10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları kapanış töreni dün akşam TT Arena Stadyumu’nda yapıldı. Törende konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aralarının soğuk olduğu iddia edilen Fethullah Gülen’e binlerce kişi önünde ABD’den dön çağrısı yaptı. “Gurbet hasrettir. Hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz” ifadelerini kullanan Erdoğan, “Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz. Doğrusu ben şu andaki tavrınızla hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret diyelim” diye konuştu.
Engel yok
1999’da dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, bir TV’de yayınlanan Fethullah Gülen’e ait konuşmayı gerekçe göstererek soruşturma başlatmıştı. Gülen bu soruşturma devam ederken sağlık sorunları nedeniyle ABD’ye gitti ve o tarihten bu yana Türkiye’ye dönmedi. 2000 yılında çıkan gıyabi tutuklama kararı Gülen’in itirazı üzerine kalktı ancak 5 yıldan 10 yıla kadar hapsinin istendiği dava, görülmeye başlandı. Gülen, 2001’de ABD’de bu dava nedeniyle ifade verdi. Mart 2003’te mahkeme, davayı şartla salıverme yasası kapsamına aldı ve ertelenmesini kararlaştırdı. Gülen, hukuki olarak bir sorunu kalmamasına rağmen sağlık sorunları nedeniyle Türkiye’ye dönmedi. Gülen, 2006’da Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişikliklerin de etkisiyle sürpriz bir biçimde erteleme kapsamına sokulan davasının görülerek hakkında beraat kararı verilmesi için mahkemeye başvurdu ve beraat etti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, savcılıkça temyiz edilen bu kararı onadı.
‘TT Arena’nın havası başka!’
Seyrantepe metrosunda izdiham. Çoluk çocuk yüzlerce aile TT Arena yolunda. Yürüyen merdivenlerde bir çiftin konuşmasına kulak kabartıyorum: “Evleri bu istikamette olanlar da vardır.” “Evet ama muhtemelen mutaassıp kesim stadyuma gidiyor.” İzdiham, Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış gecesi için. Polis orta kısma yığılan kalabalığı dağıtmaya çalışırken bir yandan da sorulara cevap veriyor: “Stadyuma gidiyor, evet.”
Metroda gözüme genç bir grup çarpıyor. Boyunlarındaki kartlardan teknik ekipten oldukları anlaşılıyor. Gençler, gecenin görsel içeriğini hazırlayan prodüksiyon şirketinden. Statta dev ekrandan yayınlanan animasyon ve videolar onların elinden çıkmış. 200 bin bilet satıldığı/dağıtıldığı konuşuluyor. Stadın kapasitesi 52 bin. Bu sene olimpiyatlar için harcanan paranın 50 milyon dolar olduğundan bahsediliyor. Böyle bir sohbet eşliğinde stadyuma ilerliyoruz. İlerleyemiyoruz. Kapıda tıkanıp kalıyoruz. İnsanlar birbirlerini ezerek içeri adım atmaya çalışıyor. Bir köşede namaz kılanlar, bir başka köşede çekirdek çitleyenler. Gelenlerin biletlerini nereden temin ettiklerini merak ediyorum. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyan bir genç adam biletini kaldığı yurttan almış. Liseli iki genç ise biletleri dershane hocalarından aldıklarını, bir tanesini istersem satabileceklerini söylüyor.
2 SAATTE GİRDİK
Stada girme çabalarımız uzun süre boşa çıkıyor. Nihayet bir görevliden “Buradan gelin” sözünü işitiyoruz. Ansızın arkadan bir kadın koluma sarılarak yalvarırcasına “Ben de sizinle gireyim mi, n’olur” diyor. Beraber içeri girmeye çalıştığım teknik ekipten arkadaşlarla amacımıza 2 saatte ulaşıyoruz. Ya kapılar kapalı ya da doluluk nedeniyle gelenler geri çevriliyor.
Sedat, açıköğretimde öğrenci. Biletini 30 liraya internetten satın almış. Bu sıcakta evde izlemek yerine neden stada geldiğini soruyorum: “Baksana şuraya. Burada izlemenin havası başka!” Hemen arkamızda duran orta yaşlı bir beyefendi lafa giriyor: “Mekan konuşturuyor!” Derken etkinliğin başlamasıyla kulakları sağır edecek kuvvetli bir alkış kopunca, “Oh my God” diyerek gülmeye başlıyor. Onlar içeri girmeyi başaran şanslı kesim. Giremeyenler dışarıda beyaz plastik sandalyelerden büyük ekrandan geceyi takip ediyor.
ÇIKIŞ YOK!
“Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul...” İşlemeli mor kaftanlar içinde bir kız çocuğu sahnede profesyonel sanatçı edasıyla salınıyor. Performansı sık sık alkışlarla kesiliyor.
Şarkının ardından Başbakan oturduğu yerden heyecanlı kalabalığı selamlıyor: “Türkiye seninle gurur duyuyor!” Tribünlerde elden ele dolaşan bir pankart: “Hasretiz... Hasretle bekliyoruz.” Başbakan da benzer bir şekilde konuşmasında okyanus ötesine selam gönderiyor.
Yüzlerde binbir zorluğa rağmen içeriye girmiş olmanın mutluluğu. Ancak her güzel şeyin bir sonu var ve içeri girerken yaşanan izdihamın çıkışta da yaşanacağı apaçık. Bu gece buradan kolay kolay çıkış olmayacak gibi gözüküyor!