Ya nasip! Yoksa demokrasi mi?
Toplumun kendi halini düzeltmesi kavramı bizim için ehemmiyetli sonuçları ihtiva eder.
"Nasıl iseniz, öylece de yönetilirsiniz" şeklindeki ilke toplumun kendisi ile ilgili bir dönüşümün gerekliliğini içerir.
Bazen uzun bir süreci, bazen bir anda olup biten kıyamı veya devrimi öngörür halkın kendi halini değiştirmesi.
En sağlıklı örnekleri Peygamberlerin kavimlerini şerden hayra çağırması ile olmuştur.
Bu çağrıya kulak vermeyen kavimlerin hikayeleriyle doludur tarih.
Gerçek bütün yalınlığıyla açık olan kitapta (Kur'an'da) bizzat Allah’ın sözü olarak bize anlatılır.
Vahiy insanın, evrenin ve ikisi arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğinin yollarını belirler.
Tüm zamanları ve mekanları zamandan ve mekandan münezzeh bir hakikatle düzenler.
Fesadın bozgunculuğun ve azmanın ilacını sunar insanoğluna...
Benliğin kışkırtıcılığı ve yeryüzünü yaşanmaz kılmaya yönelik potansiyeline çeki düzen verir.
Son birkaç yüzyılda insanoğlunun kısmen hakikatten, kismen kendi yaşadıklarından elde ettiği tecrübeyle, azgın insandan korunmanın yolu olarak ortaya koymaya çalıştığı bir demokrasi var.
Hakikatin tahrif edilmesinden sonraki insanlığın trajedisine bakarsanız göreceli bir iyiliğin adı sanırsınız demokrasiyi...
Milyonlarca insana zülüm uygulayan kendini kırıp geçiren bir Batı tarihinin bu vahşet ve zülümden kurtulmak için ortaya koyduğu bir çıkış olarak görebiliriz belki de...
Beşerin ürettiği hangi yönetim tarzı insanlığa bir mutluluk bir huzur sunabildi ki?
Bizzat çıkış yerinden ciddi eleştiri ve değerlendirmelerin olduğu bir gerçekliği barındırıyor artık demokrasi.
“Demokrasi Çıkmazı”, "Demokrasi Tuzağı” gibi eserler yazılmış.
"Bu konuyu ehil olanlar mutlaka çalışma konusu yapmalılar. İlim sahipleri ufkumuzu ve yolumuzu açmalılar" diyerek gündemin henüz sıcaklığı sona ermemiş belediye başkanlarının görevden alınmaları veya istifa etmeleri konusundaki düşüncelerimizi ifade edelim.
Seçilmiş insanları seçenlerin (milletin) iradesi olmadan mı görevden alıyorlar veya istifa ettiriyorlar?
Eleştirilerin en önemlisi bu...
Ve devamla şu an yerel yönetimlerde %40 civarında milletin seçemediği insanlar görevlendiriliyor.
Evet bu sistemin genel ilkleriyle uyumlu olmayan bir sonuç kabul ettik.
Şimdi bakınız istifa eden (görevden alınan) belediye başkanlarının hangisini biz toplum olarak belirledik. Hiçbirisini biz belirlemedik.
Demokratik parlementer sistemin vazgeçilmez olan kurumu, Anayasaya ve yasalara göre, adaylar değil siyasi partilerdir. Siyasi partiler milletin karşısına adaylar çıkarır; seçeriz veya seçmeyiz.
Şimdi istifa edenlerin hangisi "Ben seçimi salt kendi insiyatifimle kazandım" diyebilir. Ya da seçimlere şimdi görevlendirilen insanlarla gidilmiş olsaydı sonuçlar farklı mı olacaktı?
Büyük oranda kanaatim görevlendirilenlerin hepsi görevden alınanlar kadar oy alarak seçilmiş olurlardı. Hatta mevcut profillere baktığımızda gidenlerden daha çok oy alacak durumda olanlar var içlerinde...
Şimdi bu görevden alınanlar aday olma sürecinde kimin veya kimlerin kapısında el pençe divan durmuşlardır, ”Beni aday yapınız" diye yalvarmışlardır. Hatırlasınlar ağlamasınlar. Üzülmesinler.
Gerçek olan; kim verdiyse o alır. Aksi olsaydı seçen toplum başkanlarına sahip çıkacak bir performans gösterirdi.
Yani sonuç “sorun yok” diyebiliriz.
İşin bir başka boyutu daha var. Milletvekili olsun, belediye başkanı olsun kısaca seçilenlerin tamamına yakını demokratik bir başarılarının sonucu olarak var olmuyorlar bizim sistemde...
Lider, bir ekip oluşturuyor ve işleyişine ve planına uygun tercihlerde bulunuyor.
Yani hepimizin bildiği "Ya Nasip" kavramı içinde olaylar gerçekleşiyor.
Şimdi İstanbul, Bursa ve Ankara Belediyesinde görevlendirilen başkanların hiç birisi geldikleri görevler konusunda demokratik bir kazanım sonundan bahsedemezler bildiğim ve tanıdığım kadarıyla etmezler de...
Varlıklarını bir siyasi organizasyon (ekip) ve lider üzerinden sağlayanların demokratik bir trajedi üzerinden salınmaları "Ya Nasip" gerçekliği açısından komediye dönüşmektedir.
Kendi gerçekliği üzerinden yolunu tayin etme konusunda zorlukları veya hakikati görmede gafleti olan bir millet olduğumuzdan çok daha ağlanacak halimize güleriz.
Biraz gülelim o zaman bu konular üzerinden.
Şimdi Kadir abi kendisine kalsa hayalinden bile geçiremeyeceği İstanbul gibi bir dünya şehrinde bilmem kaç dönem başkanlık yaptı. Kendisine sorsan “Bu benim yapıp ettiklerimin karşılığıdır” derdi.
Bir de gidişiyle, gitmesini çoktan hak etmiş adam böyle bizde bir üzüntüyede sebep olmayı başarmadı mı? Yanarım da ona yanarım. Gerçekten kadir olan sen değilmişsin Kadir abi.
Seni var kılan o zaman iyiydi de, şimdi üzmüş mü oldu seni... Bence kaybetmek gibi daha kötü bir sondan seni kurtarmış oldu. Kadir abinin yerinde gözü olanlarında hevesleri kursaklarında kaldı. Hiç haberi olmayan ve aklından geçmeyen birine Mevlüt Uysal'a nasip oldu. Uysallığın getirisi olsa gerek.
Kanaatim Mevlüt bey yerel seçimde de aday olur öyle bir duruşu var sanki.
Ankara canım angara. Seni yönetmek ister her bahtı kara...
Biz Sincan'da yetiştik gardaş. Bekir abi için seçim çalışması yaptık, öğrenciydik. Ve avukat olduk dosyasına da baktık. Sincan'ın 28 Şubat'ta mağdurluğu bugün Büyükşehir Belediye Başkanlığı olarak onarılmış oldu.
Şimdi bazı Nasip olanları planlasan yapamazsın. Belki de Bekir Yıldız başkan hak yerini bulacak tamamlanmayan görevine devam edecek. Hak bunu söyler. Mustafa Tuna başkan da önümüzdeki seçimde aday gösterilir. Siyasetten çok anlamadığı için millet daha çok oy verecektir göreceksiniz.
Ankara için içinden heves eden dostlarımıza bulunduğunuz yer sizin için zaten büyük bir Nasip. Kederlenipte kaybedeceklerden olmayın.
Bursa Belediye Başkanı ile Sayın Cumhurbaşkanımız asker arkadaşıymış. Onların iç işlerine karışmamak lazım. Bir çay sohbeti ile kırgınlık yerini sevince bırakacağından eminim.
Ne demişler; bu dünya Süleyman’a bile kalmamış.
Medinetül Fazıla'dan bu saatte bütün okuyucuya selamlar ve dualar.
“Türkiye güçlü olmalı evlat” hissiyle Allah Resülünden manevi talimatı selamlarla iletiyorum.