Sendikal Platform dan DAK ve DAİ yle İlgili Suç Duyurusu

DAÜ-Sen Başkanı Hüseyin Özkaramanlı, yaptığı açıklamada, DAÜ üniversite öncesi eğitim kurumlarının “peşkeş çekilmesine” yönelik mücadelelerinin devam ettiğini, bugün de bu hazırlanan “suç duyurusunun” Başsavcılığa iletileceğini söyledi.

Oluşan tepkilere rağmen DAÜ yöneticileri ve hükümetin toplumun sesine kulak vermediğini ileri süren Özkaramanlı, atılan adımın hukuk dışı olduğunu, delinmeyen yasa kalmadığını savunarak, bu amaçla yargı yoluna da başvuracaklarını vurguladı.

Özkaramanlı, konuşmasında ayrıca, dünkü İhtiyat Sandığı Yönetim Kurulu toplantısında rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Türk-Sen Genel Başkanı Arslan Bıçaklı’ya geçmiş olsun ve acil şifalar diledi.

Çağımızda demokrasinin gereği olarak toplumları yöneten iktidarların meşru, yani toplum tarafından kabullenilebilir olup olmadıklarının ölçütünün, bu konudaki toplumsal rıza denilen “Halk İradesi” olduğunu belirten Mamalı, her şeye rağmen halkın mutluluğu ve hürriyeti için sürekli zarar verici icraatlar yapan, anayasaya ve hukuka uymamakta ısrar edip keyfi davranmaya devam eden bir iktidara karşı “Direnme Hakkı” bulunduğunu söyledi.

KKTC Anayasası’nın başlangıç kısmında da “Direnme Hakkı”na gönderme yapıldığını, dayatılan paketler yanında Kıbrıs Türk halkının öz varlıklarının bir bir elinden alınmaya çalışıldığı bir sürecin yaşanmakta olduğunu ifade eden Mamalı, “Bu süreç içerisinde ülkesini seven herkesin artık ayağa kalkma ve topyekün mücadele etme zamanı gelmiştir. Yurdumuza sahip çıkma noktasında sivil itaatsizlik eylemleri yanında hukuksal mücadele alanları da sonuna kadar denenecektir” dedi.

DAÜ üniversite öncesi eğitim kurumları hakkında yapıldığını öne sürdükleri hukuk dışı uygulamaları aktarmak ve bu hususta suç duyurusunda bulunmak amacıyla Mahkemelere geldiklerini anlatan Mamalı, DAİ, DAK ve Okul Öncesi Eğitim Kurumlarının başka kişilere devredilmesiyle ilgili her adımın, her işlemin hukuken usulsüz ve illegal olduğu görüşünü dile getirdi:

“DAÜ’ye bağlı bir birimin kapatılarak kiralanması veya işletmesinin devredilebilmesi noktasında VYK üyelerinin ve Rektörün yasal yetkisi yoktur. Vakıf Yöneticiler Kurulu (VYK)’nun görev ve yetkilerini ortaya koyan DAÜ Kuruluş Yasası’nın 7. maddesinde bu hususta hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Kısaca VY Kurulu ile Rektör’e, yasakoyucu DAİ, DAK ve Okul Öncesi Eğitim Kurumlarının işletmesini başkalarına devretme hak ve yetkisini vermemiştir. Bu sebeple VYK ve Rektör yetkisiz olarak devir konusunda işlemler yaparak açıkça hukuka aykırı davranmışlardır.

KKTC Anayasası’nın 59 (2) fıkrası, ülkedeki her türlü eğitim ve öğretim etkinliğinin “devletin gözetim ve denetimi” altında serbestçe yapılabileceğini söylemektedir. Yani devletin gözetim ve denetimi dışında bu ülkede eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunmak anayasamıza göre mümkün değildir. Bu manada bir eğitim kurumunun yabancı bir sermayeye devredilmesi gibi önemli bir hususun devletin bilgisi dışında gerçekleşmesi düşünülemez. Dolayısıyle devletin gözetim ve denetimi dışında bırakılarak Doğa Koleji isimli yabancı kuruluşa devir yapılmaya çalışılması anayasanın ve ilgili yasanın açık ihlali anlamını taşımaktadır.

DAÜ Kuruluş Yasası’nın 4. maddesi “Üniversitenin Kuruluş ve Amacını” düzenlemektedir. Bu maddede üniversitenin ve bağlı kurumlarının işletmesinin bir başka kuruluşa devredilmesi ve/veya devir yoluyla kazanç elde edilmesi ile ilgili bir açıklama bulunmamaktadır. Yani yasakoyucu, üniversite kurumlarının her hal ve koşulda kurum dışından bir işletmeye ya da kuruluşa devrini amaçlamamıştır. Görüleceği üzere VYK ve Rektör’ün icraatları açıkça amaca aykırılık da taşımaktadır.

Özel Okullar Dershaneler ve Kurs Yerleri Tüzüğü’nün 20. maddesi özel okullarda kurumun kapatılmasını düzenlemektedir. Bu maddeye göre, bir kurumun kapatılabilmesi için a)kurucunun ya da kurucunun temsilcisinin Bakanlığa başvurması, b)öğretmen ve öğrencilerine en az o kurumun öğretim süresi kadar bir süre önce bildirmesi veya öğrencilerin benzeri denk bir kuruma paralel geçiş yapmaları için önlem alması ve bunu belgelemesi c)Bakanlığın izin vermesi gerekir. Oysa DAÜ VYK ve Rektör bu kurallara uymadan, bakanlıktan izin dahi almaksızın, okulu kapatarak devretme ya da kiralama taahhüdü altına girecek bir ön protokol imzalamışlardır. Bu kapatma işlemi de görüleceği üzere usulsüzlük taşımaktadır.

DAÜ VYK ve/veya Rektör, söz konusu Tüzüğün 20. maddesindeki hükme aykırı olarak, süresi içerisinde öğretmenleri ve öğrencileri bilgilendirme veya öğrencilerin denk bir kuruma geçmesi için önlem alma yükümlülüğünü de yerine getirmemiştir. Bu da kapatma kararının usulsüz olduğunu gösteren bir başka durumdur.

Söz konusu kapatma ve devir kararı verilirken şeffaflık ilkesine uyulmamış, yürütme organı ve Anayasa’ya göre eğitim kamu hizmetinin asli sahibi olan Bakan dahi haberdar edilmeksizin, gizli pazarlıklar sonucunda belirlenen kişiye devir yapılmıştır. İdare hukukunun genel ilkelerinden hareketle böyle bir işlemi hukuka uygun bulmak mümkün değildir.

İmzalanmış bir protokol veya bir yazılı anlaşma olsa bile “Doğa Okullarının” 5 yıl boyunca bu anlaşmaya uyma zorunluluğu da yoktur. Çünkü VYK ve Rektör, protokolün imzalanmasından itibaren 5 yıl süreyle anlaşmayı feshetme yetkisinden kendini bile bile ve kasten mahrum bırakmış bulunmaktadır. Doğa Okulları protokolün hiçbir maddesine uymasa, üniversiteye hiçbir ödeme yapmasa, tesisler üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunsa, tüm öğretmenleri ve öğrencileri okuldan atıp yerine yurt dışından başkalarını getirse, izinsiz dahi olsa büyük bir tekke veya zaviye yapsa bile 5 yıl süreyle VYK ve Rektör’ün ağzını açma ya da bunlara itiraz etme hakkı yoktur.

İşveren tarafından bir işçinin işine son verme, toplu olarak işten çıkartma, ücret kesintisi ve daha bir çok işçilik ile ilgili hususların usul ve kuralları özellikle İş Yasası’nda açık bir dille düzenlenmiştir. Burada tüm öğretmenler kendilerine hiçbir tazminat veya yasal ödenti yapılmadan topluca işten çıkartılmışlardır. Bunun adı İş Yasası’nın alaşağı edilip çiğnenmesi ve DAÜ yönetiminin aşikar surette suç işlemesidir."

“Yaşanan tüm bu olaylara ve gelişmelere rağmen Başbakan’ın Başbakanlık Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmediği; Bakanlar Kurulu’nun bu konuda Soruşturma Komisyonu kuracağı yerde yapılanları onayladığı; Eğitim, Denetleme, Değerlendirme ve Yönlendirme Üst Kurulu’nun tüm bu yaşananlar karşısında sessiz bırakıldığı ve Çalışma Bakanlığı’nın yasal soruşturma yetkisini kullanmadığı” iddia edilen yazıda, bunların esef duyulacak ve devlet olgusuna yakışmayacak bir hareket tarzı olduğu öne sürüldü ve şöyle denildi:

“Sayabildiğimiz tüm bu yasadışı işlemler ışığında Vakıf Yöneticiler Kurulu ile Rektör’ün, mevkilerini kötüye kullandıkları, bu devir işlemleriyle üniversite, çalışanlar, öğrenciler ve veliler olmak üzere her kesimin haklarına zarar getirici keyfi karar ve işlemlerde bulundukları cihetle mevzuattaki yasalar ve özellikle Fasıl 154 Ceza Yasası’nın 105. maddesi tahtında suç işlediklerini iddia eder, bu sebeple yargılanıp cezalandırılmaları için KKTC Başsavcısı’na “Suç Duyurusu”nda bulunuruz.”

Başsavcı’nın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde işlenen herhangi bir suç hakkında, uygun gördüğü takdirde Polis Genel Müdürlüğünün yürüttüğü soruşturmalara nezaret etme veya yönlendirme veya bu yönde Polis Genel Müdürlüğüne gerekli gördüğü talimatları verme hakkına sahip olduğu belirtilen yazıda, bu “suç duyurusu”yla ilgili olarak yapılacak soruşturmanın bizzat KKTC Başsavcısının denetim ve kontrolünde yapılması da talep ve rica edildi.