Kıbrıs Türk tarafı kararı ‘mevcut durumla çelişki arz eden’ ve ‘AB çalışmalarını zora sokacak bir karar’ olarak yorumlarken, Kıbrıs Rum tarafının ise üye bir devletin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprağına tabi olmasına karşın, ana konusu aday ülkelerin üyelik prosedürleri olan Genişleme Müdürlüğü tarafından yönetiliyor olmasının bir anomali oluğunu ve bu kararla bunun düzeltmesini olumlu bulduğuna dikkat çeken Özyiğit, burada önemli olanın her iki tarafa olumsuz yansıyacak, ileride sıkıntı yaratacak bir durumun oluşmaması olduğunu, bu nedenle tarafların ortaya koyduğu hassasiyetlere özen gösterilmesi gerektiğini kaydetti.
Kararın, olaya teknik yönden bakıldığı zaman idari bir yanlışı düzeltir içerikte olduğunu belirten Özyiğit, ancak, alınan kararın Kıbrıslı Türklerle kurulan doğrudan teması etkilememesi gerektiğini kaydetti. Kararların bir tarafı memnun ederken, diğer tarafı olumsuz etkilememesi gerektiğini, özellikle AB’nin buna çok dikkat etmesi gerektiğini kaydeden Özyiğit, “Kararlar çözüme katkı sağlar nitelikte olmalı. Alınan son karar da umarız işleyişte bu yönde olur” dedi.
Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir iç meselesi olmadığını, Kıbrıs Sorunu’nun ise 1964’ten beri tam 50 yıldır BM çatısı altında görüşülen ve çözüm arayışları sürdürülen bir sorun olduğunu anımsatan Özyiğit, Kıbrıslı Türklerin 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki eşit ortağından biri olduğunun unutulmaması gerektiğini kaydetti. 10 yıl önce yapılan referandumda, Annan Planına Kıbrıslı Türklerin ‘Evet’, Kıbrıslı Rumların ise ‘Hayır’ demesine rağmen, daha önceden yapılan hatalar nedeniyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olduğunu, ancak sorun çözülemediği için AB Muktesebatı’nın Kıbrıs’ın Kuzey’inde uygulamaya konmadığını belirten Özyiğit, buna rağmen AB Merkezi ile Kıbrıslı Türkler arasında projeler bağlamında bir bağ oluşturulduğunu ifade etti.
Gelinen aşamada alınan son kararla Kıbrıslı Türklerin AB tarafından gözden çıkarılıp bir kenara mı itiliyor yönünde endişelerin dillendirildiğini kaydeden Özyiğit, böylesi bir olayın büyük bir tehlike içerdiğini kaydetti ve “Başta Kıbrıslı Rumlar olmak üzere AB yetkilileri bilmelidir ki, böylesi bir yaklaşım bölünmüşlüğü kalıcılaştırır” uyarısında bulundu.
Özyiğit, Kıbrıslı Türkler’in, AB’ye tam üye bir devletin parçası ve bireysel anlamda birer AB vatandaşı olarak, AB’nin kendilerini daha fazla sahiplenmesini ve sorunun çözümüne katkı koyarak toplumsal düzeyde AB içine dahil olmalarını sağlaması beklentisi içinde olduklarını söyledi.
“Katı tutumdan vazgeçilmeli”
TDP Genel Başkanı Cemal Özyiğit, açıklamasında ayrıca Kıbrıs Sorunu’nda gelinen son aşama ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu ve Kıbrıs Sorunu’nun çözüme ulaşması için tarafların içinde bulundukları katı tutumlardan vazgeçmelerinin şart olduğunu vurguladı.
Tarafların bugüne kadar izledikleri tutumları ile çözüme ulaşmaktan çok, ‘çözümsüzlüğün faturası bize çıkmasın’ gayreti içinde olduklarına dikkat çeken Özyiğit, “Esas amaç ve niyet çözüme ulaşmak olmalıdır. Her iki taraf da çözümsüz geçen günlerin tüm Kıbrıslıların aleyhine olduğunun farkına vararak, üzerlerine düşen sorumlulukla hareket ederek, adil ve kalıcı çözümü sağlamanın yollarını bulmalıdırlar. Sorumlulukları da bunu gerektirmektedir” dedi.
Çözümün şeklinin 11 Şubat tarihinde imzalanan ortak metinde belirtildiği gibi, iki toplumlu iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon olduğunu, ancak, buna rağmen Derviş Eroğlu’nun konfederasyonu, Nikos Anastasiades’in ise Üniter Devleti federasyon diye satmaya çalıştığını kaydeden Özyiğit, müzakerelerde somut ilerleme olmamasının ana etkenlerden birinin de bu olduğunu belirtti ve her iki lideri attıkları imzaya sahip çıkmaya davet etti.
“Karşılıklı suçlamalar zarar veriyor”
Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ertuğ’un karşılıklı suçlamalarının da çözüme katkı sağlamayan eski tip politikalar olduğunu belirten Özyiğit, “Taraflar birbirlerini suçlamak için harcadıkları zamanı, çözüme ulaşmak için harcasalardı, süreç bugün çok daha ilerde olabilirdi” ifadelerini kullandı.
“Eide’nin gelişi olumlu”
Özyiğit, Norveçli diplomat Espen Eide’nin BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı olarak atanmasının önemli ve olumlu olduğunu, ancak, sürecin çözümle taçlanması için esas görevin Kıbrıslılarda olduğunu vurguladı.
Eide’nin Avrupa Birliği (AB) Hukukunu iyi bilmesinin önemli bir avantaj olduğunu dile getiren Özyiğit, “Çözümle birlikte Kıbrıs’ta kurulacak yeni yapı AB hukukunun içine dahil olacağına göre, Eide bu konuda önemli katkılarda bulunabilir” dedi.
Eide’nin adaya gelişiyle birlikte hızlı bir şekilde temaslarına başladığını, liderlerle, ardından da müzakerecilerle görüştüğünü, 16 Eylül’deki yemeğin ardından da 17 Eylül’de görüşmelerin yeniden başlayacağını anımsatan Özyiğit, “Görüşmelerin tekrardan başlayacak olması önemli olmakla birlikte, esas olan içerik ve ilerleme sağlanmasıdır. Yapılması gereken uzlaşılan konuların tekrardan konuşulması değil, uzlaşılamayan konuların ele alınarak ilerlemenin yollarının bulunmasıdır” dedi.