Fransa’da “sol dalganın” sembolü François Hollande. Üyesi olduğu merkez sol eğilimli Sosyalist Parti (PS) 1981-1995 yılları arasında cumhurbaşkanlığı yapan François Mitterrand’dan bu yana aynı koltuğa oturamadı.
Son olarak Lionel Jospin’in 1997-2002 yılları arasındaki başbakanlık döneminde cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile iktidarı paylaşmışlardı.
PS şimdi François Hollande ile cumhurbaşkanlığı koltuğunu yeniden fethetmek istiyor.
BABASI AŞIRI SAĞCI
Dünya kamuoyunun yakından tanımadığı François Hollande 1954 yılında Fransa’nın kuzeyindeki Rouen kentinde doğdu. Kendisi şimdi sosyalist ama aşırı sağcı bir doktorun oğlu olarak büyüdü.
Mayıs 68 olaylarını “komünist işgalin ilk aşaması” olarak gören baba Hollande, Fransız aşırı sağının ünlü liderlerinden Jean-Louis Tixier-Vignancourt ile yakın dosttu.
İkinci Dünya savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yapan Vichy hükümetinin enformasyon bakanlığını yapan Tixier-Vignancourt 1965 yılında Fransa cumhurbaşkanlığına aday olacak, seçim kampanyasını sonraki yıllarda Fransız siyasi yaşamında adından çok söz edilecek Jean-Marie Le Pen adlı şahıs yönetecekti.
ENA'YI YEDİNCİLİKLE BİTİRDİ
Hollande aşırı sağcı babasına rağmen yüksek öğrenim yıllarında solcu olmayı tercih etti. Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden lisansını aldıktan sonra ülkenin anlı şanlı yüksek okullarından HEC ve Paris Siyasi Etüdler Enstitüsü’nü bitirmeyi başardı. Genelde burjuva çocuklarının eğitim gördüğü bu okullarda okurken Fransız Komünist Partisi’ne yakınlığıyla bilinen UNEF adlı öğrenci sendikasında militanlık yaptı. Dönemin gençleri Led Zeppelin konserlerine giderken o komünistlerin ve sosyalist lider Mitterrand’ın mitinglerini tercih ediyordu. Ülkenin elit tabakasını yetiştiren ENA’ya kabul edildi ve bu okulu 7’incilikle bitirdi.
'BURJUVA GELENEĞİ' DİYE EVLENMEDİ
İlerleyen yıllarda siyasi yaşamda aynı parti içinde beraber mücadele vereceği ilk hayat arkadaşı Segolene Royal ile ENA’da tanıştı. Çift evlenmeyi “burjuva geleneği” olarak gördüğünden sadece beraber yaşamaya karar verdi. Bu beraberlikten dört çocukları oldu.
'MİTTERRAND'IN LABRADORU'
Hollande her ne kadar Komünist Parti’ye yakın bir sendikada militanlık yapmış olsa da 1979 yılında dönemin siyasi planda yükselen değeri olan PS’ye üye oldu. Kısa sürede Jacques Attali ve Jacques Delors gibi PS lideri Mitterrand’a yakın isimler tarafından keşfedildi. Mitterrand’ın 1981 yılında cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından ekonomik konularda cumhurbaşkanlığı srayına danışman olarak alındı. Aynı yıl PS tarafından dönemin siyasetinin ağır toplarından Jacques Chirac’ın Correze ilindeki seçim bölgesinden milletvekili adayı gösterildi. Chirac kendisi için “Mitterrand’ın labradoru” tabirini kullanıyordu. Hollande beklendiği gibi siyaset dinozoru Chirac’a karşı ilk seçim deneyiminden yenik çıktı. Ancak artık François Hollande adı duyulmuştu. Aynı sağcı Chirac’ın 2012 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde sosyalist Hollande’ı destekleyeceğini kim öngörebilirdi?
1988'DE İLK KEZ MİLLETVEKİLİ SEÇİLDİ
Hollande 1984 yılında eski Dışişleri bakanı Roland Dumas’nın kabine şefliğini üstlendi. Aynı yıl Sayıştay’da danışmanlık da yapmaktaydı. Artık devlet işlerinin tam içindeydi. Bir yandan devlet ve parti işleri, diğer hyandan da prestijli yüksek okullarda doçentlik yapmaktaydı. 1988 yılındaki genel seçimlerde PS’den ilk kez milletvekili seçildi.
11 YIL PS LİDERLİĞİ
Mecliste savunma bütçesi raportörlüğü ve maliye komisyonu üyeliği yaptı. 1993 genel seçimlerinde milletvekilliği unvanını kaybetse de PS içinde yükselmeye devam etti. 1995 yılında partinin sözcülüğüne getirildi. Mitterrnad’ın ölümüyle PS içinde iktidar kavgası başlamıştı. 1997 yılında Chirac’ın sürpriz biçimde parlamentoyu feshetme kararının ardından düzenlenen genel seçimlerde PS yeniden iktidar oldu. Yeniden milletvekili seçilen Hollande bakanlık bekliyordu ancak başbakan Lionel Jospin kendisine parti liderliğini uygun gördü. Hollande aralıksız biçimde tam 11 yıl partinin liderliğini yaptı.
Jospin 1995 yılından sonra 2002 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybedince beklenmedik biçimde siyasi yaşamdan çekildiğini ilan etti. Hollande artık Fransız merkez solunun bir numarasıydı. Ancak 2005 yılındaki Avrupa Anayasası referandumu zaten ideolojik bölünmeler yaşayan partiyi daha da böldü. Hollande, Martine Aubry ve Dominique Strauss-Kahn gibi isimlerle beraber Avrupa Anayasası’na “evet” diyen kanatta yer almıştı. Buna rağmen parti içindeki değişik akımlardan oluşan bir liste oluşturmayı başarıp aynı yıl yeniden parti liderliğine seçildi. Aynı dönemde parti içinde 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi adaylığı yarışı başlamıştı. Hayat arkadaşı Segolene Royal aday olmak istiyordu. Hollande’ın da gözü adaylıktaydı. Hollande sonuç olarak Segolene Royal’in önünde silinmeyi terich etti. Ancak Nicolas Sarkozy gibi hitap yeteneği kuvvetli ve agresif bir adayın karşısında sakin ve deneyimsiz kalan Royal sert bir yenilgi aldı. PS üçüncü kez peş peşe cumhurbaşkanlığını kaybediyordu. Parti için tahammül edilemez bir tabloydu bu.
'EVLEN BASKISI'
Hollande-Royal ikilisinin de arası bozulmaya başlamıştı. Çiftin arası Hollande’ın başka bir kadınla ilişkisi nedeniyle iyi değildi. Royal, eşinin PS uzmanı bir Fransız gazeteciyle beraberliğini keşfetmeişti. Hollande, PS’yi 10 yıldır takip eden Valerie Trierweiler adında, Paris-Match dergisine çalışan bir gazetciyle beraberdi. Haber yayılmıştı. Segolene ve Valerie yıllardır tanışıyorlardı. Segolene Royal kocasını Valerie’den koparmak isteyecek, hatta bunun için kendisine “Tahiti’ye gidip evlenelim” teklifinde dahi bulunacaktı. Bu teklif, PS’nin 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi hesapları yapan kurmayları tarafından da omuzlanacaktı. Hatta bazı PS yöneticilerinin Segolene’in evlenme teklifini kabul etmesi için Hollande’a baskı yaptıkları dahi yazılacaktı Fransız basınında. Fakat Hollande seçimini yapmıştı. Valerie hayatının yeni kadınıydı. Segolene defterini kapatmıştı.
CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN İMAJ DEĞİŞİKLİĞİ
Parti liderliğini 2008 yılında Martine Aubry’ye teslim eden Hollande 2009 yılında annesinin vefatının ardından zor bir döneme girdi. Ancak pes etmeyi kabullenmeyip, kendisini 2012 cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlamaya başladı. İşe görüntüsünü değitirmekle başladı. Tombul ve atipik bir yapısı vardı. Aylar boyu zayıflamak için özel bir merkeze gitti. Gözlüklerini ve giyiniş tarzını değiştirdi. Artık PS içinde cumhurbaşkanlığı ön seçimine hazırdı. Önündeki en önemli rakip IMF patronu Strauss-Kahn (DSK) idi. Ancak Mayıs 2011’de New York’ta patlak veren sakandal DSK’yı bir anda Fransız siyasi hayatıdnan sildi. Hollande’ın yolu tamamen açılmıştı. DSK’nın saf dışı kalmasıyla Hollande için parti içi ön seçim adeta bir formaliteye dönüştü. 2011 sonbaharında partinin resmen cumhurbaşkanı adayı ilan edildi.
YABANCILARIN DURUMUNU ELE ALACAK
Hayatında hiçbir bakanlık yapmamış olana ama parti yöneticiliğini, Fransız siyasi yaşamını ve devlet aygıtını çok yakından tanıyan Hollande, seçimin 6 Mayıs’ta yapılacak ikinci turunda iktidara gelirse, bu Fransız solunun tüm katmanlarının katkısıyla gerçekleşmiş olacak. Hollande’ın seçim programı bu nedenle sol parfümlü. Fransa’da yatırım yapan ve üreten şirketlere yönelik kamu yardımları arttırmak, şirket vergilerini kâr yatırımı temelinde yeniden ayarlamak, elde ettiği kârı hissedarlara dağıtmak yerine istihdama dayalı yatırımı tercih eden şirketlere daha az vergi uygulamak, gelecek 5 yılda 2,5 milyon konut inşa etmek, yıllık geliri 150 bin Euro’nun üzerinde olanlardan yüzde 45 vergi almak, her türlü finans ve borsa işlemine vergi uygulamak, Avrupa kredi derecelendirme kuruluşu kurmak, cumhurbaşkanının maaşını yüzde 30 kesmek, 42 yıl prim ödemiş olanlara 60 yaşında emekilik hakkı vermek, gelecek 5 yılda Milli Eğitim Bakanlığı’nda 60 bin kişilik kadro yaratmak, kaçak durumdaki yabancıların durumu tek tek ele almak, Fransız RTÜK’ünün yöneticilerinin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına son vermek, sürdürülebilir enerji üretimine ağırlık vermek, eski cumhurbaşkanlarının otomatik olarak Anayasa Konseyi üyesi olmalarına son vermek, 9 Aralık 2011 tarihli AB antlaşmasını yeniden müzakere etmek ve 1905 tarihli laiklik yasasını Anayasa’ya eklemek gibi önlemler de var programında Hollande’ın.
Sarkozy Türkiye’yi bölgesinde etkin role sahip ve Fransa’yla ikili ilişkilerini AB konusundan bağımsız ilerleten bir ülke olarak görürken, en ciddi rakibi Hollande özellikle AB-Türkiye ilişkilerinde farklı düşünüyor. Hollande “Türkiye’yi dışlamaya çalışmaktan vazgeçmeliyiz. Türkiye’yi dışlamak Fransa ve AB’nin çıkarına değildir. Türkiye, siyasi emeller uğruna şamar oğlanı yapıldı” diyor. Seçildiği takdirde “Fransa ve AB’nin önemli ortağı” olarak tanımladığı Türkiye ile “istikrar ve güvene dayalı bir ilişki” kurma vaadinde bulunuyor. Son beş yıldır Sarkozy’nin güttüğü Türkiye politikasının “Hem Fransa hem Avrupa hem de Doğu Akdeniz’de çok hassas olan stratejik dengelere zarar verici” olduğunu söylüyor.
AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNE BAKIŞ DEĞİŞECEK
Hollande, seçilmesi halinde AB-Türkiye diyaloğunda daha yapıcı politika izleyeceği sinyali veriyor. “Türkiye’ye üyelik hedefiyle aday statüsü verdik. İyi niyetle müzakereleri sürdürelim ve bu müzakereler sonunda bırakalım Türk ve Avrupa hükümet ve halkları sonucun ne olacağına karar versin” diyor. Bunu da Hollande’ın iktidara gelmesi halinde Fransa’nın AB ile Türkiye arasında yürütülen ve donma noktasına gelmiş olan katlım müzakerelerindeki 5 başlığa koyduğu vetoyu kaldıracağı şeklinde okumak mümkün. Elbette Hollande sürecin uzun olacağının altını da çiziyor. “Önümüzde çok sayıda engel var. Türkiye’de demokrasi henüz olgun değil. Bireysel ve kollektif özgürlükler alanında AB standartları henüz yakalanabilmiş değil” diyor ve kadın-erkek eşitliği, ifade ve medya özgürlüğü, yargı reformu ve azınlık haklarını örnek gösteriyor. Partisinin çok bağlı olduğu “Ermeni soykırımı” konusunu da gündeme getireceğini söylüyor. “Türkiye’nin Ermeni halkına yönelik soykırım gerçeğini ısrarla inkar etmesi kabul edilemez” diyor. Kıbrıs sorununa da çözüm gerektiğini söylüyor.
KRİZ ÇÖZÜMÜNDE TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİ
François Hollande ve kurmayları Türkiye’nin BM ve NATO içinde etkin rol oynadığına vurguda bulunup, 2015 yılında G20 dönem başkanlığı yapacağını hatırlatıyorlar. Ankara’yı mali kriz, iklim değişikliği, insan hakları, laiklik, dinler arası diyalog ve krizlerin yönetimi gibi uluslararası dosyalarda söz sahibi olabilecek bir ülke olarak görüyorlar. Hollande, Türk diplomasisinin son yıllarda Yakın ve Ortadoğu, Miğrab, Afrika ve Orta Asya’da “özellikle aktif” olduğunu belirtip, Ankara’nın inşa safhasında olan Avrupa diplomasisine katkı sağlayabileceğini söylüyor. Bu bölgelerdeki krizler hakkında Ankara’yla “kapsamlı diyalog” kurulmasını savunuyor ve mevcut Suriye krizini örnek gösteriyor.