Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NATO Dışişleri Bakanları Gayri Resmi Toplantısı'nı ve temaslarını değerlendirdi. Berlin'deki iki günlük NATO Dışişleri Bakanları Gayri Resmi Toplantısı'nın ardından Türk Büyükelçiliği'nde basın toplantısı düzenleyen Davutoğlu "Bu toplantı çok yoğun bir gündemi barındırıyordu. Libya'daki NATO harekatı, toplantıya özel bir önem kattı. Toplantı dün, Libya'daki NATO operasyonu ile ilgili istişare şeklinde başladı, çok kapsamlı bir şeklide Libya konusu ele alındı. Daha sonra, ikinci ve uzun süredir devam eden Afganistan operasyonuyla ilgili NATO-ISAF toplantısı devam etti. Dün akşam çalışma yemeğinde bir araya geldik. Orada da NATO'nun gündeminde olan bazı konuları ele aldık. Bu sabah tekrar bu konulara devam ettik. Burada özellikle ortaklık mekanizmaları, NATO'nun, diğer yapılarla geliştirdiği, İstanbul İşbirliği inisiyatifi başta olmak üzere, NATO-AB ilişkileri ve diğer konular gündeme geldi. Daha sonra NATO'nun üç ülkeyle yürüttüğü çalışmalar için, tek tek oluşturulmuş olan komisyon ve konsey toplantıları yapıldı. NATO-Gürcistan Komisyonu, NATO-Ukrayna Komisyonu, son olarak NATO-Rusya Konseyi toplantıları yapıldı. Burada çok daha kapsamlı olarak füze savunma sistemleri, nükleer ve konvansiyonel silahlarda indirim olmak üzere çeşitli konular görüşüldü" dedi. "LİBYA VE ORTADOĞU'DAKİ GELİŞMELERİ ELE ALDIK" ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın da aralarından olduğu bir çok ülke temsilcisi ile yaptığı ikili görüşmelere değinen Davutoğlu, "Bu vesile ile çok sayıda ikili görüşme gerçekleştirdim. ABD dışişleri Bakanı Sayın Clinton'la dün özellikle Libya ve Ortadoğu'daki gelişmeleri temel konu olarak ele aldığımız uzun bir görüşme gerçekleştirdik. Zaten iki ülke arasında çok yakın istişari mekanizma yürüyor. Sayın Başbakanımız ile Sayın Obama arasında birçok telefon görüşme oldu. Ayrıca bakanlıklarımız arasında sürekli istişari ilişki var. Son gelinen noktayı gözden geçirdik. Doha, Kahire ve Berlin toplantısını. Yine bu çerçevede AB Yüksek Temsilcisi Sayın Ashton ile yine uzun bir görüşme gerçekleştirdik. Bize Kahire'deki toplantıya ilişkin bilgi aktardı. Libya konusunda yapılacak çalışmaları ele aldık. Yine Alman Dışişleri Bakanı Westerwelle ile Libya, Ortadoğu'daki gelişmeler ve Balkanları ele aldık. Fransız Dışişleri Bakanı Alan Juppe ile bir araya geldik. Bu ikinci görüşmemiz oldu. Önemli görüşmeler yaşandı. Türkiye ile Fransa arasında karşılıklı dostane fikir alışverişine ihtiyaç vardı. Bu konuda kendileriyle görüştük. NATO Genel Sekreteri ile de görüştük. NATO'daki yeni stratejik konsept çerçevesinde ortaya çıkan komuta yapılanması ve bu çerçevede Türkiye'nin NATO'daki etkinliği çerçevesinde görüşmeler yaptık. Ayrıca, Gürcistan, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan, Hollanda ve Avustralya dışişleri bakanları ile görüşmeler gerçekleştirdik. İkili görüşmeler çerçevesinde de 15'e yakın ikili görüşme yapma imkanımız oldu. Kritik bir dönemde toplanan bir dışişleri bakanları toplantısıydı. Ama şunu söyleyebilirim, gerek NATO'nun iç istişaresi bağlamında, çok açık, dürüst, karşılıklı anlayış içinde yorumlar yapıldı. Gerekse NATO'nun değişik ortaklarla yürüttüğü çalışmalar hakkında kapsamlı istişareler oldu. Bu hafta yoğun bir dış politika gündemi vardı. Ona devam edeceğiz. Bildiğiniz gibi Pazar günü Mısır'daydık. Ertesi günü, Pazartesi günü Macaristan'da AB Dönem Başkanı ile görüşmeler yaptık. Salı günü Strazburg'da AB Konsey toplantısına katıldık. Çarşamba günü Katar'da Libya temas grubu toplantısındaydık. Dün ve bugün buradaydık. Yarın da inşallah, önce Van'da Sınır kapısını açacağız. Daha sonra Urumiye'de Türkiye-İran-Azerbaycan üçlü toplantısını gerçekleştireceğiz. Böylece bir hafta içinde Ortadoğu'da, Avrupa'da, Avrupa Konseyi, AB, NATO ve Kafkaslar da yoğun bir dış politika gündemi gerçekleştireceğiz" diye konuştu. "MİSRATA'DAKİ İNSANİ DURUM, BÜTÜN GÖRÜŞMELERİN ANA ODAĞIYDI" Libya'ya yönelik askeri operasyona değinen Davutoğlu, "Yine Libya operasyonu, özellikle Misrata'daki insani durum, bütün görüşmelerin ana odağıydı. Şunu sizinle memnuniyetle paylaşmak isterim ki, gerek NATO'nuin Libya operasyonu toplantısında, gerek NATO'nun kendi arasında yaptığı toplantıda, gerekse ikili görüşmelerde herkesin mutabık kaldığı iki husus vardı. Birisi, Türkiye'nin Misrata'da gerçekleştirdiği insani yardım operasyonu konusunda bütün katılımcılar büyük takdir ifade ettiler. İkincisi de Türkiye'nin insani çalışmalar dışında, siyasal anlamda, diplomatik anlamda yürüttüğü çalışmalarla ilgiliydi. Birçok müttefik hem takdirlerini ifade ettiler, hem de daha fazla bilgi talep ettiler" dedi. "OPERASYONLARIN BİR SİYASİ HEDEFİNİN OLMASI LAZIM" "Türkiye'nin barış planı ile Berlin Deklerasyonu arasında bir paralellik veya farklılık var mı sorusu" üzerine Davutoğlu, şöyle konuştu: "Şimdi tabi bizim uzun süredir bütün müttefiklerle ve Libya'da yürüttüğümüz bir yol haritası var. Sayın Başbakan bunu geçen hafta ilan etti. Üç temel parametrenin şimdi altını, tüm taraflarla görüşerek altını doldurmaya çalışıyoruz. Sonuçta askeri operasyonların bir siyasi hedefinin olması lazım . Alanda süren çatışmanın ila nihaye devam etmesinin önüne geçmek lazım. Bizim önceliğimiz sivillere yönelik saldırıların tümüyle durdurulmasını temin etmek. Ve Bu çerçevede, 1973'ün tam anlamıyla uygulanmasıyla bir ateşkes temin etmek. Bu konuda burada da bir mutabakat vardı. Türkiye'nin geliştirmeye çalıştığı yol haritasında bu unsur ana esastır. Bundan dolayı Misrata'da insani durum konusunda NATO'yu çok daha etkin olması konusunda genel bir mutabakat da oluştu. Parametrenin konusu, insani yardım konusu. İnsani yardım koridorlarının oluşması. Onun için alanda ateşkesin, bu ateşkesin gözlemlenmesi, ve şehirlerden silahlı güçlerin çekilmesi önem taşıyor. Bunlar da NATO'nun bildirisinde olan unsurlar. Daha sonra da Libya'da halkın taleplerini karşılayacak şekilde, demokratik, bir hukuk düzeninin oluşmasını temin edecek şekilde siyasi sürecin oluşması lazım. Tüm NATO üyelerinde bu anlayışın olmasından memnun olduk." "Muhalif güçlere silah verilmesi konusu çok tartışmalıydı. Dün Rasmussen bu konuda bir açıklama yaptı ve 'NATO olarak biz karşıyız' dedi. Bu açıklama Türkiye'nin endişelerini tatmin etti mi? İkinci olarak Almanya ve Türkiye'nin Libya politikası konusunda benzerlikler neler" sorularına Davutoğlu, "Şimdi tabi önemli olan halkın talepleri doğrultusunda bir rejim değişikliği ve ateşkes sağlamak. Bunu sağlayabilecek her türlü tedbirin alınması lazım. Bu anlamda hiçbir tedbiri dışlamıyoruz. Ancak BM kararları çerçevesinde operasyon yürütüldüğü için Rasmussen'in yorumu da onunla ilgili. 1973 nolu kararda ne yapılacağı söyleniyor. NATO'nun yürüttüğü operasyonu bu konuda yetkilendiriyor, onun ötesinde ir yetkilendirme yok. O da nedir; insani yardım, üst uçuş yasağı ve sivillerin korunması. Bizim NATO'dan ilk istediğimiz, özellikle Misrata'da. Sivillerin korunmasına yönelik etkin tedbirlerin alınması. Bu konuda da bir mutabakat var. Sayın Westerwelle ile yapmış olduğumuz görüşmede Libya konusunu kapsamlı şeklide ele aldık. Onların benimsedikleri tutumu da ele aldık. Alan Juppe ile de görüştük. Önemli olan bu uluslararası toplumun BM kararı alındıktan sonra, bunu karara geçirirken nasıl bir yöntem izlediği. Daha içselleştirici, uluslararası toplumun tümüne açık ve birlikte yürütülen BM şemsiyesi ve onun yetkilendirmesiyle ortaya çıkarılacak mekanizmalar kurulması önemli. Bu konuda Almanya ile bir takım ortak kaygılarımızı paylaştık. Fransa ile farklı düşündüğümüz konular oldu. Bunu da açık olarak müttefiklerimizle paylaştık" cevabını verdi. "TÜRKİYE, AB'NİN EN ÖNEMLİ VİZYONU OLMASI LAZIM" "Sayın Egemen Bağış, Viyana'da yaptığı bir konuşmada, Türkiye projesinin, AB için çağın projesi, yüzyılın projesi olduğunu söylemiş. Birincisi, Türkiye nerede doğru veya yanlış yapıyor ki AB üyeliğinde zorlanıyoruz. İkincisi, siz Ashton ile görüştünüz ne gibi bir yenilik var" sorusu üzerine Davutoğlu, "Şimdi şunu açık bir suretle söylüyorum. Egemen bey tabi bu anlamda haklı. Türkiye, AB'nin en önemli vizyonu olması lazım. Niçin? Çünkü Türkiye'nin AB'ye girmesi, sayının bir ülke daha artması değil, tam aksine, AB'nin küresel bir kapasite kazanması, ekonomik olarak da bir dinamizm kazanması, ve ama en önemlisi kültürel anlamda, hoşgörüye dayalı bir nitelik kazanması. Dolayısıyla bu perspektiften bahsedildiğinde AB ciddi bir sınavla karşı karşıya. Biz de sınavla karşı karşıyayız. Bizim sınavımız gerekli ev ödevlerini yapmak. Ama karşımıza bu müzakerelerle alakası olmayan, daha önce hiçbir ülkeye uygulanmamış, öylesine engelleyici tutumlar gündeme geliyor ki, bizim attığımız anlamların doğru sonuçlar vermesi ve bu çerçevede yeni kazanımlar elde etmemizi güçleştiriyor bu durum. Ne kadar kapıyı kapatmaya çalışırlarsa çalışsınlar, veya kapı aralığını ne kadar daraltmaya çalışsınlar, bizim kararlı bir tutumuz var. NATO, kendi kuralları içinde, birçok zaman sınavdan geçmiştir. AB'nin ise, Türkiye'ye verip de yerine getirmediği taahhütler var. Kıbrıs sorunu çözülmeden ve ulaşacak sorun sonrasında oluşacak Kıbrıs devletinde, Türk toplumu temsil edilmeden, böyle bir formel işbirliğinin oluşması mümkün değil. Öncelikle Kıbrıs sorununun çözülmesi lazım. Bu sorunu çözmek için hiçbir çaba sarf etmeyenlerin, NATO-AB işbirliği adı altında Kıbrıs Rum Kesimi'ne alan açmaya çalışmasını anlamak mümkün değil" dedi.