Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuşma yaptı.
Suriye'de yaşanan gelişmelerden, ABD'li yazar Paul Auster'a kadar birçok konuda mesajlar veren Erdoğan, dindar nesil polemiğiyle ilgili tartışmalara da değindi.
Erdoğan, konuşmasına Suriye'nin Humus kentinde 100'e yakın kişinin ölümüyle ilgili değerlendirme yaparak başladı.
Suriye Lideri Esad'a yönelik sert mesajlar veren Erdoğan şunları söyledi:
"Yıllarca önce Suriye'nin Hama şehrinde çok acı bir katliam yaşandı. Adeta şehri silercesine saldırı gerçekleşti. Kaç kişinin katledildiği bilinmiyor. Bu katliamın üzeri hızlı bir şekilde örtmeye çalışıldı. Uluslararası toplum meselenin üzerine gitmedi. Olayın üzeri kapatıldı. Uluslararası toplum Hama'da 30 bin insanın katledilmesine sessiz kaldı. Emzikleri ağızlarında katledilmiş çocukları terörist diye yaftalayıp akıttıkları kanın üzerini örttüler. Bu daha büyük bir canilikti. Hama'da 1982'de gerçekleşen bu katliam İslam coğrafyasında çok ağır bir yara açtı. O katillerden hesap sorulmadı. O katliamı yapanlar yargı önüne çıkarılmadı.
'FİRAVUNLARIN İZİNDEN GİDEN HAK ETTİĞİNİ BULUR'
Kendi halklarına karşı kaplan kesilen bu dikkatörler topraklarına kasteden yabancılara çıtlarını bile çıkaramadılar. Kabadayı misali sağa sola efelendiler ama namluların önüne kendi kardeşlerini koydular. İran-Irak savaşında 1 milyon Müslümanı kim öldürdü? Batılılar mı öldürdü?
Hama'daki katliamı kim yaptı? Gayrimüslümler mi yaptı? Tamamını kendisini Müslüman olarak nitelendirilen ama demir yumruğunu kendi kardeşlerinin kafasına indiren modern Firavunlar bunu yaptı. Bu zorbalar, bu zalimler hak ettiklerini buldular. Bu zorbaların halkına zulmetmesine dur demeyen kimi batılı ülkeler kılını bile kıpırdatmadı. Bugün babalarının, Firavunların izinden gidenler de hak ettiklerini mutlaka bulacaklar.
'HUMUS'UN HESABI ER YA DA GEÇ SORULACAK'
Hama'da 30 bin masumu öldüren Baba Esad, bütün Suriye halkının hafızasında yargılandı ve acımasız bir diktatör olarak tarihe adını yazdırdı. Bugün onun izinden gidenler Humus'ta masum sivilleri katledenler kendi halkının önünde hesap verecek. Hama'nın hesabı sorulmadı, er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır. Esad madem ölene kadar savaşacaksın, neden Golan Tepeleri için ölene kadar savaşmadın. Senin kahramanlığın kendi mazlum halkına mı? Bu korkudur, kahramanlık değildir. Bu acziyetttir, zavallılıktır. Hiçbir zulüm karşılıksız kalmaz. Mazlumun ahı er yada geç çıkar.
'MEN DAKKA DUKKA'
Suriye bizim için öyle sıradan bir komşu değildir. Cilvegözü'nden başlayın her adımda kardeşliğimizin ortak medeniyetimizin izlerini görürsünüz. Biz Suriye'de olup bitene karşı sessiz kalamayız. Suriye halkına sırtımızı dönemeyiz. Zalimlerin sırtını sıvazlamayız. CHP gitsin aynı zihniyeti paylaştığı Baas partisine destek versin. Biz mazlum Suriye halkıyla dayanışma içinde olacağız. Hama katliamının izlerini silin dedik. Halkınızla barışın dedik. Bunu samimiyetle söyledik. Suriye'de reformların gerçekleşeceğine inandık. Ama Esad babası gibi silahların namlusunu kendi halkına çevirmeye başladı. Verdiği sözlerin arkasında durmadı. Hama katliamının 30. yıldönümünde yüzlerce masum insanı toplu halde katletti.
'ONLARIN DA ÜZERİNE KAN SIÇRIYOR'
Gittiğin yol, yol değildir. Bu yol çıkmaz sokaktır. Bu yanlış yoldan dönmesini tavsiye ediyoruz. AK Parti grubundan sesleniyorum. Kendi dilinde sesleniyorum. Ya Beşşar men dakka dukka. Ey Beşar eden bulur. Suriye'de yaşananlar bir insanlık dramıdır. Suriye dünyada herkes için bir samimiyet testidir. BM'de yaşanan süreç medeni dünya açısından bir fiyaskodur. BM Güvenlik Konseyi bir kez daha uluslararası toplumun vicdanını tutsak almıştır. Zalimin eline öldürme lisansı vermesi kabul edilebilir değildir. İnsanlığa vicdana sığmaz. Veto yetkisine haiz olmanın sorumluluğu büyüktür. Bu yetki kullanılırken zulmün devam etmesine yeşil ışık yakılmamalıdır. Uluslararası toplum bu gidişata tek bir ağızdan dur bile diyememiştir. Suriye meselesi kutuplararası çekişmelere kurban edilemez. Suriye üzerinden siyasi güç mücadelesi verenler bilsin ki, akan kan onların da üzerine sıçrıyor. Biz Türkiye olarak diyaloğun gücüne inandık. Bölgemizdeki tüm sorunların müzakere zemininde çözülmesi gerektiğini vurguladık. Sorunun varlığı konusunda kafa karışıklığı yaşanıyor. BM'deki kimi ülkelerden gelen açıklamalar büyük bir pişkinlik olduğunu gösteriyor. Suriye'deki kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Arap Ligi'nin Suriye'yle ilgili girişimlerini desteklemeye devam edeceğiz."
'GAZZEYİ GÖREN TEPEDE PİKNİK YAPIN'
Erdoğan, grup toplantısında ABD'li yazar Paul Auster'ın Türkiye hakkındaki görüşleri sonrasında siyasi ortamda yaşanan tartışmalara da değindi.
Erdoğan konuşla ilgili şöyle konuştu: "2002 öncesinde medyada en çok da TRT'de bir takım haberler olurdu. Türkiye övüldü gibi haberler seyrek çıktığı için her haber gündeme geliyordu. Türkiye bu komleksten kurtuldu. AK Parti'yle ilgili yorumlar, haberler yayınlanıyor. 14 Ağustos 2001'de bunların olacağını o günden işaret etmiştik. Türkiye ekonomideki başarılarıyla geniş şekilde yer alıyor. Biz yoğunluk gereği seçici davranıyoruz.
Geçtiğimiz hafta sonu ABD'li bir edebiyatçının Türkiye'yle ilgili ifadeleri yayınlandı. Belli ki ABD'li yazar Türkiye hakkında yanlış yönlendirilmiş. Bu ABD'li yazarın sözleri CHP Genel Başkanı tarafından cımbızlandı. Bu tartışmayı başlatan biz değiliz. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'dur. Bu ifadeler iç politika malzemesi haline getirilince dikkat kesildik. Türkiye'ye gitmeyeceğini söyleyen yazar 2010'da İsrail'e gitmiş. İsrail devlet adamlarıyla fotoğraf çektirmiş. İsrail'de tutuklu yazar ve gazeteci yok dedi. Kılıçdaroğlu papağan gibi tekrarladı. Sayın Kılıçdaroğlu 'Başbakan öğrensin kaç tutuklu gazeteci var' dedi. Umuyorum ki, İsrail'e arka çıkan bu sözleriyle birilerinin gözüne girmiştir. Ben olsaydım Mavi Marmara'nın gitmesine izin vermezdim diyerek adını Türk siyasetine altın harflerle yazdırmıştı, tabii teneke. Kılıçdaroğlu son sözleriyle zirve yaptı. Bir gün BDP'nin vagonu, papağanı oluyor. Bir başka gün yabancı yazarlara çanak tutuyor. O yazarı Türkiye'ye davet etmiş. O yazar CHP'nin davetine icabet eder de gelirse lütfen Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gitsinler. Aksi takdirde bu seyahat eksik kalır. Gazze'yi gören tepede birlikte piknik yapsınlar. Arkalarına Gazze'yi alarak koro halinde söylediklerini tekrar etsinler. İsrail'de tutuklu gazeteci-yazar yok desinler. Bunu söylemek en hafif tabirle yalancılıktır. Filistin şehitlerine haksızlıktır. Öyle Filistinli yazarlar var ki, sürgünde. Kılıçdaroğlu Mahmud Derviş'in şu şiirini iyi dinlesin; 'Anam bu satırları kime yazdın. Karada, denizde ufukta kapatmışlar tüm yolları. Belki de benim gibisiniz adressiz. Evet nedir kıymeti insanın adresi yoksa.' Bu dizelerin şairi adresi olmadan Filistin'i göremeden gurbette can verdi.
İsrail hapisanelerini göremeyen nice yazar, gazeteci var. İsrail'de tutuklu gazeteci yok demek Mahmud Derviş'e haksızlıktır. Kılıçdaroğlu ve ABD'li yazar Filistinlileri gazeteci yazar olarak görmüyorlarsa gitsinler İsrailli gazetecileri İsrail askeri sansür kurumuna sorsunlar.
'CHP BİLE BÖYLE BİR BAŞKANI HAK ETMİYOR'
Burada son derece art niyetli bir kampanya var. Bazı yazarları da yedeğine alan Kılıçdaroğlu, Türkiye'yi karalayarak son derece çirkin bir kampanya yürütüyor. Ergenekon davasını önemsiz hale getirmek için bu taşeronluğu yapıyor. Roj TV'yi niye savunmuyorsun. Onu da savun. Git Danimarka'ya Roj TV'yi de savun. Batılı gazetecilerin tecrübe etmedikleri bir durum var. Batıda gazeteciler darbe planları içinde yer almıyorlar. Batıda birilerine haber yazdırıp sonra da bunu parti kapatma davalarına delil olarak koymuyorlar. Biz bu kara propagandaya karşı mücadele edeceğiz. Tüm dünyana gazeteciler ve yazarların değil, terör eylemi yapanların yargılandığını anlatacağız. Fransa'daki yasa konusunda destek veriyorsunuz. Türkiye aleyhindeki açıklamalara niye çanak tutuyorsunuz. Dersim meselesini bugün sen hariç tüm Türkiye sorguluyor. Dersimli olduğun halde kendi partinde Dersim'le ilgili konuşmayı yasaklayacaksın. Diyarbakır il yönetimini görevden alacaksın. Yabancı gazetelere Türkiye'de özgürlük yok diye makale yazacaksın. CHP bile böyle bir genel başkanı hak etmiyor."
'SON DERECE BAYAT BİR KAMPANYA'
"Dindar nesil" tartışması hakkında da konuşan Erdoğan sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu kampanya son derece bayat bir kampanya. 13 Nisan 1909'dan beri tam 103 yıldır temcit pilavı gibi bu ülkenin önüne getirildi. İrtica diyerek partiler kapatıldı, demokrasi askıya alındı, hükümetlerin eli kolu bağlandı. Bunlar bize utanmadan mürteci yaftası yakıştırıyor. Türkiye hiçbir zaman irticaya prim vermedi. Sanal irtica korkusuna çok ağır bedeller ödendi. Kimi aşağılamak istedilerse 'yobaz' dediler. Dindar nesil kavramında kopartılan fırtına 31 Mart Vakası'nda, Menemen olayında, AK Parti'nin kapatılma davası öncesinde yürütülen kampanyanın aynısı. Biz bu yolda elinden irtica bahanesi alınıdığı için kimlik bunalımı yaşayan yazarlarla değil, milletimizle yürüyoruz. Sizin veryansınınız değil, halkın veryansını önemlidir. Onun da ölçüsü sandıktır. Siz milletle beraber yürümediniz. Milletin diliyle konuşmadığınız için de onyıllardır iktidar olamadınız. Anayasanın 24. maddesini açın okuyun.
Anayasayı kabul etmiyorsunuz o zaman bir dindar insanın çağdaş olabileceğini niçin düşünmüyorsunuz. Dindarlığı ne zannediyorlar? Bunların dindarlık anlayışı da farklı. Bunlar çağdaşlığı da anlamış değiller. Dün Fatih Projesi'yle bunlara yeni bir ders verdik. Dindarlığı savunan başbakanın projesi. Niçin sizler bunları yapamadınız? Anadolu'nun yoksul çocuklarına iPad gibi bu tabletleri vereceğiz. Çıkmış biri utanmadan AK Parti müteahhitler yetiştirmiş diyor. Ne kadar zavallısın sen ya. Bütüm müteahhitlerin hepsi ortada. Biz işi ehline veririz.
'FAİZ DAHA DA İNECEK, MÜCADELE EDECEĞİZ'
Sizler faizle insanı sömürdünüz. Bizler yüzde 63'ten aldık, yüzde 10'a kadar düştük. Bunu kabullenmiyoruz. Daha da inecek, onun da mücadelesini vereceğiz. Yüzde 10'u da yüksek görüyoruz.
'YILLARCA LAİKLİĞİ NASIL ÖLÇTÜNÜZ?'
Bu hükümetin gizli niyetleri var, takiyye yapıyor diyerek ensemizde boza pişirilmesine müsaade etmeyiz. Bizim iktidarımızda ikna odaları yok Sayın Kılıçdaroğlu. Dindarlara onyıllar boyunca ikinci sınıf muamelesi yapıldı. Selamün aleyküm diyenler dışlandı. Camiler kapatıldı. Bu ülkeden onyıllar boyunca CHP tarafından zararlı alışkanlıklar özendirilirken gençler kendi değerlerine yabancı hale geldi. 1990'larda başörtü kızlara ikna odalarında işkence edenler vekil yapılarak ödüllendirildi. Dindarlık ölçme meraklısı değiliz. Siz bu ülkede yıllarca laikliği nasıl ölçtünüz, hangi cihazı kullandınız önce bunu anlatın. Başörtüsüyle ilgili düzenlemeyi neden Anayasa Mahkemesi'ne götürdünüz, bunu anlatın. İmam hatiplerle meseleniz ne, katsayı konusuna niye bu kadar takıldınız. Biz birilerinin yaptığı gibi öğrenci formatlama gayretinde değiliz. Biz dün Karacaören'de TOKİ konutları içinde akıllı tahtaların dağıtımını yaptık. Zengin fakir ayırımı asla yok. Önünde koskoca prof AK Parti yoksullara eğilmedi diyor. Vah zavallı vah. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Önünde prof olan her şeyi bilmez. Fatih Projesi'yle ilgili hangi adımların atıldığından haberi yok. 1 milyona yakın bilgisayar gönderdik. Haberin var mı hoca? Bilgisayarın internetin olduğu okulda dayatma olabilir mi? O yüzden bizden önce okullara internet göndermediler. Olsa olsa bilgisayarları formatlarsınız, zihinleri asla formatlayamazsınız. Hiçbir parti kendi tasavvurunu topluma dayatamaz. Sizler de lütfen köşe yazarları zorla işi buralara kaydırmaya çalışmayın. "