Özersay, Cenevre Zirvesini Değerlendirdi

10 Temmuz 2011 Pazar  15:00

 Özersay, “Cenevre toplantısında bir programlamanın ortaya çıktığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu bir çeşit takvim olarak da görülebilir. Eğer Rum tarafını rahatsız ediyorsa, program diye de sunulabilir ama önümüzdeki sürecin nereye doğru gittiğini planlayarak, programlayarak hareket edebilecek olduğumuzu görmek bizi memnun ediyor” diyerek, Cenevre sonrası yoğunlaştırılacak görüşmelerin Ekim ayına kadar yeni metotla sürdürüleceğini kaydetti.
Toprak konusunda Kıbrıs Türk tarafının yaptığı önerinin Rum liderliğinin elindeki bahaneyi aldığını ifade eden Özersay, eğer bir toprak ayarlaması olacaksa muhtemel etkilenecek insanlara sağlanacak yeni hayatların net olarak temini üzerinde anlaşılmasının elzem olduğunu belirtti. Özel Temsilci Özersay, toprak başlığının harita ve rakam boyutunun sürecin son aşamasında görüşüleceğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı’nın Özel Temsilcisi Kudret Özersay, Cenevre zirvesi sonrasında BRTK’de yayınlanan Bayrak Haber’e katılarak soruları yanıtladı ve Cenevre zirvesinin sonuçları ile müzakerelere yansımalarını değerlendirdi.
“ÖNERİLER KIBRISLI TÜRKLERİN”
Özersay, Cenevre öncesi Türkiye’de hükümetin ve devletin zirvesiyle genel bir görüş alışverişinde bulunulduğunu, Kıbrıs’taki iç gelişmelerle ilgili olarak da özellikle Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la karşılıklı görüşmeleri olduğunu söyledi.
Kıbrıs Türk tarafının Cenevre’de toprak konusuyla ilgili masaya koyduğu öneriyi Kıbrıs Türk tarafının hazırladığını söyleyen Özersay, “Aslına bakarsanız bu kompleksten bir şekilde kurtulmalıyız. Yani bu önerileri bizim, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda yaptığımızı, bunları hazırlama kapasitesine, bunu yapacak entelektüel birikime sahip olduğumuzu, müzakereleri bizim yürüttüğümüzü herkesin anlaması lazım. Müzakerelerle ilgili olarak karşılıklı görüş alışverişinin dışında Türkiye’nin Kıbrıs Türk tarafını yönlendirdiği ya da bizim pozisyonlarımızı belirlediği, ya da bizim yerimize müzakere edilecek şeyleri ya da hangi önerinin masaya konulacağını Türkiye’nin belirlediği gibi bir şeyden bahsetmek kendi kendimize saygısızlık olur. Bunu Kıbrıs Türklerinin anlaması kadar ve belki daha da önemlisi Kıbrıslı Rumların anlaması çok önemli” dedi.
YÖNTEM
Cenevre’den çıkan sonucun tam olarak ne anlama geldiği yönündeki soruya Özersay, önceki üçlü görüşmelerde sadece bir yoğunlaştırma atfı bulunduğunu, şimdi ortaya çıkan farkın bu görüşmede bahse konu yoğunlaştırmanın ne şekilde ve hangi yöntemlerin kullanılarak gerçekleştirileceğinin ortaya çıkması olduğunu söyledi. Kudret Özersay, bunun sadece sonuç açıklamasından anlaşılamayacağını, Genel Sekreter’in müzakere metodolojisi konularında çeşitli öneriler yaptığını kaydetti
Genel Sekreter’in metoda dair önerilerinin tümünün Kıbrıs Türk tarafınca kabul edildiğini ifade eden Özersay, liderlere Ekim ayına kadar süre verildiğini söyledi.
Özersay, Rum tarafının takvimle ilgili takıntılarını anlamakta zorlandığını ifade ederek, söyle devam etti:
“Rum tarafının bazı açılardan zamanla, takvimle ilgili söylediklerini biz anlamaya çalışıyoruz. Çünkü günün sonunda muhatabımız Kıbrıs Rum tarafı ve onlarla yeni bir ortaklık kurmak için müzakere ediyoruz. Ama anlamakta güçlü çekiyoruz, dolayısıyla açıkça takvim, açıkça bir son tarihten bahsetmesek de farklı kavramlarla bir programlama üzerinde durduk. Daha önce de dile getirdiğim gibi bir niyetiniz varsa, bir programa ihtiyacınız vardır. Cenevre toplantısında bir programlamanın ortaya çıktığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu bir çeşit takvim olarak da görülebilir. Eğer Rum tarafını rahatsız ediyorsa programlama diye de sunulabilir. Ancak gelinen noktada önümüzdeki sürecin nereye doğru gittiğini planlayarak, programlayarak hareket edebilecek olduğumuzu görmek bizi memnun ediyor.”
“TOPRAK TEK ÖNERİ DEĞİL”
“Biz sadece toprak konusunda öneri yapmadık. Müzakerelerin yöntemine, metoduna yönelik olarak da Sayın Cumhurbaşkanı’nın daha üretken ve daha verimli bir müzakere için bir takım önerileri oldu. Onların bir kısmı aslında Sayın Genel Sekreter’in taraflara sorduğu soruların içerisinde zaten vardı, yani bizim yönteme ilişkin düşüncelerimiz Sayın Genel Sekreter’le örtüşüyor” şeklinde konuşan Özersay, toprak başlığının harita ve rakam olmadan nasıl tartışılacağını şöyle anlattı:
“Harita ve rakam dışarıda olmak kaydı ile toprağın görüşülmesi demek, her başlığın birden fazla boyutu var demektir. Örneğin güvenlik ve garantiler başlığını ele aldığımızda bunu Garanti ve İttifak Antlaşmaları gibi uluslararası bir boyutu var, aynı zamanda polis gibi bir iç boyutu var. Dolayısıyla güvenlik ve garantiler başlığı altında nasıl ki Garanti ve İttifak Antlaşmaları en sonda görüşülecek olmasına rağmen polis konusunu görüşmeye başladık ve görüşüp ilerleme kaydettik.
Toprak başlığı altında da harita ve rakam olmaksızın diğer boyutları ele alınıp müzakere edilebilir. Bunu niye söyledik? Aslında Mart ayında Genel Sekreter’in yayınladığı raporun 25. paragrafında açık bir saptama vardır. Bu saptama da, iki liderin toprak başlığı altında harita ve rakamı sürecin en sonunda müzakere etmek konusunda anlaştıkları yazıyor, dolayısıyla harita ve rakamın en sonda müzakere edileceği iki tarafın uzlaşısıdır. Toprakta geriye başka boyutlar kalıyor.
Toprak ayarlamasına tabi olacak olan, bölgenin içerisinde kalacak olan bölgede hangi mülkiyet rejimi geçerli olacak, o toprak ayarlamasında tabi bölge içerisinde mülkiyet rejimi ne olacak, bunu müzakere edebilirsiniz, bunların konuşulması mümkün. Bunun dışında siz eğer bir miktar toprak verecekseniz ve eğer Rum tarafı bunun çok büyük bir miktar olması konusunda ısrarlı davranıyorsa o zaman sizin insanlarınızın bir kısmı bundan olumsuz etkilenebilir demektir.
Bu olumsuz etkilenen insanların uğrayacakları zararın ne şekilde giderileceği, bu insanlar eğer yerlerinden edilecekse bu kişilerin nereye yerleştirileceği, hangi şartlarda yerleştirileceği, kendisine tazminat verilip verilmeyeceği, yeni bir ev verilecekse bu evlerin nereye yapılacağı, hangi parayla yapılacağı, ne kadar zaman içerisinde yapılacağı gibi unsurların netleşmesi gerekir.
Siz bu unsurları net bir biçimde görmeden hiç kimseyi herhangi bir biçimde yerinden kımıldatacak sonuç doğuracak toprak müzakeresine giremezsiniz zaten. İlaveten toprak ayarlamasına, tabi bölgelerin ne kadar zamanda yapılacağı, aşamalı olarak ne kadar zamanda yapılacağı, bu süre zarfında bu bölgeler içerisinde Kıbrıs Türk polisinin mi Kıbrıs Rum polisinin mi yetkili olacağı gibi unsurlar toprağın diğer boyutlarıdır. Bu boyutları müzakere edip eğer somut ve anlamlı bir takım sonuçlar elde edebilirsek o zaman biz de günü geldiğinde sürecin son aşamasında haritayı ve rakamı, yüzdelikleri, oranları müzakere edebiliriz, ancak bizim bunları görmeden harita ve rakamın yer alacağı bir müzakereye girmemiz anlamlı olmaz, sadece Kıbrıs Türk tarafına zarar verir. Kaldı ki iki lider arasında bunun son aşamasında yapılacağına dair anlaşma da var.”
SPEKÜLASYONLAR ZARAR VERİR
Özel Temsilci Özersay, bugün bir köyün ya da bir yerin ya da tarımsal bir arazinin çözümle birlikte Rum tarafına verileceğinin konuşulmaya başlanması halinde, ilgili bölgede yatırımın öleceğini, ekonomik ve sosyal anlamda ilgili bölgenin büyük zarara uğrayacağını ve orada hayatın donacağını söyledi. Özersay, sürecin ancak ciddiye binip son aşamaya girildiği zaman bunların diğer konularla birlikte konuşulabileceğini, çünkü bütün başlıkların bir biriyle ilintili olduğunu söyledi.
EGEMENLİĞİN NASIL YAZILACAĞI TARTIŞILACAK
Özersay, Kıbrıs Rum tarafının yeni ortaklığın egemenliğinin nasıl yazıya döküleceği ile ilgili olarak bir tek egemenlik ısrarı noktasından hareket ettiğini, Kıbrıs Türk tarafının da aslında günün sonunda BM’ye tek bir devletin üye olacağını, devletler hukuku seviyesinde bir devletin olacağı, ancak bunun iki kurucu devletinin olacağı, kurucu devletlerin de dışarıda temsiliyet hakkına sahip olacağını, uluslararası anlaşma yapabileceği bir modelden bahsettiğini ifade ederek şöyle devam etti:
“Aslında öz itibarıyla söylenen şeyler bir biriyle örtüşmesine rağmen, Rum tarafının tek egemenlik ısrarına karşın Kıbrıs Türk tarafının egemenliğin çözüm metnine daha farklı yazılması şeklinde bir tartışma devam ediyor. Bu henüz sonuçlanmış değil, çünkü egemenliğin çözüm anlaşmasına ne şekilde yazılacağı konusunda her iki tarafın farklı önerisi var.
Kıbrıs Türk tarafının İsviçre Anayasası’na dayalı bir önerisi var; yani federal anayasanın sınırları dahilinde Kurucu Devletlerin egemen olacağına ilişkin bir önerisi var. Rum tarafının da, yeni kurulacak devletin tek ve bölünmez bir egemenliğe sahip olacağına dair bir formül önerisi var. Her iki tarafın da kendine göre izahatları var, ancak günün sonunda bu konuda anlaşılması gerekiyor. Bu çözüm zemininin sadece bir yönü ama diğer yönü iki kesimlilik.”
"SARİH MAL VE NÜFUS ÇOĞUNLUĞU TEYİT EDİLDİ"
“İki kesimlilikle ilgili olarak Rum tarafının mülkiyette ortaya koyduğu pozisyon iki kesimliliğe ters bir pozisyon. Bu, BM parametrelerine ters bir pozisyon. Yakın zamana kadar biliyorsunuz Rum tarafı her bir toplumun, kendi kurucu devleti içerisinde sadece nüfus açısından çoğunluğa sahip olacağını, ancak mülkiyet açısından çoğunluğa sahip olması yönündeki bir ilkeyi kabul edemeyeceğini söylemekteydi.
750 sayılı Güvenlik Konseyi kararıyla da onaylanmış olan BMGS raporları içerisinde iki kesimlilik, her bir toplumun kendi kurucu devleti içerisinde sadece nüfus açısından değil ayni zamanda toprak, mülkiyet açısından da sarih çoğunluğa sahip olacağı şeklinde tarif ediliyor. Bu bağlamda Cenevre toplantısında biz iki kesimliliğin anlamını gündeme getirdik.
Kıbrıs Rum tarafının parametre dışı pozisyonuna rağmen, uzun bir aradan sonra ilk kez mülkiyet çoğunluluğunun da ilgili toplumda, o kurucu devleti yönetecek olan toplumda olacağı fikri teyit edilmiş oldu. Burada taraflardan birinin bir şeyi açıkça pozisyon değiştirerek kabul ettiğinden bahsetmek ne kadar doğrudur bilmiyorum ama bu fikir teyit edildi ve bir itiraz gelmedi. Tabi ki bunun içinde riskler vardır, örneğin şunu gözden kaçırmamak gerekir.
Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nde sarih mal çoğunluğu Kıbrıslı Türklere ait olacak derken ayni zamanda yüz bin ya da daha fazla Kıbrıslı Rum’u yerleştirebilecek kadar çok toprağı bizden talep ediyorsa, zaten verdiğimiz topraktan sonra elimizde kalacak olan toprak o kadar küçük olacak ki onun içerisinde mülkiyet çoğunlunu elde etmemiz hiç zor olmayacak; böyle bir iki kesimlilik anlayışıysa eğer söylenen aslında içi boş olacaktır. Ancak günün sonunda iki kesimliliğin mülkiyetin sarih çoğunluğunu da içereceği bu toplantıda teyit edildiği için biz bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
“TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ ŞART, KANTONLAR KABUL EDİLMEZDİR”
Özersay, iki kesimlilik bağlamında kurucu devletlerin toprak bütünlüğünün korunmasının şart olduğunu söyleyerek, bir kurucu devlet içerisinde kanton oluşturulmasına Kıbrıs Türk tarafının karşı olduğunu, bunun da zaten iki kesimliliğe aykırı olduğunu kaydetti. Özersay şöyle devam etti:
“Kıbrıs Türk tarafının toprak ayarlaması yapılırken üzerinde durduğu önemli birkaç kriter vardır. Bunlardan birisi her bir kurucu devletin toprak bütünlüğüne halel getirmeyecek şekilde toprak ayarlaması yapılmasıdır. Toprak bütünlüğü son derece önemli bir husustur. Biliyorsunuz daha önceki dönemlerde, BM çerçevesinde yapılan müzakerelerde, Garanti Antlaşması’nın garanti ettiği hususlardan bir tanesi birleşik devletin toprak bütünlüğüyken ayni zamanda kurucu devletlerin toprak bütünlüğü de garanti altına alınmıştı.
Bu anlamda toprak bütünlüğüne halel gelmeyecek şeklinde bir toprak ayarlaması yapılması bir kriterdir. Bir diğer kriter, kanton bölgenin olmamasıdır. Bu zaten toprak bütünlüğünü bozan bir şeydir. Bir kurucu devletin toprakları içerisinde diğer kurucu devlete ait bir kantonun olmasını biz kabul etmiyoruz, bunu doğru bulmuyoruz ve iki kesimliliğe aykırı bir unsur olarak görüyoruz. Zaten kantonla ikiden fazla kesim yaratıyorsunuz ve yönetim açısından da ciddi sıkıntılar yaratmış oluyorsunuz.
Bir başka kriter de, toprak ayarlaması söz konusu olduğunda bunun olabildiğince az insanı olumsuz şekilde etkileyecek şekilde yapılması yönündeki kriterdir. Başka bazı kriterler de vardır yaşayabilirlik kriteri vardır, yani bir kurucu devletin elinde kalacak olan toprak miktarı o kurucu devletin kendi kendini idame ettireceği oranda bir ekonomik yaşamı üzerine tesis edilebileceği kadar toprağın elinde kalması gerekir, bunlar kriterlerdir. Az önce tarif ettiğim üzere kriterlerden başka harita ve rakam dışında toprağın müzakere edilecek yönleri vardır.”
“AÇILIM RUM TARAFINI ZORDA BIRAKMAK AMACIYLA YAPILMADI”
Kıbrıs Türk tarafının bu açılımı Rum tarafını zorda bırakmak amacıyla yapmadığını ifade eden Özersay. Kıbrıs Türk tarafının bu açılımı, müzakerelere bir ivme kazandırmak maksadıyla yaptığını ve bu açılımın ayni zamanda “toprak görüşülmediği için bu müzakereler iyi gitmiyor, ilerleme kaydedilmiyor” şeklindeki mazereti ortadan kaldırmak için atılmış cesur bir adım olduğunu söyledi.
Müzakerelerde Cenevre ertesinde izlenecek yöntemin detaylarının yakında iki tarafça netleştirileceğini söyleyen Özersay, “Yöntem ana hatlarıyla belirlenmiş durumdadır, ama görüşmenin gizliliği nedeniyle bunun detayına şimdi girmek istemiyorum. Gerçek olan bir şey var; Ekim’e kadar bizi çok zor bir süreç bekliyor. Bizim için bir yaz tatilinin söz konusu olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Kesin, net ve gizli olmayan tek unsur budur” dedi.
 
 
 



Sayfa Adresi: http://byturco.com/haber/Ozersay-Cenevre-Zirvesini-Degerlendirdi/358689