HUDER Genel Başkanı Hüseyin Kaya merhum Necmettin Erbakan'ın hayatını kaybettiği gün yaşadıklarını kaleme aldı. Kaya, yazısında o gün yaşananlardan, referandum sürecinde Saadet Partisi'nin konumuna kadar bir çok konuda fikirlerini beyan etti.
İşte Hüseyin Kaya'nın o yazısı;
ERBAKAN'DAN SONRA
Rahmetle bir kez daha anıyoruz.
Buyrun o zaman “El Fatiha”
Hocam rahmetli olduğu gün dostum İbrahim Gül ile Barolar Birliği'nin Balgat'taki tesislerinde kahvaltı yapıyorduk. Haberi alır almaz kahvaltıyı yarım bırakıp hastaneye koştuk. Engel olamadığım gözyaşlarım bir duruyor sonra tekrar devam ediyordu.
Biz "Ana-baba günüdür" diye düşünürken bir elin parmaklarını geçemeyen, geçmeyen sadık Milli Görüşçüler'den başka kimse yoktu.
Hocamızın odasına kadar çıktık. Kur’an ve bir kaç kişsel eşyası ve bir de teyemmüm ettiği tuğladan başka bir şey yoktu. Ben de hatıra olsun diye yatağındaki son örtüsünü aldım. "Diğerleri mirasçılarınındır" diye daha özel bir şeye dokunmadık.
Hocamızı ambulansa bindirip kendi arabamızla doğrudan Balgat'taki evine geçtik. Bu arada Münir hocamızı da yanımızda götürmüştük. Hocamız Kur’an tilaveti ve duadan sonra “Erbakan Hocamız esas vefat ettikten sonra büyüyecek, anlaşılacak.” dedi.
Ankara'ya geldiğimiz 1988 yılından itibaren her vesile ile hocamızın yanında olduk. Derslerinde bulunduk. Refah Partisi Genel Merkezi bizim ikinci evimizdi. İftarlarda karnımızı kalan zamanlarda ruhumuzu ve gençliğimizi doyurduk.
Elhamdulillah.
Geçen zaman ve dünyada olup bitenler Sayın Erbakan’ı haklı çıkardı.
Muhalifleri, engel çıkaranları, hakaret edenleri ve kim varsa hep bir ağızdan “Erbakan Hoca haklıymış.” diyor.
Kendisi Türk ve dünya siyasetine damgasını vurmuş yiğit bir Müslümandı öyle yaşadı ve öyle vefat etti.
Dün Hocamızın anma günü toplantısı üzerine yeniden tartışmalar başladı.
Özellikle toplantıya katılanların farklılığı ve Saadet Partisi'nin referandumdaki tutumu bu tartışmayı alevlendiren hususlardan.
Neyin ne olduğu bilinmeden yapılan değerlendirmeler ve yapılan tartışmaların hayra alamet olmadığını düşünüyorum.
Biliyorusunuz Hocamızın sadece kendisi değil, talebeleri de Türk ve dünya siyasetine damgasını vurmuşlardır.
Talebe demişken; siyasetin en başından talebesi olan başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmektedir. Talebe anlamında belki Bülent Arınç da bu sıfatı tam olarak hak edenlerdendir.
Sayın Gül, Şener vb. işe sonraları dahil olmuşlardır. Akademik anlamda yüksek lisans yapmışlardır diyebiliriz. İşin mutfağından değillerdir yani.
28 Şubat’ın dağıttığı Milli Görüş, Saadet ve Ak Parti olarak ikiye ayrıldı. Ve sonra Ak Parti'nin siyasi gücü Saadeti yine ikiye böldü. Has Parti ortaya çıktı. Sonra Has Parti'yi Ak Parti yuttu. Bütün bunlara rağmen Saadet Partisi küçülerek de olsa var olmaya devam etti.
KONULAR ÇOK FAZLA ÖZETLE GEÇMEK ZORUNDAYIZ
Ak Parti lafzen Milli Görüşçü olmadığını söylese de teşkilatın motor gücü Refah'tan geçenler oldu. Ak Parti bir yönüyle 28 Şubat dayatmasına karşı yeni bir anlayış ortaya koydu. Bu siyasi bir huruc hareketiydi. Ve yine Sayın Erdoğan “Milli Görüş gömleği”ni çıkardım dediyse de huruç hareketi için Milli Görüş zırhını çıplak bedenine geçirmiş bir liderdi.
“One minute”, "Dünya beşten büyüktür" gibi manifestolar bu duygunun yaşadığının işaretleriydi.
Milli Görüş'ün bölünmesi ve vesayetle mücadele zorunluluğu, yetişmiş eleman gerekliliğiyle birleşince FETÖ yapılanmasının su yüzüne çıkıp devlet yetkilerini tahkim ve siyasetide manipüle etmesi sonucunu ortaya çıkardı.
HADİSE SON OLARAK 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE KADAR VARDI
Has Parti olayında da bu yapılanmanın etkisi olduğu yazılacaktır. Baştan beri Erbakan Hoca'ya karşı olumsuz olan FETÖ yapılanması sürekli gereğini yerine getirmiştir. Kanaatim 28 Şubat sürecindeki etkisi daha büyüktür.
Siyaseti alabildiğince kullanan bu yapı zora kalınca Saadet üzerinden Sayın Kamalak döneminde kendisine destek bulmak istedi. Saadet bu algıyı yıkmak ve silkinmek için yakın zamanda Sayın Temel Karamollaoğlu’nu genel başkanlığa getirdiği bir kongre yaptı.
Ve işte Temel Bey referandumda "hayır" oyu vereceklerini açıkladı. Bu durum Ak Parti çevrelerinde şaşkınlık yarattı. Saadet'e karşı ciddi bir sosyal medya taarruzu başladı. İlkeler bazında Saadet'in kimlerle birlikte hareket ettiğinden başlayan sayısız nedenler orataya konuldu.
Dünki anma toplantısında Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Metin Feyzioğlu yer alınca işin boyutu tamamen değişti. 'Hoca’nın ruhunu sızlattılar’a varan eleştiriler geldi.
Şimdi sayarım yüz tane isim; “Milletin tasvibini ve sevgisini almış Milli Görüşçü neden Ak Parti'de yok.” dersiniz?
Yine sayarım yüz kişi “Bunların Ak Parti'de ne işi var.” dersiniz.
Hatta Has Parti'de yer alıp da şu an belirsizlik yaşayan bir siyasi değerimiz ne alemde acaba.
Bildiğim kadarıyla Saadet Partisi'nde Cumhurbaşkanımıza en yakın kişi görüşen Sayın Karamollaoğludur. Neden böyle bir tavır alınmıştır net bilmiyorum. Asıltürk etkisi önemlidir tabii.
Bir de Ak Parti işlerin iyi gittiği dönemlerde Milli Görüş'ü (Saadeti) görmezlikten geldi. Motor güç maalesef paralel yapılar, makara kukara yapan yiğitler oldu. Akmayan kokmayan yerinden olmaktan korkanlar doldu.
Şimdi tahminim şudur. Saadet'in şuurlu ve vefakar müntesipleri Sayın Hocamızında istemiş olduğu Başkanlık (Saldırıları göğüsleyecek ve atılım yapacak) modeli destekleyeceklerdir.
Lakin MHP gibi Saadet de ilgilenilmek, hatırı sorulmak ve aktif olmayı hak etmiştir. Son seçimde ittifak görüşmeleri ile başlayan süreç, farklı ve sahici bir boyutta sürdürülmelidir. Sonuç alınır.
HOCAMIZIN RUHUNA BİR KEZ DAHA
El Fatiha.