Türkiye'nin yeni AB stratejisi, Türkiye-ABilişkilerinin geleceğine yön verecek ve daha sağlam temeller üzerinde ilerlemesini sağlayacak.
Türkiye'nin yarım yüzyılı aşkın süredir devam eden ABsürecinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın deyişiyle, "Cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi" olduğunun belirtildiği belgede, "62. hükümet programında da vurgulandığı üzere, AB sürecine ve bu süreçte yaşanan değişime ve dönüşüme inanan hükümetimiz, tam üyelik yolunda kararlı ve istikrarlı politikasını sürdürecektir" denildi.
Bu hedef doğrultusunda, somut adımları ve yoğun bir etkileşim ağını temel alan bir AB stratejisinin hayata geçirilmesinin elzem olduğunun kaydedildiği belgede, "Türkiye, katılım müzakerelerinde yaşanan sorunlara rağmen AB için önemli bir stratejik ortak olmaya devam etmektedir. Bunun yanı sıra uluslararası ilişkilerin dokusunda ve bölgemizde yaşanan hızlı değişim, Türkiye-ABilişkilerinin stratejik önemini her iki taraf için de artırmaktadır" ifadeleri kullanıldı.
Belgede, Türkiye'nin üç önemli sac ayağında yükselen bir restorasyon döneminden geçtiğine dikkat çekilerek, "Güçlü Türkiye, güçlü AB temelinde yükselen Avrupa projesi inancımızla örtüşen böyle bir süreçte Türkiye, kat ettiği mesafeyi daha da ileri götürecek ve nihai hedefimiz doğrultusunda adımlarını kararlılıkla sürdürecektir" denildi.
Türkiye'nin AB politikasının temel dinamiklerini demokrasi ve insan haklarının güçlenmesi, serbest piyasa ekonomisinin kurumsallaşması ile çağdaş yaşam standartlarının her alanda kökleşmesinin oluşturduğunun altı çizilen belgede, şu ifadelere yer verildi:
"AB müktesebatı çerçevesinde yapılan siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar bir taraftan Türkiye'yi köklü bir biçimde değiştirmekte, öte yandan Türkiye'nin hem bölgesinde, hem de uluslararası sistemde çok daha güçlü bir ülke olmasını sağlamaktadır. AB ile yürüttüğü katılım müzakereleri Türkiye'yi bölgesindeki diğer ülkelerden farklı kılmaktadır. AB'ye üyelik sürecinde demokratikleşme ve insan haklarının gelişimi açısından önemli kazanımlar elde eden ülkemiz, hak ve özgürlükleri referans alarak 'vatandaş odaklı' bir anlayış geliştirmiştir. Dolayısıyla AB süreci, Türkiye'nin hem iç hem de dış politika vizyonunun en temel dinamiklerinden biridir."
Üç ayaklı yaklaşım
AB stratejisinin üç ana bölümünü, "Siyasi Reform Süreci", "Katılım Sürecinde Sosyo-Ekonomik Dönüşüm" ve "AB İletişim Stratejisi" oluşturuyor.
Temel olarak, reform sürecine hız katarak her alanda AB standartlarına ulaşmayı, müzakere başlıklarında atılacak öncelikli adımları belirlemeyi ve bölgesel ve küresel sınamalar karşısında Avrupa mimarisinin inşasında Türkiye-AB birlikteliğinin anlamını ve potansiyelini gözler önüne serecek güçlü bir iletişimi öne çıkarmayı hedefleyen stratejinin, kasımda yayımlanacak "AB'ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı" ve "Avrupa Birliği İletişim Stratejisi" ile operasyonel hale gelmesi hedefleniyor.
İki aşamada hayata geçirilecek "AB'ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı", birinci aşamada 2015'e kadar olan dönemi, ikinci aşamada ise 2015-2019 dönemini kapsayacak. Planın, AB'ye uyum çalışmalarında güncel bir yol haritası olması ve Türkiye'nin farklı alanlardaki önceliklerini belirlemesini sağlaması öngörülüyor.
"Son 12 yılda hukuk devleti, demokratikleşme, insan hakları, sivilleşme, özgürlük ve güvenlik alanlarında gerçekleştirilen reformları daha ileri seviyeye taşıyarak, elde edilen kazanımları sağlam ve kalıcı hale getirmenin" gelecek dönemde siyasi reform sürecinin temelini teşkil edeceğinin belirtildiği AB Stratejisi'nde, "Siyasi reform süreci, Türkiye'nin çoğulcu, özgürlükçü ve katılımcı demokrasi hedefi çerçevesinde, uluslararası normları, zamanın ruhunu, dönemin ihtiyaçlarını ve toplumsal talepleri referans kabul ederek hız kesmeden devam edecektir" denildi.
Vesayetçi anlayışın izleri silinecek
Sürecin öncelikli hedefinin, "vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak ve bu hak ve özgürlüklerin tüm vatandaşlar tarafından hiçbir ayrım gözetilmeksizin kullanılmasını kısıtlayan engelleri ortadan kaldırmak olacağının" vurgulandığı belgede, "12 Eylül darbesi döneminin izlerini taşıyan tüm mevzuat, yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde yeniden gözden geçirilecektir" ifadelerine yer verildi.
Belgede, "Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu açılımlara imkan sağlayacak yeni anayasa çalışması, siyasetin alanını genişleterek vesayetçi anlayışın tüm izlerini silecek ve böylece ileri demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve kısaca Yeni Türkiye'nin inşası önünde engel teşkil eden, anayasadan kaynaklanan yapısal sorunlar giderilmiş olacaktır" vurgusu yer aldı.
Yeni strateji bağlamında, siyasi alandaki reformlar gerçekleştirilirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ve AB müktesebatının da dikkate alınmasına devam edilmesi hedefleniyor.
Demokratikleşme paketi çerçevesinde atılan adımların daha da geniş boyutlara taşınacağının belirtildiği belgede, "Önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek bu siyasi reformlar aracılığıyla, demokrasinin tabanı genişleyecek ve Yeni Türkiye'nin inşasında her bir vatandaşımız özgüven içerisinde kendisini daha yetkili, sorumlu ve söz sahibi hissedecektir" denildi.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecinin her bir vatandaşın bugününü ve yarınını temelden etkileyen sosyo-ekonomik bir dönüşüm projesi olduğunun kaydedildiği AB Stratejisi'nde, şu ifadelere yer verildi:
"Ülkemizde yaşanan muazzam dönüşümün sürdürülebilir olması ve köklü bir şekilde yerleşmesi bakımından kuralların ve mevzuatın uygulanması ile zihinsel bir dönüşümün buna eşlik etmesi büyük önem arz etmektedir. Son dönemde ülkemizde yaşanan iş kazaları, AB müktesebatına uyum çalışmalarında uygulamanın, denetimin ve zihniyetin ne denli önemli olduğunu gözler önüne sermiştir."
Katılım müzakerelerinde şu ana kadar 14 faslın müzakerelere açıldığının, bu başlıklardan bir tanesinin geçici olarak kapatıldığının, 17 faslın ise AB Konseyi veya bazı üye ülkelerin siyasi nitelikli engellemeleri nedeniyle bloke edilmiş durumda olduğunun hatırlatıldığı belgede, "Türkiye fasılların açılıp açılmadığına, askıya alındığına veya bloke edildiğine bakılmaksızın AB müktesebatına uyum çalışmalarına tüm fasıllarda kararlı bir biçimde devam etmektedir. Son 12 yılda AB'ye uyum amacıyla 326 birincil, 1730 ikincil mevzuat çıkarılmıştır" denildi.
Türkiye'nin katılım sürecinin sonunda AB'ye üyeliğinin, hem AB hem de Türk halklarının vereceği karara bağlı olacağının altının çizildiği AB Stratejisi'nde, "Bu nedenle Türkiye'nin çehresini değiştiren siyasi ve sosyo-ekonomik reformları iletişim çalışmalarıyla destekleyerek, gerçekleştirilen reformların toplum tarafından içselleştirilmesini sağlamak ve AB ülkelerinde Türkiye'ye ilişkin algı ile olgunun örtüşmesini temin etmek büyük önem taşımaktadır" ifadeleri kullanıldı.
İki boyutlu iletişim
İletişim stratejisinin yurt içi ve yurt dışı olarak iki boyutla uygulanması söz konusu olacak. Yurt içi iletişim boyutunda, "katılım sürecinde gerçekleştirilen reformların toplum tarafından benimsenmesi ve hayata geçirilmesi için her kesiminin sürece destek vermesi ve AB sürecinin halkın yaşam standartlarını yükseltecek bir çağdaşlaşma projesi olduğu algısının yerleşmesi"sağlanacak.
Yurt dışı iletişim boyutunda ise "AB kamuoyunda Türkiye algısının sağlıklı bir şekilde oluşması için Türkiye'ye ilişkin doğru resme bakılabilmesini kolaylaştırma, karşılıklı güveni ve samimiyeti tesis etme, Türkiye'ye ilişkin olgu ile algının örtüşmesini sağlama ve AB sürecindeki kararlılığı ve özgüveni ön plana çıkarma" adımları atılacak.
Strateji kapsamında, AB kamuoyunun çeşitli kesimlerine ulaşılırken yerli, yabancı STK'lar, üniversiteler, iş örgütleri gibi sivil unsurları ön plana çıkaran faaliyetlerin tercih edilmesi kararlaştırıldı.
Avrupa Projesi'nin "gönüllü irade temelinde yükselen, vizyon ile pragmatizmi birleştiren, birlikte yaşama ve birlikte çalışma iradesini pekiştiren bir zeminde güç kazanacağının"belirtildiği belgede, şöyle denildi:
"Cumhurbaşkanımız 2014 yılını AB yılı ilan etmiş, 62. hükümet AB sürecindeki kararlılığın altını çizmiştir. Ancak, AB'ye katılım süreci toplumsal yaşamın her alanını ilgilendirdiğinden AB meselesi esas itibariyle devletin değil toplumun, sivil toplumun meselesidir. Dolayısıyla, Türkiye'nin katılım süreci ancak milletimizin katılımı ve katkısı ile tamamlanacaktır. Bu strateji de tüm kamu kurumlarımızın yanı sıra sivil toplum, iş dünyası, üniversiteler ve diğer paydaşların benimsediği ölçüde hedeflerine ulaşacaktır."