İlahiyatçı Yaşar Nuri Öztürk’ün “İslam'da teravih diye bir namaz yok. Peygamberimizin bizzat yasakladığı bir şeydir, peygamberimizden sonra bu namazı koydular” açıklamaları tartışılmaya devam ediyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı da tartışmalara yaptığı yazılı açıklamayla katıldı.
Açıklamada, halkın tartışmalara olan tepkisini Diyanet İşleri Başkanlığı’na iletmesi üzerine bir açıklama yapılmasına gerek görüldüğü belirtildi.
Açıklamada, şöyle denildi:
''Her şeyden önce ramazanın manevi ikliminin herkesi kuşattığı, ibadet ve hayır duygularının coştuğu, milyonların kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç demeden cami ve mescitlere koştuğu, bütün ülke vatandaşlarının açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan milyonlarca Afrikalı kardeşlerinin imdadına yetişmek için seferber olduğu bir zaman diliminde, bu manevi atmosferle hiç bağdaşmayan inanmış gönülleri kuşku ve tereddüde sevk eden tartışmaların milletimizin ilim, irfan ve hikmet dünyasına hiçbir şey katmadığı, her türlü izahtan varestedir'' denilen açıklamada, ''Ramazan gecelerini ihya sadedinde vatan sathının bir mabede dönüşmesine vesile olan Teravih namazını İslam'ın ciddiyetine ve vakarına yakışmayacak polemiklere malzeme haline getirmenin herhangi bir dini hassasiyetle, herhangi bir ilmi ve fikri mülahaza ile yahut herhangi bir toplumsal maslahat ile izahı mümkün değildir.”
Herhangi bir hususun İslam'da olup olmadığını sadece metinlere indirgeyerek belirlemeye çalışmanın tarih boyunca varlığını arızi bir durum olarak sürdüren bir usul problemi olduğu, İslamın on beş asırlık bir inanç, tarih, kültür ve medeniyete sahip olduğu, nelerin İslam'da olup olmadığına karar verirken bu tarih, kültür ve medeniyetin de mutlaka hesaba katılmak zorunda olduğu belirtilen açıklamada, İslam'ın temel bilgi kaynakları, Müslümanların tarihi tecrübesi ve yine Müslümanların geliştirdikleri bilgi metodolojisinin her zaman kılavuz olması gerektiği vurgulandı.
Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
''Resul-i Ekrem (sav)'den bugüne kadar birtakım zorlama yorum ve uygulamalar dışında, İslam tarihinin tüm zamanlarında, bütün müminler tarafından büyük bir coşkuyla tüm coğrafyalarda müekked bir sünnet olarak eda edilen Teravih namazının varlığını tartışırken, Kur'an'ın nüzul sürecine katılan Hz. Peygamber'le birlikte vahyi pratik bir hayata dönüştüren sahabe neslinin icma ve ittifakını yok sayarak, tarihi rivayetlerin satır aralarında boşluklar aramak ve bunu mübarek ramazan ikliminde bir polemik konusu haline getirmek ilmi ciddiyetle kabil-i telif değildir.
''Aynı şekilde fıkıh, kelam, hadis, tefsir gibi İslami ilimlerin metodolojilerini kurarak din-i mübin-i İslam'a ilim zemininde süreklilik kazandıran İslam bilginlerinin Hanefisiyle, Şafiisiyle, Malikisiyle, Hanbelisiyle bütün mezheplerin ittifakını yok sayarak, onların her biri pek çok ayet ve hadise dayanan sahih örf, maruf sünnet, istihsan, mesalih-i mürsele, amel-i ehl-i Medine gibi prensiplere hiçbir değer atfetmeyerek indi mülahazalarla ibadet alanında değerlendirmelerde bulunmak ciddi bir usul yahut usulsüzlük sorunudur.''
TERAVİH RAMAZANDA KILINIR
''Aziz milletimiz bilmelidir ki; 'İslam’da teravih namazı diye bir namaz vardır.' Bu namaz, ramazan gecelerinde kılınan bir namazdır. Bu namazı Hz. Peygamber (sav) bizzat kendisi kılmıştır. Onun kıldığını gören sahabiler de Medine Mescidinde bu namazı kılmışlardır. Hatta o kadar çok ilgi göstermişlerdir ki sevgili peygamberimiz bu namazın onlara farz kılınmasından yahut onlar tarafından farz telakki edilmesinden kaygı duyduğu için bilahare bu namazı mescitte değil evinde kılmayı tercih etmiştir. Ramazan orucunu samimiyetle tutan gece ibadetini de içtenlikle yerine getirenlerin bağışlanacağı müjdesini vermiştir. Müslümanların Übey b. Kaab’ın arkasında bu namazı kıldıklarını öğrenince de memnuniyetini dile getirmiştir'' denilen açıklamaya şöyle davam edildi:
''Hz. Peygamber (sav)'in bu namazı yasakladığı iddiası ise akla ziyandır. Sadece üç dört gün ashabıyla birlikte mescitte kıldıktan sonra kendisi evinde kılmayı tercih etmiştir. Ve ilk Müslümanlar Hz. Peygamber (sav)'in vefatının ardından Hz. Ebubekir devrinde ve Hz. Ömer devrinin ilk iki senesinde Ramazanlarda bu namazı ya evlerinde yahut Medine mescidinde tek başlarına veya kıraatını beğendikleri bir kimsenin arkasında ayrı ayrı cemaatler halinde kılmaya devam etmişlerdir. Bu devamlılık da göstermektedir ki teravih namazının yasaklanması diye bir şey asla söz konusu değildir.''
FATIMİ SULTANLARI KARŞI ÇIKTI
Teravih namazının Hz. Peygamber (sav) zamanında ''teravih'' ismiyle anılmamasının, hadislerde ''kıyamu'l-leyl'' olarak geçen bu namaza daha sonraları her dört rekatta bir oturulup istirahat edildiğinden ''terviha/teravih'' denilmesi, ''teravih'' isminin sonradan verilmiş olmasının ''böyle bir namazın olmadığı anlamına gelmediği'' kaydedilen açıklamada, Teravih namazının İslam tarihi boyunca bütün İslam diyarlarında hep kılına geldiği belirtilerek, ''Bunun bir tek istisnası vardır. O da bugün bu namaza itiraz edenlerin tarihteki tek benzerleri olan ve konuya mezhepsel, ideolojik bir taassupla yaklaşan Fatımi Sultanlarıdır. Bazı Fatımi Sultanları teravih namazına şiddetle itiraz etmiş, bununla kalmamış ve özellikle Mısır'da camilerde bu namazın kılınmasını onlarca yıl yasaklamışlardır. Hatta tarihçilerin kaydettiklerine göre yasaklamakla da kalmamışlar, teravih namazını kılmakta ısrar edenleri şiddetle cezalandırmışlardır'' denildi.
Açıklamada son olarak şunlar kaydedildi:
''Sonuç olarak Hz. Peygamber (sav)'in ibadet hayatındaki eşsiz rehberliğini, nebevi uygulamaları yaşayarak aktaran sahabenin ittifakını, fıkıh mezheplerini ve on beş asırlık İslam alimlerinin icmaını ve daha da önemlisi asırlardır ramazanı hayat veren bir medeniyete dönüştürmeyi başarmış Müslümanların ve aziz milletimizin on beş asırlık uygulama ve birikimini, kültür ve geleneğini dikkate almadan yapılan bu yersiz açıklama ve iddialar, asla maşeri vicdanlarda yer bulmayacaktır. Başkanlığımız milletimizin dini hassasiyetini rencide edecek her türlü teşebbüsü yakından izlemekte, dini konularda en yüksek karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulumuz da halkımızı aydınlatmaya devam etmektedir. Milletimiz teravih namazının İslam'ın ibadet tarihinin ayrılmaz unsurlarından olduğu konusunda en küçük bir şüpheye düşmemelidir.''