Antalya'da, kırmızı fularıyla Gezi Parkı protestolarında yer aldığı için cezaevinde 4 ay 6 gün tutuklu kalan ve geçen perşembe tahliye edilen 20 yaşındaki Ayşe Deniz Karacagil, cezaevinde karşılaştığı zorlukları gülerek atlatmaya çalıştığını anlattı. Cezaevinde çok sayıda mektup aldığını belirten Karacagil, bunların arasında aşk mektupları da olduğunu ancak onları yanıtlamadığını söyledi.
Gezi protestoları sırasında gözaltına alındıktan sonra tutuklanan ve 'kırmızı fularlı kız' olarak tanınan Ayşe Deniz Karacagil, 127 günlük cezaevi hayatının ardından, 6 Şubat'ta Antalya 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada tutuklu diğer 2 kişiyle birlikte tahliye edildi.
GÖZALTI VE TUTUKLANMA
Antalya kent merkezinde 2 Ekim 2013 günü, lise öğrencisi kardeşini okuldan almaya gittiği sırada polis tarafından gözaltına alınan, lise mezunu ve üniversite sınavlarına hazırlanan Ayşe Deniz Karacagil, kırmızı fuların ilk mahkemeye çıktığında polisin hazırladığı sorular içerisinde yer aldığını belirterek, "Saçmasapan gerekçeler. Hiçbir yere üye kaydım yok. Mahkemede tutukluğumuza karar verildi" dedi.
Tutuklandığı zaman önce Antalya L Tipi Cezaevi'ne konulan, sonra Alanya'ya sevk edilen Karacagil, buradaki cezaevi yaşamını şöyle özetledi:
"Battaniyeler açık cezaevinde üretiliyordu. Mahkumlara günlük 5 lira karşılığında diktirdikleri battaniyeleri yine mahkumlara 100 liraya satıyorlardı."
Cezaevine gönderilirken 'biraz tatil yapmış olurum' diye düşündüğünü belirten Karacagil, "Çünkü en turistik yer Alanya'ya gidiyordum. Bütün turistler buraya gelmek için can atıyor. Olsun. Biz pek gezemiyorduk ama komikliğe vurmuştum. Kendimi hiç hapishanede düşünmedim, o kurumu okul olarak değerlendirdim. Mesela bir arkadaşın gitarı geldi, akortları öğrettim, 4-5 parça çalmaya başladı. Gitar ve Bağlama çaldım. İngilizce pratik çalıştım" diye konuştu.
Koğuşta 'şaka komitesi' kurarak zorluklarla başa çıktıklarını dile getiren Ayşe Deniz, açık görüşler sonrası ise üzüldüğünü ve uyuyamadığını söyledi.
KİTAPLAR VE MEKTUPLAR
Karacagil, 14 kişilik koğuşta en küçüğün kendisi olduğunu, cezaevi sürecinde çoğu kadın, din ve toplum, felsefe üzerine araştırmalar, şiir ve romandan oluşan 55'e yakın kitap okuduğunu söyledi. Kitapların kendilerine ulaşmasının sıkıntılı olduğunu dile getiren Karacagil, 6 kitap sınırı olduğunu, içerideki kitaplar bitince onları verip yenilerini ancak öyle alabildiğini kaydetti. Ayşe Deniz Karacagil, şunları dile getirdi:
"Şiir, roman gibi sınırlandırılması da çok saçma. Sanata giriyor, ruh dinlendiriyor ve ayrı sayılması gerekiyor. O yüzden bayağı sıkıntı yaşıyorduk."
Karacagil'e 4 aylık cezaevi yaşamında yüzlerce de mektup gönderildi. Türkiye'nin dört bir yanından, hatta İngiltere, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinden mektuplar alan Karacagil, bu mektuplar arasında hak arama mücadelesine verilen desteğin yanı sıra aşk mektupları da bulunduğunu belirtti. Aşk mektuplarının genellikle başka cezaevlerindeki adli mahkumlar tarafından gönderildiğini ifade eden Karacagil, diğer mektuplara yanıt verse de aşk mektuplarının hiçbirine yanıt vermediğini söyledi.
CEZAEVİ KURALLARI
Cezaevi kurallarını da aktaran Karacagil, örneğin açık görüşte içeriye bir şey alınmadığı için cezaevine getirilen bağlamasının verilmeyip kargoyla gönderilmesinin söylendiğini ya da giysilerde 'üç kazak, üç pantolon, bir mont' gibi sınır olduğunu, hakkını etekten yana kullanınca pantolon alamadığını anlattı. Adli mahkumlarla siyasiler arasındaki ilişkiler konusunda da Karacagil, "Diğer mahkumlarla bizi hiç karşılaştırmıyorlardı. Sanki vampirler güneşe çıkamaz ya onun gibi bir şey. Mesela biz geçerken adliyi, 'bakma bakma' diyerek duvara döndürüyorlardı. Biz onları örgütleyebilirmişiz. Atölyelere de bu yüzden çıkartılmıyoruz" diye konuştu.
KEÇE KALEMLER HİKAYESİ
Cezaevinde renklerin hayli sıkıntılı bir konu olduğunu anlatan Ayşe Deniz, "Kırmızı alamıyorsun, sosyalizmin simgesi. Yeşil giyemiyorsun, asker rengi. Lacivert, gardiyan rengi gibi bir şeyler var" dedi.
Ayşe Deniz, boya yapmak için istediği keçe kalemler için cezaevi yönetiminin toplanıp tartıştığını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Düşünün o kadar önemli şey ki. O kadar takım elbiseli adam, 'keçeli kalemi verelim mi vermeyelim mi' onun tartışmasını yapıyor."