Toparlanıyoruz Hareketi, temiz toplum, temiz siyaset ve kendi iradesine dayalı bir gelecek yaratmak amacıyla belirlemiş olduğu taleplerini hazırladığı toplum sözleşmesi metni içerisinde bir araya getirmiştir. Kısaca “asgari müşterekler” olarak nitelendirdiğimiz “temiz toplum”, “temiz siyaset” ve “kendi irademize dayalı bir gelecek” ilkelerinin ülkemizde yerleşebilmesi için atılması gereken adımlardan bir tanesi de yürürlükteki hukuk mevzuatının günümüz çağdaş hukuk anlayışına uyumlu hale getirmek olacaktır. Asgari müştereklerin hayata geçirilebilmesi için sivilleşme ve demokratikleşme önündeki engellerin kaldırılmasını sağlayacak; uluslararası hukuk ve insan haklarıyla uyumlu, adil, şeffaf, hesap verebilir, her türlü ayrımcılığı dışlayan, çok kültürlülük üzerine kurulu ve hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir anlayışın yeşermesine imkan sunacak çağdaş hukuk normlarının hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu noktadan hareketle, hükümet programının içerisinde yer alan Anayasanın değiştirilmesi düşüncesini çağdaş hukuk normlarının hayata geçirilebilmesi için bir fırsat olarak görüyoruz. Anayasa, bireylerin temel hak ve özgürlükleri ile devlet mekanizmasının işleyişinin düzenlendiği en önemli hukuksal belge olması nedeniyle değiştirilme konusu toplumsal katılımın yüksek olduğu bir ortamda ele alınmalıdır. Anayasa değişikliği süreci, demokratik bir yaklaşımla, halkın katılımına ve kamuoyu tartışmalarına açık bir şekilde yürütülmelidir. Halkın sürece katılımı olmadan ve ortak bir uzlaşma zemini yaratmadan yapılacak değişiklikler, çözüm yerine sorun yaratma ihtimalini doğuracak ve ülke gündemin ileride gereksiz yere meşgul edilmesine neden olabilecektir. Bu noktadan hareketle, Cumhuriyet Meclisi, Meclis dışındaki partileri ve sivil toplum örgütlerini sürece katarak anayasa değişikliği tartışmalarının halka yayılmasını sağlamalıdır. Anayasa değişiklik süreci, Meclis’te başlayıp halktan kopuk bir şekilde devam eden ve ancak karar alma aşamasında halka, zoraki olarak nitelendirilebilecek bir şekilde, karar vermesi için gelinecek bir süreç olmamalıdır. Tam tersine, süreç, değiştirilmesi düşünülen maddelere dair çalışmaların şeffaf bir şekilde halkın bilgisi dahilinde yapıldığı ve kamuoyu tartışmasına açık bir şekilde yönetilmelidir. Kuşkusuz, Meclis tarafından gösterilecek yaklaşım değiştirilmesi düşünülen anayasa maddelerinin meşruiyeti açısından da belirleyici olacaktır. Toparlanıyoruz Hareketi, toplumsal kararların alınması noktasında sivil toplumun etkin katılımını desteklemekte olup bu noktadan hareketle, bir sivil toplum örgütü olarak, anaysa değişikliği hakkında öneriler bütünü hazırlamıştır. Bu çalışmada sunulan öneriler, ‘neden anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulduğu’ sorusuna verilen cevaplar üzerinden şekillenerek belirlenmiştir. Buna göre; 1985 Anayasası’nın gelişen insan haklarına uyumlu bir hale getirilmesi, hukuk devleti mekanizmasının artan ihtiyaçlar karşısında işlevselliğinin arttırılması, devlet organlarının işleyişine dair düzenlemelerinin geliştirilmesi ve nihayet daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir hale getirilmesi ihtiyaçları vardır. Buradan hareketle, önermiş olduğumuz Anayasa değişiklikleri ile temel hak ve hürriyetleri, uluslararası hukuk kuralları güvencesi altına alan; uluslararası hukuk sistemine dahil olmaya elverişli; devletin şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri içerisinde yönetilmesini amaçlayan; böylece halkın yönetime yakınlaştırılmasını sağlayarak katılımcılığı arttıran; yaşanabilir bir çevre için koruma mekanizmaları öngören ve nihayet devlet organlarının etkin ve verimli çalışabilmesini sağlayacak öneriler bütünü sunulmaktadır. ÖNERİLER VE GEREKÇELER 1) Eşitlik İlkesi: Anayasa’da eşitlik ilkesinin düzenlendiği 8. maddede pozitif ayrımcılık ilkesinin yer aldığı paragraf yeterince kapsayıcı değildir. Yapılacak değişiklik ile pozitif ayrımcılık ilkesinin sadece ekonomik bakımdan toplumun diğer kesimleri karşısında zayıf olanlar değil ayrıca eşit temsiliyeti bulunmayan ve toplumsal yaşam içerisinde ayrımcılığa uğramış cinsel yönelim(ler)e sahip kişiler, kadınlar, engelliler, ve eşitsiz konumda bulunan çocuklar ve yaşlılar gibi kesimleri kapsayacak şekilde düzenlenmesini ve bu kesimler için yapılacak yasal düzenlemelerin Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesinin önlenmesini öneriyoruz. 2) Temel Hak ve Özgürlükler - “İnsan Onuru” Kavramı: İnsan onuru kavramı A.İ.H.M tarafından “tüm insanların sahip olduğu eşit onur için hoşgörü ve saygının, demokratik, çoğulcu bir toplumun temel ilkesi” olarak nitelendirmekte; A.İ.H.S’de ise “İnsanlık ailesinin tüm üyelerinin doğasında varolan onurun ve eşitlik ile vazgeçilmez hakların tanınmasının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli” olarak kabul etmektedir. Birçok uluslararası hukuk belgesi de insan onuru ilkesine yer vemektedir. Buradan hareketle insan onuru kavramının Anayasa’da yer almasını öneriyoruz. 3) Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması: Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına dair hükümde yer alan genel sınırlama sebepleri yasa koyucuya temel hakların sınırlandırma konusunda geniş bir yetki sağlamaktadır. Oysa insan hakları söz konusu olduğunda “hak ve özgürlükler kural, sınırlama istisna” olmalıdır. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklere dair yapılacak sınırlamaların ilgili hakkın özüne dokunulmayacak şekilde, kendine özgü sınırlama nedenlerine ve A.İ.H.M kararlarına tabi olmasını öneriyoruz. 4) Vicdanı Ret Hakkı: Anayasa silahlı kuvvetlerde yurt ödevini yerine getirme konusunu herkes için bir yükümlülük olarak düzenlemiştir. Vicdanı ret hakkı uluslararası toplumda bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir ve bu hak vicdanı kanaatlerinden dolayı kişilere askerlik dışında alternatif bir kamu hizmeti yolunu açmıştır. Çağdaş hukuk düzenlerinin geçerli olduğu çeşitli ülkelerde yurt ödevi askerlik dışında alternatif kamu hizmetleri ile yerine getirilebilmektedir. Buradan hareketle yenilenecek Anayasa’da vicdani nedenlerle askerlik görevinden muafiyet sağlayacak alternatif hizmetlerin yasalar tahtında düzenlenmesini sağlayacak bir düzenleme öneriyoruz. 5) Özel Hayatın Gizliliği (Kişisel Verilerin Korunması): Günümüzde bireylerin gerek geleneksel gerekse teknolojik araçlarla kendileri hakkında gerçekleştirdikleri her türlü aktivite neticesinde veriler üretilmektedir. Bireylere ait olan bu veriler sürekli yaygınlaşan ve yenilenen araçlarla kayıt altına alınmak suretiyle devlet ve özel teşebbüslerin kontrolune geçebilmektedir. Bireylerin özerkliğinin korunması kişisel verilen korunmasına bağlıdır. Bu nedenle bilginin kontrolsüz bir şekilde kayıt altına alınmasını, kullanılmasını dolayısıyla bireylerin özerkliğinin ihlal edilmesini engelleyecek anayasal bir düzenleme yapılmasını öneriyoruz. 6) Üçüncü Kuşak İnsan Hakları: Üçüncü kuşak insan hakları Anayasa’da mevcut olmasına rağmen diğer kuşak insan hakları gibi bir bölüm altında toplanmamıştır. Bu haklar insanlığın “ortak gözetimini”, “işbirliğini” ve “dayanışmasını”, kısaca müşterek yaşamı ifade eder. Dayanışma hakları olarak adlandırılan üçüncü kuşak insan haklarının bir çatı altında toparlanmasının, birinci ve ikinci kuşak insan haklarının hayata geçirilebilmesi ve toplum bilincinin yaratılabilmesi açısından yönlendirici olacağı kabul edilmektedir. Anayasa’da dağınık bir şekilde bulunan (md.40 çevrenin korunması, md.37 toprağın korunması, md.64 tarım ve çiftçinin korunması, md.38 kıyıların korunması, md.39 tarih ve kültür) fakat türdeş olan bu konuların 3. kuşak insan haklarını temsil edecek şekilde ayrı bir bölüm başlığı altında toplanmasının uygun olacağı kanaatindeyiz. Ayrıca gelişen insan hakları öğretisinde kabul edilen bir takım haklarında(çevre hakkı, gelişme hakkı, barış hakkı) bu başlık altında düzenlenmesinin tartışmaya açılmasının da yararlı olabileceğini düşünüyoruz. Nihayet üçüncü kuşak hakların güvence altına alınabilmesini sağlamak için herkesin söz konusu haklarla ilgili yargıya başvuru hakkının düzenlenmesini de öneriyoruz. 7) Bilgi Edinme Hakkı: Bireylerin, kamu yönetiminin elinde bulunan ve gerek kendilerini ilgilendiren gerekse yönetimin işleyişine dair bilgi ve belgelere erişimini; kamu yönetiminin doğru, adil, etkili, etkin, verimli çalışmasını; yönetimin kararlarını gerekçeli vermesini zorunlu hale getirilmesini; gizlilik anlayışını ortadan kaldıracak şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin devlet yönetiminde hayata geçirilebilmesini ve böylece yönetimin işlemlerini denetime açık bir hale getirerek toplumun yönetime katılımını sağlamaya yardımcı olacak bilgi edinme hakkının anayasal güvence altına alınmasını öneriyoruz. 8) Çocuk Hakları: Anayasa içerisinde çocuk kavramı bazı maddelerin içerisine eklenmiş ancak çocuk haklarının esaslı bir şekilde düzenlendiği ve çocuk yüksek menfaatinin korunmaya alındığı ayrı bir düzenleme bulunmamaktadır. Anayasa içerisinde çocuk haklarının etkili bir şekilde korunmasını sağlayabilmek için öncelikle çocuk kavramının tanımı yapılmalı; Birleşmiş Milletler Çocuk haklarına dair sözleşmede yönlendirici ilkeler olarak kabul edilen “yaşama ve gelişme hakkı, çocuğun katılım hakkı, ayrımcılık gözetmeme, çocuğun yüksek yararı” yer almalıdır. Son olarak sadece çocuk haklarına dair düzenlemelerin yapılmasının yeterli olmayacağı gerçeğinden hareketle bu hakların güvence altına alınmasını sağlayabilmek için idari ve yargısal denetim mekanizmaları içerisinde çocuk haklarına dair kurumsallaşmanın yapılabilmesine olanak sağlayacak düzenlemeler yapılmasını öneriyoruz. 9) Ailenin Korunması: Sunmuş olduğumuz anayasa değişiklik önerileri cinsel yönelim nedeniyle ortaya çıkan ayrımcılık yasağının hayata geçirilmesi, kimsenin cinsel tercihlerinden ötürü bir ayrımcılığa maruz bırakılamaması ve herkesin cinsel tercihlerine bakılmaksızın eşit olarak kabul edilmesine yöneliktir. Mevcut anayasa devlete aileyi koruma görevi vermiştir. Bu görevin düzenlendiği madde evlilik müessesesinin kadın ile erkek arasında inşa edilebileceği anlamını taşıyacak şekilde kaleme alınmıştır. Bu hüküm eşitlik ilkesinin içeriği ile çatışacaktır. Dolayısıyla hem bu çatışmayı doğmadan bertaraf etmek hem de eşitlik ilkesinin doğası gereği her alanda kendisini hissettirmesi için evlenme çağındaki kadın ve erkek ibaresinin kaldırılıp “evlenecek kişi” olarak düzenlenmesini öneriyoruz. 10) Meclis Toplantıları ve Çalışma Düzeni : Mevcut düzenleme ile yasama yanında yürütmenin denetimi görevine de sahip Meclis iktidar vekillerinin katkısı olmadan azınlıkta bulunan muhalefetin katılımıyla toplantı yeter sayısını sağlayamamaktadır. Buna ilaveten Meclisin tatil süresi, resmi tatil ve haftasonu tatilleri de eklendiğinde Meclis bir görev yılının büyük bölümünü mesai dışında geçirmektedir. Dolayısıyla, mevcut düzenlemenin değiştirilerek Meclis’in tatil süresinin kısaltılması ve toplantı yeter sayısının üye tam sayısının üçte biri olarak belirlenmesi ve bu sayede hem çalışma sürelerinin artması hem de muhalefetin denetim görevini yerine getirebilmesi için meclisi toplayabilecek imkana sahip olmasını öneriyoruz. 11) Yasama Dokunulmazlığı: Yasama dokunulmazlığı müessesesinin milletvekilleri aleyhinde cezai takibat işlemi yapılabilmesi konusunda milletvekillerine geniş bir bağışıklık sağladığını ve bu nedenle bağışıklık kapsamının daraltılması gerektiğini düşünüyoruz. Mevcut düzenlemede bir milletvekili aleyhinde cezai takibat işlemi yapılabilmesi için Cumhuriyet Meclisi kararı gereklidir. Bu kuralın istisnası olarak beş yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçüstü durumlarında Cumhuriyet Meclisi kararı aranmamakta ve yasama dokunulmazlığı kuralı çalışmamaktadır. Bu istisna kuralının kapsamının dar olması Ceza Yasası’nda düzenlenmiş bulunan yasal görevlere riayetsizlik, yasal emirlere riayetsizlik, görevi kötüye kullanmak, cinsi münasebette bulunmak niyetiyle veya bir genelevde alıkoyma, eylemli saldırı, çalınmış eşyayı satın alma, şiddet kullanma tehdidi, tanıkları yalan ifade vermeye veya doğru şahadeti gizlemeye teşvik, yargıçlara engel olma ve yargısal işlemlere müdahale, yasal olarak el konan malların kaçırılması, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekarlık vd. suçlar karşısında milletvekillerine dokunulmazlık kazandırmaktadır. Oysa aynen bir vatandaşın söz konusu fiiler nedeniyle aleyhinde cezai takibat işlemi yapılabileceği gibi bir milletvekilinin de aleyhinde cezai takibat işlemi başlatılabilmesi gereklidir. Bu nedenle, milletvekillerine vatandaşlar karşısında gereksiz bir çifte standart sağlayarak eşitsiz bir durum yaratan yasama dokunulmazlığı müessesesinin tamamen kaldırılmasını öneriyoruz. 12) Uluslararası Antlaşmaların İç Hukuktaki Konumu: Anayasamızın 90. Maddesi, Usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların yasa hükmünde olacağını ancak bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağını hükme bağlamaktadır. Bu düzenleme uluslararası antlaşmaların Anayasa’ya aykırı olmaları halinde dahi iptal edilemeyecekleri şeklinde bir yoruma neden olsa dahi, sonradan yürürlüğe konulacak yasalar (lex posterior) yoluyla “yasa hükmünde” olan bu antlaşmalara aykırı durumların ortaya çıkmasıyla kalınabilmektedir. Anayasa Mahkememiz özellikle Taşınmaz Mal Komisyonu’nun Anayasamıza aykırılığı iddiası ile açılan davada “Anayasa kuralları ve ulusal hukuku, uluslararası hukuk prensipleri ile mümkün olduğu oranda çatışmayacak bir tarzda tefsir etme prensibi”ni kullanarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine öncelik vermiş ve bu sıkıntının bahse konu dava açısından aşılmasını sağlamıştır. Ancak ülkemizdeki tüm yargı organlarının uluslararası antlaşmalara yaklaşımını bu doğrultuda gözden geçirmelerini sağlamak ve özellikle de insan hak ve özgürlükleri konusunda düzenleme içeren antlaşmaların önceliğini güvence altına alabilmek üzere geçmişte 2004 yılında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da yapılan değişikliğe benzer bir ilavenin Anayasamızın 90. Maddesine eklenmesi yararlı olacaktır. Bu bağlamda Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası antlaşma hükümleri esas alınır. Cumhuriyet Meclisi’nde kabul edilecek bir uygun bulma yasası ile KKTC’nin tek yanlı olarak iç hukukuna aktardığı çok taraflı uluslararası sözleşmeler de usulüne göre yürürlüğe konulmuş antlaşma olarak kabul edilir şeklinde bir düzenleme yapılmasını öneriyoruz. 13) Yarı Doğrudan Demokrasi Araçları: Demokrasilerde halk seçimler yoluyla siyasilere kamu gücünün belirli süreler dahilinde yönetilmesi için temsil yetkisi vermektedir. Ancak bazı durumlarda verilen temsil yetkisi ile şekillenen siyaset halkın ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaklaşabilmekte hatta temsil edilmesi istenen iradenin tersi yönünde icraatlara girişebilmektedir. Böyle bir durumda halk vetosu ve halk insiyatifi yöntemleri halk ile yönetim arasında oluşacak uyumsuzluk ve kopukluğun halk lehine düzeltilmesi ihtiyacını karşılama gücüne sahip doğrudan demokrasi araçları olarak kabul edilmektedirler. Ülkemizde seçimler neticesinde verilen temsil yetkisinin siyasiler tarafından topluma rağmen, toplum iradesinin tersine kullanıldığı birçok defa tecrübe edilmiştir. İşte böyle durumlarda yarı doğrudan demokrasi araçları topluma kendi iradesine sahip çıkabilmek adına hukuksal güvenceler sağlayabilecektir. Halk Vetosu: Halkın çoğunluğunun benimsemediği dolayısıyla meşruiyet sorunu olan yasaların yine halk tarafından veto edilebilmesine olanak sağlayacak düzenlemeyi anlatmaktadır.. Bu amaçla, yasalara bir ay askı süresi vererek bu süre içinde seçmenlerin belirli kısmının imzası ile yasanın referanduma sunulabilmesine olanak sağlayacak halkın vetosu sistemini yürürlüğe koyulmasını öneriyoruz. Halkın Kanun Teklifi: Yarı doğrudan demokrasinin aracı olan halkın kanun teklifi yöntemi ile halkın aracısız bir şekilde yasa önermesine olanak sağlanacaktır. Bu bağlamda seçmenlerin, belirlenecek özel bir oran ile, imzalayıp sunacağı yasa önerilerinin Meclisin onayına sunulabilmesini sağlayacak halkın kanun teklifi sistemini öneriyoruz. 14) Üst Kademe Yöneticisi Kamu Görevlilerinin Üçlü Kararname ile Atanması: Üçlü kararname ile atama yöntemi yapısı itibariyle yönetime gelen hükümetler tarafından suistimale açık bir şekilde kullanılmaktadır. Hükümet etme görevini elde etmiş olan partilerin üçlü kararname sistemini uygularken ölçüt olarak liyakata dayalı bir yöntemi değil aksine liyakat sisteminden uzak parti-kişi ilişkisinin ön plana çıktığı bir yolu tercih ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu durum idarenin objektiflikten uzak bir şekilde yönetilmesine, kurumların siyasallaşmasına, yönetim istikrarının bozulmasına, üretimden uzak müşavirler ordusu türemesine ve böylece kıt devlet kaynaklarının israf edilmesine neden olmaktadır. Bu gerçekler ışığında üçlü kararname yönteminin kapsamının daraltılmasını öneriyoruz. 15) Yüksek Mahkemenin Oluşumu ve Görev Bölüşümü: Mevcut Anayasada yüksek mahkemenin oluşumu için belirlenmiş olan yargıç sayısı Yüksek Mahkeme’nin yükselen dava sayısı karşısında işlevini olumsuz yönde etkilemektedir. Yüksek Mahkeme’nin yargısal denetimini yaparken yükselen dava sayısı ve gelişen koşullar karşısında doğacak olan ihtiyaçlara cevap verebilmesine olanak sağlamak için yargıçların yalnızca belirli alanlarda (hukuk, ceza, idare ve anayasa) görev yapmasının sağlanması ve mevcut yargıç sayısının asgari sekiz yargıç olarak belirlenmesi ve sayının Yüksek Adliye Kurulu ile istişare edilerek yasa ile düzenlenmesini öneriyoruz. 16) Yargıçlık Mesleği: Anayasa Yüksek Mahkeme yargıcı kişilerin yargıçlık mesleğini azami 65 yaşına kadar, diğer yargıçları ise 60 yaşına kadar sürdürebileceklerini düzenlemiştir. Günümüzde gelişen sağlık bilimleri insanların uzun yıllar çalışabilmesine olanak sağlamaktadır. Bir hukukçunun yılların getirdiği tecrübeyle daha verimli hale gelmesi gerçeğinden hareketle tecrübeli yüksek mahkeme yargıçlarından daha fazla faydalanabilmek amacıyla görev sürelerinin kendileri istemedikçe 68 yaşını bitirene kadar devam etmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmasını öneriyoruz. 17) Anayasa Mahkemesi’nin Oluşumu, Görev ve Yetkileri: Anayasa Mahkemesi kuruluş itibariyle Anayasa’da sekiz kişi olarak belirlenmiş Yüksek Mahkeme yargıcının beş tanesinden müteşekkil bir kurumdur. Diğer bir deyişle, Anayasa Mahkemesi diğer Yüksek Mahkeme olarak görev yapan Yargıtay Ceza, Yargıtay Hukuk ve Yüksek İdare Mahkemeleri üyelerinin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Bu haliyle sadece Anayasa Mahkemesi değil diğer tüm Yüksek Mahkemelerinin de kendisinden beklenen verimi vermesini beklemek olanaksızdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin oluşumu ile ilgili hükümlerin Yüksek Mahkeme yargıçlarının görevlerini layıkı ile yapılabilmesine olanak sağlanacak şekilde düzenlenmesini talep ediyoruz. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, bu haliyle, oluşturulmasını önermiş olduğumuz Anayasa Şikayeti müessesesini kurabilecek ve icra edebilecek bir yapıda değildir. Bu müessesenin hayata geçirilmesi sadece sayısal olarak Anayasa Mahkemesi yargıçlarının sayısını arttırmakla değil aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nde yargılama yapacak olan yargıçların Anayasa Şikayeti konusunda nitelikli bir eğitim ve öğretim sürecinden de geçmesi ile bağlantılıdır. Bu nedenle anayasal bir kurum olarak Bireysel Başvuru mekanizmasının kurulmasını önerirken bu kurumun etkin ve etkili bir şekilde çalıştırılabilmesi ile ilgili ön çalışmaların yapılmasının hayati bir önemi olduğunu düşünmekteyiz. 18) Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru(Anayasa Şikayeti): Anayasa’da düzenlenmiş bulunan temel hak ve özgürlüklerin devlet erkleri tarafından meydana getirilen ihlal ve bu ihlalin sonuçlarının anayasa yargısı, idari yargı ve adli yargı tarafından ortadan kaldırılmaması halinde başvurulacak bir hukuk mekanizması sağlanabilmesi amacıyla düzenlenmesi önerilmektedir. Bu hukuk mekanizmasının mevcut Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş ve işleyiş yapısında gerek nicelik olarak gerekse nitelik olarak etkin ve etkili bir şekilde çalışabileceğini söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla bu değişiklik önerisinin doğal bir sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş ve işleyişini düzenleyen anayasal hükümlerinde değiştirilmesi gereklidir. 19) Soyut Norm Denetimi(İptal Davası): Anayasada siyasal iktidarın yönetsel tasarruflarını anayasal sınırların içerisinde tutmak için belirli siyasi gruplarla, özellikle muhalefete, Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açma hakkı tanınmıştır. Günümüzde siyasal iktidarın sınırlanmasına yardımcı olabilmek için bu hak devletin denge mekanizmalarında önemli yer tutan Ombudsman, Başsavcı ve Belediyelere de tanınarak genişletilmesi eğilimi vardır. Yapılacak anayasa değişikliği ile mevcut siyasi organlara ilaveten Ombudsman, Başsavcı ve Belediyelere de iptal davası açma hakkının tanınmasını öneriyoruz. Ayrıca mevcut anayasada var olan Sendika ve Kurum Kuruluşlara tanınan dava açma hakkının önündeki sınırlandırmaların kaldırılmasını öneriyoruz. 20) Yüksek İdare Mahkemesi: İdare’nin yargı tarafından denetiminin daha etkili sağlanabilmesi için kaza idare mahkemelerinin kurulmasını ve Yüksek İdare Mahkemesi’nin istinaf mahkemesi olarak kurulmasını öneriyoruz. Kaza idare mahkemelerinin oluşturulması ile idarenin yargısal denetimi mevcut iki aşamalı sistemini korunmakla birlikte birinci aşama kazalarda tek yargıçtan müteşekkil mahkemelerde yapılacak yargılama olup ikinci aşama yüksek mahkeme yargıçlarından müteşekkil üç kişilik yüksek yargıç heyetinden oluşan mahkeme tarafından yapılacaktır. Bu şekilde idarenin yargısal denetimini daha hızlı bir şekilde sağlanacaktır. Bu konuya ilaveten görevsiz mahkemde dava açılması nedeniyle idare mahkemesinde dava süresinin kaçırılmasına yani idarenin yargısal denetiminin yapılmasına engel olan düzenlemenin değiştirilmesini öneriyoruz. 21) Askeri Yargı : Mevcut Anayasa askeri mahkemelere, belirli koşulların oluşması halinde, sivilleri yargılama görevi vermektedir. Bu düzenlemenin değiştirilerek askeri yargının görev alanından çıkartılarak sivillerin her şekilde sivil mahkemelerde yargılanmasını ve buna ilaveten askerlerin sadece görevlerine ilişkin suçları ile ilgili konularda askeri mahkemelerde yargılanmalarını öneriyoruz. 22) Siyasal Partilerin Mali Denetimi: Anayasaya göre siyasal partilerin mali denetimi Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmaktadır. Ancak, gerek kadro yetersizliğinden gerekse de bilgi eksikliğinden Anayasa Mahkemesi bu denetimleri fiilen yerine getirememektedir. Bu konuda eksiklik Sayıştay tarafından giderilebilir. Dolayısıyla siyasal partilerin mali denetiminin Sayıştay kurumu yardımıyla Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmasını öneriyoruz. 23) Yüksek Yönetim Denetçisi (Ombudsman): Devletin yetkili kurumlarının yönetimin meydana getirdiği bir takım ihlaller karşısında gerekli adımları atmasında yönlendirici bir görevi olan ombudsman kurumunun ülkemizde etkinliği ve etkisi son derece tartışmalıdır. İdarenin yargı dışı denetiminin sağlanması açısından çok önemli bir işlevi olan bu kurumun salt yönlendirici bir kurumdan daha etkin bir konuma getirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu nedenle Ombudsman raporlarında tespit edilmiş olan ihlallerin hiç giderilmemesi ve/veya kısa bir sürede giderilmemesi hallerinde Ombudsmanın şahsen dava açabilmesi sağlanmalıdır. Buna ilaveten çocuklar, engelliler, etnik kökene, cinsiyete dair ayrımcılık konularında özel ombudsmanlık oluşturulmasının tartışılmasını öneriyoruz. 24) Mal Bildirimi: Mal bildirimi kamu idaresinin şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleriyle yönetildiğinin toplum tarafından görülebilmesi için kamu görevlilerine anayasal yükümlülük olarak düzenlenmiş olan bir müessesedir. Mevcut düzenleme kamu görevlilerinin görevlerine girişte ve görev sırasında mal bildiriminde bulunmalarını düzenlemektedir. Bu uygulamaya ek olarak kamu görevlilerinin görevlerinin sona erdiği tarihte de mal bildiriminde bulunulması için yükümlülüklerinin genişletilmesini; mal bildirimi yükümlülüğü kapsamında bulunan yasama ve yürütme organlarının yanı sıra yargı organının da bu yükümlülüğünün anayasal kapsam içerisine alınması; ve son olarak mal bildirimi yükümlülüğünün yasama, yürütme ve yargı organı mensupları için mevcut yapıda olduğu gibi sadece belirli kurumlar bilgisine değil halka açık olarak, herkesin erişebileceği bir şekilde yapılabilmesini sağlayacak bir düzenleme öneriyoruz. 25) Kamu Görevlilerinin Siyasi Partilere Üye Olma Yasağı: Kamu görevlilerinin siyasi partilere üye olmasını yasaklayan düzenleme bireylerin siyasal yaşama katılımını engellemektedir. Mevcut düzenleme devlet hizmetlerinde tarafsızlık ilkesini sağlamak amacını gütmekteyse de bu amacını aşmakta ve kamu görevlilerinin siyasi yaşama sadece üyelik çerçevesinde kalacak olan sınırlı katılımını engellemektedir. Bu gerçeklerden hareketle kamu görevlilerinin siyasi partilere üye olma yasağının kaldırılmasını ancak bu üyeliğin kamu hizmetlerine gölge düşürme ihtimalini engellemek amacıyla partilerin yönetim kadrolarında yer almayacak şekilde sınırlı olarak icra edilebileceği bir düzenleme yöneriyoruz. 26) Geçici 10. Madde(Savunma ve İşbirliği): Geçici 10. Madde uluslararası barışı tehdit eden bir sorun haline gelen Kıbrıs Uyuşmazlığından dolayı Kıbrıs’ta bulunan Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı K.T.B.K.’nin adadaki mevcudiyetinin yasal dayanağını oluşturmak üzere düzenlenmiştir. Böyle bir amaç düşünülmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti ordusunun Anayasa’da tek taraflı bir şekilde belirtilmesi amaçlandığı gibi savunma işbirliğinde karşılıklı bir ilişki doğurmayacaktır. Aksine tek taraflı bir anayasal düzenleme amaçlanan ilişkiyi sağlamamakla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne hiçbir yükümlülük de vermemektedir. Bu sebeplerden ötürü ülkede bulunacak askeri kuvvetlerin hak ve sorumlulukları ile KKTC makalamlarının bu kuvvetlerin faaliyetlerine dair sahip olacağı yetkilerin (yasama, yürütme ve yargı) iki ülke arasında aktedilecek Kuvvetler Antlaşması-Status of Forces- benzeri antlaşmalarda yer alacak hükümlere benzer hükümler içerecek bir savunma işbirliği antlaşması ile düzenlenmesini ve geçici 10. maddenin Anayasadan çıkartılmasını öneriyoruz 27) Ölüm Cezası: Anayasa içerisinde çeşitli maddelere içerisinde serpiştirilmiş bulunan (md.15, md.16/3, md.78, md.84 ve geçici md.13) ölüm cezasına dair ibarelerin kaldırılması ve ölüm cezasının yasaklanmasına ilişkin bir düzenlemenin değiştirilecek olan Anayasa’ya ilave edilmesini öneriyoruz. 28) Kültürel Kimliklerin Korunması ve Azınlık Hakları: Ülkemizde çeşitli kültürel kimliklere sahip (Ermeni, Maronit vs.) azınlıklar bulunmaktadır. Mevcut anayasa içerisinde azınlık grupların kültürel kimliklerini ifade etme, koruma, geliştirme ve yayma hakkını güvence altına alan bir düzenleme yoktur. Dolayısıyla kültürel kimliklere sahip azınlık haklarının anayasal güvence altına alan bir düzenleme yapılmasını öneriyoruz. 29) Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar: Yayın Yüksek Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Kurumu, Rekabet Kurulu gibi ülkemizde faaliyet gösteren ancak anayasal güvenceye sahip olmayan icra ettikleri alanlarda düzenleme yapmak, piyasa aktörlerinin piyasa kurallarına uygun faaliyette bulunup bulunmadığını kontrol etmek, uygun olmayan bir durum varsa yaptırımlar uygulamak, uyuşmazlıkların çözümünde hakemlik yapmak, araştırma, geliştirme ve danışmanlık hizmetleri sunmak şeklinde faaliyet gösteren Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların, özerklik ve bağımsızlık niteliklerini vurgulayacak şekilde Anayasa içerisinde tanımlanmasını öneriyoruz.