çağrısına kulak tıkayanlardan olamayız. Türkiye olarak, hem küresel ölçekte hem de yakın coğrafyamızda yüreğimizi ortaya koyarak yaptığımız çağrılar, esasen hak, adalet çağrısı olduğu kadar, merhamet çağrısıdır. İşte onun için kan akan tüm coğrafyalarda insani inisiyatif alıyoruz. Uluslararası toplumun insani duyarlılığının harekete geçmesi için çaba gösteriyor, bulunduğumuz her platformda vicdanlara çağrı yapıyoruz. Özellikle, komşularımız nezdinde, Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, kardeşin kardeşi katlettiği ülkelerde, Sünni olsun, Şii olsun, derisinin rengi, dili, inancı, mezhebi, meşrebi her ne olursa olsun, gür bir sesle cesaretle 'merhamet' diyoruz. Zira bizim yaradanımız rahmandır, rahimdir ve biz ona sığınıyoruz, çünkü onun bize vaadi var. O diyor ki 'Benim rahmetim gazabımı aşacaktır'. Ve bu müjdeyle beraber bu yolda yürüyoruz ve böyle yürüyeceğiz.''
Başbakan Erdoğan, ''Kardeşine tebessüm etmeyi bile sadaka sayan, hayır yerine koyan bir peygamberin bağlısı olduğumuz için burada Rabbimize bir kez daha şükrediyorum, hamdediyorum. Yine İstiklal şairimizin şu dizeleriyle sözlerimi sonlandırmak istiyorum; 'Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet/Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret!' Kutlu Doğum Haftası'nda, Hazreti Peygamberi, Resuli Ekrem'i salat ve selamla yadediyor; Allah bizi şefaatine nail etsin diyorum'' şeklinde konuştu.
PEYGAMBERİMİZİN AHLAKINA DAHA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Her türlü şiddet ve terörün kol gezdiği, insan haklarının karga tulumba yerlerde süründüğü, ayaklarının altına cennetin verildiği kadınların, annelerin acımasızca şiddet gördüğü, insani ve dini değerlerin yozlaştığı ve sırf menfaat aracı haline getirildiği çağımızda Hz. Muhammed'in o güzel ahlakına daha çok ihtiyaç olduğunu'' söyledi.
Kılıçdaroğlu, Diyanet İşleri Başkanlığınca, ''Kutlu Doğum Haftası'' dolayısıyla Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenen ''Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi'' konulu programda yaptığı konuşmada, İslam dininin barış anlamı taşıdığını, böylesine bir günde birarada olmanın, huzura ermek anlamına geldiğini kaydetti.
Mutluluğu bulmanın, huzura ermenin yolunun, insanların birbirini anlamasından, dayanışma içinde olmasından, yardımlaşmasından, kardeşçe kucaklaşmasından geçtiğini belirten Kılıçdaroğlu, ''Bunun için çok önemli ve büyük bir örneğimiz var, o örnek Hz. Peygamber'dir'' dedi.
İslam dininin temel amacının, Allah'a ve ahiret inancına dayalı ahlaki bir toplum yaratmak olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, Hz. Muhammed'in hayatının, İslam'ın bu temel mesajını insanlığa ulaştırmak üzere kurulu olduğunu söyledi.
Hz. Muhammed'in en büyük zulüm olan şirki yıktığını, dünya tarihinin en büyük inkılabını gerçekleştirdiğini, Allah ile kul arasına giren tüm batıl inançları bertaraf ettiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İslam yalnızca Allah'a tapan, yalnızca Allah'tan dileyen yüce bir inanışı getirmiştir. İslam, tevhidi yani tek ilahlı inancı yerleştirmiştir, kula kulluğu kaldırmıştır. Çocukluk yıllarından itibaren taşkın olmayan, kontrollü ve sakin bir ruh haline sahiptir. O, en zor anlarında dahi metanetini kaybetmeyecek kadar güçlü bir kişiliğe sahiptir. Baskının ve zulmün en şiddetli anlarında dahi onu yapanlara merhamet duyabilecek kadar engin bir bağışlama yetisine sahiptir.
Sevgili peygamberimiz hiç öfkelenmezdi. Kendisinden unutamayacağı bir nasihat isteyen kişiye, 'Öfkelenme' demiştir ve 'Asıl pehlivan öfkesini yenendir' diye buyurmuştur. Hz. Muhammed, dünyada kimsenin eline geçmeyen muhteşem bir gücün içinde, kral gibi değil sade bir insan gibi yaşamıştır. Dünyayı bir misafirhane olarak gördü ve misafir gibi yaşadı. O sade hayatı içinde hem bir öğretmen, hem adil bir hakim, iyi bir eş, anlayışlı bir baba, sorumlu bir devlet adamı ve çoğunlukla yoksul bir Medineli vatandaş gibi yaşadı.''
Hz. Muhammed'in gayet mütevazı bir hayatı olduğunu, büyüklenmenin ve kibirlenmenin dışında bir yaşam sürdüğünü belirten Kılıçdaroğlu, ''Hz. Muhammed kul hakkından sakındırırdı, kul hakkı yiyenlerin iflah olmayacağını, Allah'ın bile kul hakkına karışmayacağını buyurdu. Haksız kazanç ve servet edinmenin, yalan söylemenin, emanete ihanet etmenin İslamla bağdaşmayacağını bildirdi'' diye konuştu.
Hz. Muhammed'in ahlakının Kur'an-ı Kerim olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
''Her türlü şiddet ve terörün kol gezdiği, insan haklarının karga tulumba yerlerde süründüğü, ayaklarının altına cennetin verildiği kadınlarımızın, annelerimizin acımasızca şiddet gördüğü, insani ve dini değerlerimizin yozlaştığı ve sırf menfaat aracı getirildiği çağımızda sevgili peygamberimizin o güzel ahlakına daha çok ihtiyacımız var.
O, savaş dışında hiç kimseye el kaldırmamıştır. Kadınları ve erkekleri insanlık meyvesinin tam ve eşit şekilde birer yarısı gibi görmüştür. O güzel bir eşti. Mal, mülk ve dünyalıkta gözü olmadığını ifade ederek, halkın refahını düşünmüştür ve asla servet edinmemiştir.''
Kılıçdaroğlu, Hz Muhammed'in emeğe değer verdiğini, ''İşçiye alnının teri kurumadan ücretini veriniz'' dediğini, hayatında öptüğü birkaç elden birisinin de işçinin eli olduğunu söyledi.
Hz Muhammed'in çevrecilikte de önder olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, ''Belki de tarihte ilk kez milli park ve sit alanı ilan eden kişiydi'' dedi.
Kılıçdaroğlu, Hz. Muhammed'in veda hutbesinin, temel hak ve özgürlükler açısından çok önemli olduğunu dile getirerek, ''Bu meşhur hutbede her ferdin temel hak ve hürriyete sahip bulunduğu, insanların Adem'in çocukları olduğu ve evrensel insan kardeşliğinin tesis edildiği, ırk, renk ve sınıf üstünlüğü reddedilerek tüm insanların eşit olduğu vurgulanmıştır'' şeklinde konuştu.
Bu hakların başında düşünce ve inanç özgürlüğünün bulunduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, ''Allah insanları düşünmeye davet eder. Düşünmek Allah'ın bahşettiği en değerli özelliktir. Düşünce ve inanç özgürlüklerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır'' dedi.
Hz. Muhammed'in hayvanların da koruyucusu ve dostu olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, ''Güzel dinimiz ve sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed hayvanlara da iyilik ve sevecenlikle davranırdı'' dedi.
Kılıçdaroğlu, Hz. Muhammed'in bir dünya lideri olduğunu vurgulayarak, ''Onun peygamberliğini ve İslamiyeti yayma konusundaki çabası mucize gibi bir olaydı. Onun liderliğine hayran olanlar yalnızca İslam dünyası değil, Batı'nın önde gelen düşünürleri, siyaset adamları, yazarlar onun liderliğine hayran olmuşlardır'' diye konuştu.
Bu haftanın aynı zamanda Şehitler Haftası olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Ecdadımız Çanakkale'de, İstiklal Harbi'nde 'Ölürsem şehit, kalırsam gazi' inancıyla canlarını, kanlarını feda ettiler. Asla sen-ben davası gütmediler. Tek vücut, tek yürek oldular. Sünni, Alevi, Türk, Kürt hepsi şehadet şerbetini içerek bu cennet vatanı bize emanet ettiler'' dedi.
İNSANLARIN ÜZERİNE ÖLÜM YAĞDIRILIYOR
Devlet Bakanı Faruk Çelik, çocukların hunharca katledildiği bir zamanda yaşandığını belirterek, ''Her geçen gün aile içi şiddetin, kadına karşı şiddetin yeni örnekleriyle karşılaşıyoruz. İnsanların üzerine ölüm yağdırılıyor. İnsanlık bir damla petrolün bir damla kandan, bir damla gözyaşından daha değerli görüldüğü bir imtihandan geçiyor'' dedi.
''Hazreti Peygamber ve Merhamet Eğitimi'' konulu etkinlikte konuşan Çelik, sıradan bir doğum günü kutlama merasimi için toplanılmadığını söyledi.
Çelik, ''Bugün sevgi, merhamet, şefkat kaynağı Peygamber Efendimizi, bencilleşen, zalimleşen, gaddarlaşan insanlığa yeniden hatırlatmak için buradayız. Kutlu Doğum, cahiliyenin tüm değersizliklerini İslam'ın pak ve temiz değerlerine dönüştürmenin başlangıcıdır. Kutlu Doğum, müminin kendini Hz. Muhammed'in ahlakıyla bütünleştirmesi için bir fırsattır. Kutlu Doğum, müminin bireysellikten, egoizmden kurtulması için bir fırsattır. İşte bunun için Kutlu Doğum etkinlikleri bireysel ve toplumsal değişim ve dönüşümlere katkı sağladığı oranda anlamlıdır ve anlamı olacaktır'' şeklinde konuştu.
Çelik, ''Yüce Allah'ın merhametine, peygamberimizin şefaatine mazhar olmak istiyorsak, alemdeki tüm varlıkların varlığına saygı göstermeliyiz. Zulme karşı merhameti galip kılmalıyız. Bu, bizim insanlığa karşı bir borcumuzun gereğidir. Ne mutlu kalplerini merhamete teslim edip rahmete kavuşanlara, ne mutlu peygamberimizin vasıflarıyla vasıflananlara, ne mutlu kıyamet gününde peygamberimizin sancağı altında duracak olanlara...'' şeklinde konuştu.
TOPLUMLAR ŞİDDETİN AÇTIĞI YARALARA MERHEM ARIYOR
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ise şunları kaydetti:
"Toplumları ve uluslararası ilişkileri derinden etkileyen küresel çaplı şiddet olayları bir yana şiddet, bireylerin günlük hayatta en çok başvurdukları iletişim biçimlerinden biri haline geldi. Şiddet giderek normalleşmekte ve hayatımızda kalıcı hale gelmektedir. Son zamanlarda çocuklara ve kadınlara yönelik hunharca işlenen cinayetlerin toplumsal dinamiklerimizle tezat arz edecek şekilde artış göstermesi, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinin birinci sayfaya taşınması sonucunu doğurdu. Toplumlar bugün şiddetin açtığı yaralara merhem arıyor. İnanıyorum ki yüreklerdeki bu hiddet ve şiddet ancak merhamet iksiri ile onarılabilir. Bugün saldırganlığın insan doğasından kaynaklandığını söyleyerek normalleştirmek yerine konuyu toplumsal dinamikler çerçevesinde ve bütüncül bir bakış açısıyla anlamak zorundayız."