Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Londra’ya giderken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Gül'ün kendisine yöneltilen sorular üzerine yaptığı açıklamalar şöyle oldu:
İlk gezi İngiltere ile çok eski. İlk defa İngiliz büyükelçisi Babıali’ye o zaman 1500 küsürde gelmiş. Bin 563 herhalde… Bizde ilk daimi büyükelçiyi 1700’lerde yollamışız. İngiltere’yi ziyaret eden ikinci cumhurbaşkanıyım. Ondan önce de padişahımız var. 144 yıl önce. Kenan Evren 1988’de gelmiş. Bu tam anlamıyla bir devlet ziyareti oluyor.
İngiliz Kraliçesi yılda iki kez yurtdışına gidiyor bir de iki devlet başkanı davet ediyorlar. Bir Obama bir diğeri biz. Gelecek yıl 60. yılı olacak tahta geçişinin. Önemli bir ziyaret. Her bakımdan. İkili ilişkilerimize baktığımızda inişli çıkışlı dönemler olmuş. İttifak ettiğimiz, karşılıklı savaştığımız olmuş. Yeni döneme baktığımızda en iyi dönemimizi yaşıyoruz.
ABD Dışişleri Bakanı Arap birliği ve Türkiye’nin etkisi fazla olur diyor. Suriye’deki gelişmelere batının ilgisiz kalması?
Biz doğrusu başkalarının teşvikiyle hareket eden ülke değiliz. Ne baskısıyla ne de teşvikiyle hareket eden bir ülke değiliz. Ama doğrusu bu aralar bize çok kredi veriyorlar bundan da memnun oluyoruz. Ama Türkiye dediğim gibi baskıya da direnir. Şimdi de olup bitenlere karşı sesimizi yükseltiyorsak,bugün farklı bir politika güdüyorsak bu dışarıdan bize empoze edilen bir politika değildir. Tamamen kendi tercihi ve kararımızıdır. Bu kez baskı halktan Suriye halkından geliyor. Dışarıdan gelen baskıya direniriz ama halktan gelen baskıya direnmek doğru değildir. Onlara kulak veriyoruz. Bu noktada müttefiklerimizle aynı noktada bulunuyoruz bundan da memnunuz.
Sunday Times’taki yazınız önemliydi. Esad da oradan size cevap verdi. “Sonuna kadar direneceğim” diyor.
Bunlar hissiyatla söylenen şeyler oluyor tabii. Biz baştan hiç kimsenin ne ölmesini ne kötü duruma düşmesini isteriz. Ayrıca Beşşar Essad gibi ailecek tanıştığımız bir insanın hiçbir zaman kötülüğünü istemeyiz. Biz dostça görünen yolu söylüyoruz. Ben biliyorsunuz kendisine çok açık bir mektup da gönderdim. Bazı kısımları duyuldu. Ben kaleme aldım. Çok açık bir şekilde doğrusu bugün yarın nerelere gelineceğini anlattım.
“Açıkça çekilmesini istedik mi?”
Biz o zaman şunu söyledik. Hiçbir kompleks içine girmeden açıkça serbest seçimlerin yapılacağını siyasi mahkumların serbest bırakılacağını çok partili sisteme geçeceğiniz... Bunlar temel şeyler. Bunları inandırıcı bir şekilde yap. O zamanlar yapsaydı o zaman seçimlerde kendisi aday bile olsa seçilebilirdi. Bunu da söyledik.
“Ne zaman söylediniz?”
İlk mesajım Tunus’ta olaylar başladığında kendisini aradım. Kendisine not ettirdim. Tunus’ta olup bitenler sakın ha seni durdurmasın sana diyecekler ki korktu da yaptı diyecekler bu tuzak. Bu tuzağa düşme elini daha çabuk tut. Komplekse girme. Süratli bir şekilde Suriye de reformların önünü açan, ülkesini serbestleştiren lider ol. Açıkça söyledim. Bunu yapıyoruz filan dediler. Sonra Mısır’a geçti olaylar. Tekrar .. Başbakan gitti. Konuştular uzun uzun. Dışişleri bakanı gitti, MİT müsteşarını birkaç kez gönderdik. O kadar çok gidiş gelişler oldu ki. En son dış işleri bakanımız mesajımızı götürdü. O günden bu güne geldiğimizde işlerin böyle olur dediğimiz istikamette gittiğini görüyoruz. Türkiye’nin Suriye ilgili hiçbir gizli gündemi yoktur. Biz Suriye devletinin güçlü olmasını isteriz halkın mutlu olmasını isteriz Suriye ekonomisinin müreffeh olmasını isteriz.
“Askeri seçenek ne kadar yakın?”
Bu işler Suriye’nin kendi içinden olacak işlerdir. Biz doğrusu şu anda dışarıdan herhangi bir yabancı askeri müdahaleyi doğru görmüyoruz şu anda... Ama muhalefet eğer bütün Suriye halkına şu mesajı verirse; biz değişiklikten sonra herhangi bir rövanş almayacağız, biz herhangi bir kaosa fırsat vermeyeceğiz biz herkesi temsil edeceğiz. Suriye’de farklı mezhepler var biliyorsunuz. Hepsi de bu ülkenin en tabii unsurlarıdır. Hatta gayri Müslim nüfus vardır onlarda dahil olmak üzere .. Bu güveni verdikleri anda bu iş iter.
“Esad’ın hala kredisi var mı Ankara’nın nezdinde?”
Bizim bu yönetime hiçbir güvenimiz kalmadı.
“İç savaş endişesi mi taşıyorsunuz?”
Tabi ki. İnsanlar otoriter rejimlerde yaşamak istemez ama eğer insanlar daha sonra güvensizlik karışıklık iç savaşlar olacağını görüyorlarsa o zaman otoriter rejimde yaşamayı istemeye istemeye tercih ederler. Onun için Suriye halkı bunu gördüğü anda, bundan sonra kaos olmayacak, intikam duyguları olmayacak.. bunu gördüğü anda biter..
Büşra Ersanlı, gözaltına alınması tutuklanması. Ne oluyor 80’lere geri mi dönüyoruz?
Şimdi, bunların bir çoğu iç siyasetin parçaları haline geliyor o bakımdan nihayetinde herkes şikayetçi o açıdan bunu tartışmak polemiğe girmek istemem. Ama şu bir gerçek Türkiye de çok daha iyi şeyler olurdu da o irade hepimizde vardı belki de hiçbir dönemde olmadığı kadar devletin tüm kuruluşlarında da.. Ama bunları adeta sabote etme hareketi ile karşı karşıya kalındı. Bir tarafta dağda silahlı saldılar bir taraftan şehir merkezinde saldırılar. Canlı bombalar Ankara Bingöl vs. başka bir boyutta şehirlerde geceleri terör estirdiler. Bütün bunları görmemezlikten gelinemez.
“Ateşkes iddiları var bugünlerde?”
Kuzey Irak’taki Barzani ve diğerleri... Aslında görüyorlar. Bu terör örgütü şu anda Türkiye ile mücadele ediyor ama bu tip örgütler önce palazlanıp da kendilerini güçlü hale gelince düşmanları aslında başkaları oluyor. Kuzey Irak’ta ki o otoriteler oluyor. Bu devrim değil ama devrimler önce kendi ekibini yer. Bunlar etnik temele dayalı terör hareketi önce kendi etnik mevcudiyeti içindeki güçleri temizleyip hepsinin üstü olmak. Barzani ye filan çok daha açıkça gösterdik. Küçük yoğunluklu savaş böyle devam eder sizin orda olmaz. Bir coğrafyanın bir yerinde işler tıkırında gitsin öbür tarafta aksi olmaz. Bu mesajları en iyi şekilde konuşuldu. Onların da samimi olarak konuştuk.
“Kürt meselesinde fırsat kaçtı mı?”
Ben bunu doğrusu bu tuzağa da özellikle siyasi parti ve siyaset içinde olanlar biraz düşmeseler de daha doğrusu çok daha iyi bir gidişat olabilirdi. Özellikle Kürt meselesiyle ilgili siyaset içinde olanlar daha farklı hareket edebilselerdi belki daha iyi bir şeyler olabilirdi.
“Farklı hareketten kasıt?”
Teröre çok daha aleni mesafe koyabilselerdi.
“Kaddafi’yle görüşüyordunuz. Son halini görünce ne hissettiniz?”
Açıkçası Kaddafi’yle Refah-Yol bakanlığı döneminde o seyahatte görüştük. Ondan sonra bir araya gelmedik. Arap Ligi’ne geldi ama herkes etrafındaydı. Ama oralarda doğrusu hiç görüşmedik. O günde konuşuyordum. Normal bir adam değildi. Size bir şey söyleyeyim. Bir buçuk sene önce, daha Arap baharı yokken. Dün yakalanan Kaddafi’nin oğlu İstanbul da bana geldi. Seyfülislam. Baktım havalarda filan, o zaman ona dedim ki “bu şekilde gitmez Libya” dedim. “Libya’da değişiklik yanlısı babasına telkin eder” filan dediler. Ben o zaman ona o kadar bir saat anlattım. “Bu şekilde gitmez” dedim.
“Linç fotoğrafı size ne düşündürdü?”
Tabii ki çok kötü bir şeydi. Alırsın yargılarsın. Bu ayrı bir uygulama. Ne olursan ol herkesin adaletle yargılanması gerekir.
“Yeni anayasa yapılabilecek mi?”
Çok büyük bir beklenti var. Herkes bu işe kendini şartlandırdı... Yapılmazsa büyük bir hayal kırıklığı olur. Beklenti o kadar güçlü olunca herkese karşı bunu yapacağız diyoruz. Yapılabilir aslında ben o kanaatteyim. Bütün temel meselelerde ayrılığın olacağı kanaatinde değilim yeter ki siyasi çekişme olmasın.
“Time’in kapağı için ne diyorsunuz. Fotoğrafa da tabii?”
Resimle ilgili yorumda haklı. Bilmeyenler kendi özel poz verdi zannederdi… Ben Türkiye olarak büyük resim açısından bakarsanız. Dünyanın en büyük en çok satan en çok takip edilen bir dergide Türk siyasetçinin kapak olması Türkiye’nin profilini yükseltir.
“Dersim tartışmaları..”
Olabilir ama bunları yeter ki saptırılmasın bunun üzerinden başka bir yeri vurmak mesaj vermek gibi değil ama bunlar nihayetinde tarihimizin gerçekleri. Bu tip şeyleri bilim adamları siyasetçiler soğukkanlılıkla olgunlukla bakabilmeliyiz. Önemli olan saptırmamak ölçüleri kaydırmamak… Bunların üzerinden başka mesajlara gitmemek.