Uyku tıbbının bir bilim dalı olamaması sebebiyle konuyla ilgili faaliyetlerin dernek çalışmaları ötesine gidemediğini belirten Köktür, ''Uyku bozuklukları sınıflamasında 85 tane hastalık var. Ancak hala uyku ile ilgili hastalıkların uyuyamama ya da uykuya dalamama gibi sorunları kapsadığı sanılıyor. Böyle olunca uyku hastalıkları içerisindeki diğer başlıklara tanı koyup, ayırıcı tanı yapamadığımız için sağlıklı tedavi etme şansınız da yok'' dedi.
Köktürk, uyku hastalıkları içerisinde tanımlanan uyku apnesinin (uykuda solunum durma sendromu) insan yaşamını çok fazla etkilediğini ve son derece ağır sonuçlar yaratan, kalp damar sisteminden, damar sistemine kadar bütün organları bozan bir hastalık olduğuna işaret etti.
Uyku apnesi sendromu yaşayan hastaların çoğunun bunun bir hastalık olduğunun farkında olmadığını belirten Prof. Dr. Köktürk, şöyle devam etti:
''Bu hastalığın farkındalığını yaratmaktaki en önemli şey önce hekimlerin bu konuda bilgisi olması. Hekimler bilgili olacak ki onlara gidecek hasta olsun. Dolayısıyla bu konudaki hekimler Türkiye'de yok denecek kadar az. Türkiye'de uyku tıbbı alanında bir eğitim verilmediğini çok net olarak söyleyebiliriz. Bizler tamamen kendi imkanlarımızla yurt dışında aldığımız eğitimlerle bu noktaya geldik. Uyku bozukluklarının çok büyük bir özelliği var; göğüs hastalıklarından tutun nörolojiye, nörolojiden tutun kulak burun boğaza, kardiyolojiden tutun kadın hastalıklarına kadar etki alanı çok geniş.''
Prof. Dr. Köktürk, her ''horlayan'' insanın uyku apnesi olmayacağını, ancak horlayan hastaların çoğunda da bu hastalığın bulunabileceğinin unutulmaması gerektiğine dikkati çekerek, ''Değerlendirmemiz sonucunda, eğer bir hastada uykuda solunum bozukluğunu düşünüyorsak, horlama veya ötesinde mutlaka bir gece polisomnografi tekniği dediğimiz bir uyku tekniği yaparak değerlendiriyoruz. Bu da dünyadaki en dinamik testlerden bir tanesi'' diye konuştu.
Uyku apnesi sendromunun uzun süreli bir nefes durmasında hiç beklenmedik bir şekilde uyku sırasında ölüme yol açabileceğini ifade eden Köktürk, şunları kaydetti:
''Uyku apne sendromunun en ağır sonuçları kalp damar sisteminde ve beyin damar sisteminde görülür. Senelerce horlayan, uykuda nefesi duran ve büyük bir kısmı da her bırakılan yerde uykuya dalan bu hastalarda, ciddi damar problemleri oluşabiliyor. Bizim bu uyku sorularını çok önceden yakalamamız gerekiyor ki bu diğer hastalıklar olmadan kontrol altına alabilelim. Bu hastalık 40-65 yaş erkek hastalığıdır. Görülen yaş grubu bu, ama maalesef bu bilgiye dayanarak, 'kadınlarda görülmüyor, çocuklarda görülmüyor' diye yanlış bir bilgi de var.''
Prof. Dr. Köktürk, uyku apnesinin çocuklarda gelişmesinin en büyük iki nedenin, bademcikler ve geniz eti olduğunu söyledi.
''Bu hastalığın görüldüğü yer, üst solunum yolu. Dilimizin ve küçük dilimizin arkasındaki nefes borusunun gece tıkanmalarıyla karakterize bir hastalık. Dolayısıyla burası tıkandığı zaman tabii oksijen değerleriniz düşüyor'' diyen Köktürk, çocuklarda cerrahi tedavi gerçekleştirildiği zaman, uyku apnesinin tahribat yaratmadan ortadan kalkabileceğini, ancak hastalığın çocuklarda gelişen boyutunun da çok önemsenmediğini kaydetti.
Hastalık için illaki geniz eti veya bademcik olması gerekmediğini, çenesi küçük ve geride olan, küçük solunum borusuna sahip olan kişilerde de görülebileceğini dile getiren Köktürk, şöyle devam etti:
''Hepimizde, uyku sırasında üst solunum yolu küçülüyor. Ancak üst solunum yolu küçük olan insanlarda solunum yolu uykuda daha çok daralıyor vaya kapanıyor. 65 yaşına kadar genellikle bu mekanizma aktif olarak çalışıyor. Ama 65 yaşından sonra tüm reflekslerde olduğu gibi bu refleksin de zayıflaması nedeniyle hastalığa yakalanmayacaksınız diye bir garantiniz yok. Ama hastalığın sadece ölüme yol açtığını düşünmeyin, hastalık felç gibi durumlara da sebebiyet veriyor.''
Prof. Dr. Köktürk, Türkiye'de uyku tıbbının çok hızlı bir şekilde ana bilim dalı olmasa bile bilim dalı haline getirilmesi gerektiğini belirterek, ''Tartışmaları bir kenara bırakıp Türkiye'de bir bilim dalı olmasının sağlanması gerekiyor. Bu konuda tek yetkili merci, tek otorite de Sağlık Bakanlığı. Sağlık Bakanlığı bir an önce bunu sertifika programı tarzından çıkarıp, bu hastalığın eğitimini vermeli'' şeklinde konuştu.