Terzioğlu Yerleşkesi Troia Kültür Merkezi’ndeki paneli Çanakkale Valisi Güngör Azim Tuna, Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Hasan Doğan, Belediye Başkanvekili Oğuz Teoman ile çok sayıda bürokrat, akademisyen ve öğrenci izledi. Panelde Prof. Dr. Hasan Orhun Köksal, Prof. Dr. Rahmi Nurhan Çelik, Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, İnşaat Yüksek Mühendisi Namık Güver, Jeoloji Mühendisi Cem Demir konuşmacı olarak yer aldı. Ancak, panele konuşmacıların değil, ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner’in sözleri damgasını vurdu. Panelin açılında kürsüye çıkan Prof. Dr. Laçiner’in söyledikleri salonda şok etkisi yarattı.
’KEŞKE HER YIL DEPREM OLSA’
ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Laçiner, açılış konuşmasında Türk olmakla gurur duyduğunu, ancak Türkler’in bazı konularda ciddi eksikleri olduğunu düşündüğünü söyledi. Bu eksiklerden en önemlisinin bilimden istifade etme olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Laçiner şöyle konuştu:
"Türk halkı pek çok şeyi deneme, yanılma yöntemiyle öğreniyor. Ciddi kayıplar vermeden, ciddi maliyetleri ödemeden bazı şeyleri öğrenemiyor. Bunların başında da deprem geliyor. Başımıza gelmeden önlem almayan bir topluluğuz ne yazık ki. Disiplin ve önlem alma konusunda bazı sorunlarımız var. Rahmetli İsmet İnönü’den bir anekdotla belki bunu izah etmek daha kolay. Diyor ki İnönü ’Türk’e deseniz ki şurada bir kör kuyu var. Derin, dibi kayalarla dolu. At kendini oradan aşağıya ülke kurtulacak. Türk evladı hiç düşünmez, kendisini o kuyuya atar. Kayalarda parçalanacağını bile bile ülkesini kurtarır. Ama aynı Türk’e deyin ki. Ülkenin kurtulmasını istiyorsan, o kuyuya her gün bir çakıl taşı atacaksın. 3- 5 gün sonra o işi yapmayı bırakır.’ Bu çok kötü bir hastalık ve bedelini çok ağır ödüyoruz. Deprem konusunda İzmit ve Van’da gördük. Ne yazık ki Van’dan sonraki düzelmelere baktığımız zaman bile ideal bir tabloyu göremiyoruz. Demek ki bir İzmit, bir Van depremine daha ihtiyaç var gibi geliyor. Yani her felaketle ıslah olan bir toplum. O zaman da ne diyorsunuz; ’Keşke her yıl deprem olsa da biz öğrene öğrene bu işin idealini almış olsak. Yani Japonya gibi bir ülke olsaymış Türkiye, demek ki çok daha hızlı öğrenecekmişiz."
’ANAYASA DA MUTABAKATLA ÇIKARSA YANDIK?’
Acı konuştuğunu ancak, bu şekilde bazı şeylerin fark edilebildiğini savunan Prof. Dr. Laçiner, felaketlerin el birliğiyle hazırlandığını belirterek ilginç bir örnek verdi. Türk toplumunun mutabakatla yaptığı işlerin hepsinin yanlış olduğunu öne süren Prof. Dr. Laçiner şöyle devam etti:
"Hatta bugünlerde ’Anayasayı mutabakatla hazırlayalım’ diye bir çaba var. Ben buna tamamen karşıyım. Türk’lerin mutabakatla yaptığı işlerin hepsinin yanlış olduğunu gördüm çünkü. En son şike yasası mesela. Mutabakatla çıktı. Milletvekili emekli maaşı mutabakatla çıktı. Anayasa da mutabakatla çıkarsa yandık. Deprem meselesinde de bugüne kadar yaşadığımız her yeri mutabakatla yaptık. Yolları da, evleri de mutabakatla yaptık. Ruhsatları da mutabakatla verdik. Önlemleri de, mesela kolanları da birlikte kestik, birlikte göz yumduk bunlara. Her evin garajı olacaktı, onu da mutabakatla iptal ettik. Dolayısıyla hiçbir önlemi elbirliği ile almıyoruz. Birilerinin çıkıp bize rağmen bir şeyleri yapması gerekiyor diye. Ne yazık ki depremler bize bunu kanıtladı. Öyle bir şey görüyorum."
’KENT Mİ İNŞA ETTİK TABUT MU?’
Çanakkale’nin deprem riski gerçeğine de dikkat çeken Prof. Dr. Laçiner konuşmasını şöyle tamamladı:
Hiç kimse kendisini kandırmasın. Çanakkale deprem konusunda en kötü illerden birisi. Burayı elbirliğiyle, hep birlikte yaptık. Berbat bir kent ortaya çıktı. Sokakları dar, binaları, temelleri zayıf, inşaat kalitesi çok düşük. Kentin büyük bir kısmı deprem olduğu zaman yıkılabilecek bir halde. Bazı mahalleler ciddi bir depremde aranıp da bulunabilir mi? Ondan bile şüphem var. Moral bozalım diye bunları anlatmıyorum. Bir gerçek ile yüzleşmemiz lazım. Bir yerde bu gidişata ’Dur’ dememiz lazım. Bunun da bedelsiz olma ihtimali yok. Ya ekonomik bedel ödeyeceğiz, ya da evlatlarımızla, canlarımızla bu bedeli ödeyeceğiz. Oturup düşünmemiz lazım. ’Acaba bir kent mi inşa ettik, yoksa tabut mu inşa ettik?’ Bir ona dönüp bakmamız lazım."