Başbakan Yardımcısı Şimşek'ten Önemli Açıklamalar

26 Mart 2018 Pazartesi  13:23

TRT Haber'de özel röportaj konuğu olan Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç'un gündeme dair sorularını cevapladı. Başbakan Yardımcısı Şimşek'in açıklamalarından satır başları şöyle:

G20 Bakanlar Toplantısı

Arjantin'den doğrudan doğruya Bursa Uludağ Ekonomi zirvesine gittim. G20'de biz küresel ekonomiyi değerlendirdik. Küresel ekonominin kısa vadede iyi gittiğini, orta ve uzun vadede dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu bazı sorunlar olduğundan bahsettim orada. O sorunlardan en önemlisi de, dünyada aşırı borçluluk olduğunu ifade ettim. Küresel ekonomi kısa vadede ekonomi iyi fakat bu nihai devam etmeyebilir. Biz her zaman şoklara karşı, strese karşı hazırlıklı olmalıyız. Benim maksadım Türkiye'ye özgü bir sorun geliyor buna hazırlanmalıyız değil. Dünya ekonomisini tartıştık. Dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu sorunlar var. Bu sorunları tabii ki küresel düzeyde yönetmek için G20 çabalıyor. Türkiye olarak bünyemizi nasıl daha sağlam nasıl tutarız, şoklara karşı nasıl daha dayanıklı oluruz bunun çerçevesini çizdim. Genel çerçevede de özellikle sermaye piyasalarının gelişmesinin önemli olduğunu bundan sonraki dönemde borç yerine eğer mümkünse daha çok ortak alınmasını, halka açılmasını, sermaye piyasalalarına daha yoğun bir şekilde gidilmesini önerdim. Belli kesimler bunu cımbızlayarak sanki Türkiye'de bir sorun varmış gibi bunu sunmaya çalıştılar. Klasik zaten her zaman karşılaştığımız durumlar.

"Şoklara en iyi cevap zamanında yapılacak reformlar"

Türkiye son 10-15 yılda birçok badire atlattı. Türkiye 2003 yılında ABD Irak'a müdahale etti bizim piyasalarımız karıştı. Dış şoklar üzerinden gidelim; 2007-2008'de çok büyük bir küresel şok yaşandı. 2010-2012 döneminde Avrupa'da büyük bir borç krizi yaşandı. 2010 sonrası Arap Baharı sonrası Orta Doğu'da büyük bir kaos yaşandı. Bütün bunlar Türkiye için dış şok ve stresler. Rusya ile bir uçak krizi yaşadık. ABD ile Suriye ile ilgili ciddi fikir ayrılıklarımız var. Bütün bunlar, ister istemez bizim piyasalarımıza, fiyatlara, faizlere, kura yansıyor. Türkiye'nin bünyesi sağlam olmasa, Türkiye zamanında mali disiplini sağlamasa bu kadar dış şok bir de içeride yaşanmayan kalmadı. Hain darbe girişiminden, teröre kadar bütün bunları ele aldığımız zaman; Evet dönem dönem, dışarıdan veya içeriden bir takım şoklar yaşanabiliyor. Şoklara en iyi cevap zamanında yapılacak reformlardır. Bunu söylemek, Türkiye büyük bir sorunla karşı karşıya anlamına gelmez.

"Türkiye büyümede ve istihdamda çok başarılı"

Türkiye'nin çok iyi giden ekonomide tarafları var. Kırılgan, sıkıntılı tarafları da var. Türkiye büyümede çok başarılı, istihdam oluşturmada çok başarılı. Türkiye geçtiğimiz yıl 1 milyon 600 binden fazla vatandaşımıza iş buldu. Avrupa'nın tamamı 512 milyon nüfuslu Avrupa Birliği 2 milyona yakın kişiye iş buldu. Geçen sene Türkiye G20 ülkeleri arasında Avrupa Birliği içerisinde önemli bütün önemli ülke grupları arasında en yüksek büyümeyi kaydetti. Reel ekonomi çok iyi gidiyor. Fakat kısmen enflasyon, o da kur şokları nedeniyle, kısmen cari açıkta sorunumuz var. Bu sorunları çözmek için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Benim Uludağ zirvesinde esas mesajım şu idi; Şu anda hava güneşli şu anda çatıyı tamir edelim ve olabilecek muhtemel ileride karşı karşıya kalabileceğimiz sorunlara karşı hazırlıklı olalım.

"Ticaret büyümenin motorudur"

Kısa vadede küresel büyüme iyi. Fakat orta uzun vadede ciddi riskler var. Nedir bu riskler? Bir, korumacılık yani ticaret savaşları. Ticaret büyümenin motorudur. Her ülke en iyi en rekabetçi olduğu ürünleri üretir. En iyi fiyata dışarı satmaya çalışır. Bu küresel refahı artırır. Siz kalkıp burayı gümrük vergileri ile yada tarife dışı uygulamalarla ticareti tıkamaya çalışırsanız. Küresel refahı aşağı çekersiniz bu birinci husus. Bu önemli bir risktir ve bu risk şu anda reeldir. ABD yönetimi bu riski fiilen şu anda neredeyse hayata geçiriyor. Bu önemli bir sorundur. İkinci olarak, dünya milli geliri 100 dalar ise toplam da 318 dolarlık borç var. Milli gelirin yüzde 318'i kadar borç var. Gelişmekte olan ülkelerde bu oran yüzde 211'dir. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 380'in üzerindedir. Bu oran Türkiye'de yüzde 141'dir. Yani Türkiye'de çok düşüktür. Buna rağmen faizler şu an çok düşük. Dünya ciddi bir borç yüküyle karşı karşıya. Faizler yükseldiği zaman, şu an yükseliyor. O zaman borçları idame etmek zorlaşır. Benim de mesajım buydu. Üçüncü olarak nüfus yaşlanıyor. Önümüzdeki 30 yıl içerisende dünya nüfusu toplam nüfus içerisinde 65 yaş üstü nüfus yani yaşlı nüfus iki kat artmış olacak. Yani yüzde 8'den yüzde 16'ya çıkacak. Bu yaşlanan nüfus tabiki ekonomiyi etkileyecek. Dünya öyle bir dönemi geride bırakıyoruz ki çok düşük faiz dönemi ona rağmen fazla yatırım yapılmıyor. Bu da verimliliği etkiliyor. Gelir dağılımında bozukluk var. Tüm bunlar orta ve uzun vadede önemli riskler. Dünya liderleri bir araya gelip, doğru bir şekilde doğru politikaları işbirliği içerisinde uygulamaya koyarsa dünya bu sorunları atlatır. Aksine şu anda ABD yönetiminin yaptığı gibi korumacılıkta bir takım piyasa mekanizmasını kurala dayalı küresel ticaret sistemini tıkamaya başlarsanız o zaman sorunlar büyür. Özü bu.

"Hazırlıklı olursak bu dönemi fırsata çevirebiliriz"

G20'de bir kaç husus daha konuşuldu. Mesela, şu anda ekonomik aktivitenin daha fazlası dijital faaliyet olarak karşımıza çıkıyor. Eskiden siz gazetelere, televizyonlara reklam verirdiniz. Şimdi Google, Facebook gibi oralarda reklam veriyorsunuz. Reklam oraya kayıyor. Örnek olarak söylüyorum fakat bu firmalar işte hangi ülkede faaliyet gösteriyorlarsa vergi vermiyorlar. Nereden kazanıyorlarsa vergi vermiyorlar. Gidiyorlar merkezimiz orası, ama o eski ekonomik modele göreydi. Eskiden çifte vergilendirme anlaşmaları, siz merkeziniz neredeyse orada vergi verebiliyordunuz. Fakat dijital faaliyetler dijital ekonomik faaliyetler yeni bir vergilendirme sistemi çıkıyor karşımıza. Bu tartışıldı, bu konuda anlaşılamadı. Diğer bir konu istihdamın geleceği tartışıldı. Bugün ile 2030 yılı arasında muhtemelen bugün var olan 800 milyon iş yapay zeka ve otomasyon nedeniyle belki kaybolacak. Fakat yapay zeka ve otomasyon çok büyük de iş fırsatları karşımıza çıkarıyor. O zaman önemli olan yeni dönemi yani dördüncü sanayi dönemine nasıl hazırlanacağız? Burada eğitim, beceriler çok ön plana çıkıyor. Biz hazırlıklı olursak dolayısıyla biz bu dördüncü sanayi döneminden bırakın olumsuz etkilenmeyi biz bunu fırsata dönüştürürüz. Türkiye olarak da biz bunun çalışmasını yapıyoruz. Reel sektör için dijital bir yol haritası hazırladık yakında açıklayacağız. Eğitim isteminin köklü bir şekilde gözden geçiriyoruz. Bunların hepsi dördüncü sanayi devrimine hazırlık anlamında.

"Türkiye için en kötü dönem geride kaldı"

Türkiye'nin atlattığı badirelerden kısa bir liste, şimdi 2013'ten bu yana Türkiye rahat yüzü görmedi. Bir taraftan FETÖ terör örgütünün 17-25 Aralık onun öncesinde gezi provokasyonu, daha öncesinde biliyorsunuz darbe girişimi. Dışarıda göç, terör, Avrupa ve ABD ile olan gerilimler. Bu gerilimler Türkiye'nin haklı davaları. Suriye 915 kilometre sınırımız olan bir ülke. Ordan Türkiye'ye terör ihraç ediliyor. Biz buna kayıtsız kalamayız. ABD 10 bin kilometreden geliyor kendi güvenliği için tedbir alıyor. Dolayısıyla bu konuların hepsi ister istemez Türkiye'nin risk primini etkiliyor. Türkiye'nin algısını etkiliyor. Türkiye'nin kaynak ve enerjisini alıyor. Bütün bunlara rağmen Türkiye büyük bir dayanıklılık göstermiştir. Şoklara karşı büyük dayanıklılık. Türkiye aslında 2010 sonrasında başına gelen bütün bu felaketlere rağmen 2010-2017 döneminde yüzde 6,7 büyümüştür. Yüzde 6,7 büyüme Çin ve Hindistan'dan sonra dünyadaki en iyi büyüme oranıdır. İstihdam, küresel kriz sonrası dönemde 8,7 milyon kişiye iş bulmuşuz. Küresel kriz sonrasında Avrupa'nın tamamı topu topuna 5,2 milyon kişiye iş bulmuş. Sıkıntıların en çok yansıdığı alan tabiki lira değer kaybıdır kurdur neden? Çünkü Türkiye'nin tasarrufları yetersiz. Türkiye'nin diyelim ki milli geliri 100 lira, 23 lira tasarruf ediyoruz, 24 lira tasarruf ediyoruz. 75-76 lirasını tüketiyoruz fakat 29 liralık yatırım yapmak istiyoruz. Siz 29 liralık yatırım yapmak istediğiniz zaman elinizdeki tasaruf 24 lira ise o zaman dışarıdan 5 lira bulmanız lazım. Bütün bu bahsettiğim gelişmeler bu kalıcı uzun vadede kaynak akışını olumsuz etkiledi ve bu kura yansıyor. Şunu görmemiz lazım, Türkiye için en kötüsü inşallah geride kaldı. Çünkü Suriye'de biz kontrolü elimize aldık. Bize karşı Türkiye'ye karşı yaşamsal tehditlere karşı çok güçlü bir mücadele ortaya koyduk davamız meşru ve haklı. Dünya bunu görüyor ve görmek zorunda. Suriye'de göreceli bir istikrar Türkiye'yi olumlu etkiler. Irak'ta şu anda göreceli bir istikrar var Irak'tan tehdit terör anlamında artık oldukça düşük düzeyde. Bütün bunlar jeopolitik risklerde azalma Türkiye'ye olumlu yansıyacaktır. İkincisi, liradaki uzun bir süredir devam eden değer kaybı Türkiye'yi rekabetçi kılmıştır. Üçüncüsü, şimdi reform yapıyoruz, en zor dönemimizde bile bakın, bu geçtiğimiz ay içerisinde yatırım ortamını iyileştirecek çok radikal bir reform yaptık. Şirket kurmayı kolaylaştırdık, Türkiye'yi daha öngörülür kıldık. Türkiye tehditler azaldıkça bu hızla normalleşmeyi tamamlayacaktır. Türkiye'de büyüme var. İstihdam var. Dinanizm var. Bütün bunlar eninde sonunda reel ekonomideki bu başarı tabiki finansal sektörde de takdir edilecektir. Kısa vadede bu iniş çıkışlar önemli ölçüde dışarıdaki gelişmeler ile ilişkili tedirginliği yansıtıyor.

"Borç almayın, kendinize ortak bulun"

En önemli tedbir, 2008 yılında vatandaşlarımızın döviz ile borçlanmasını yasakladık. İyiki yapmışız, şimdi firmalardan da KOBİ düzeyindeki firmalara dedik ki, ihracatınız varsa dövizle borçlanın. Çünkü döviz geliriniz yoksa dövizle borçlanmayın. Döviz borçlanırsanız döviz fırlarsa döviz geliriniz olmadığı için zora girersiniz. Şimdi büyük şirketlere ilişkin de bir çalışmamız devam ediyor. Bu da aslında ekonomi literatüründe makroihtiyati bir tedbirdir. Biz ihtiyatlı gidiyoruz. Bu da önemli riskleri azaltacak. Dolayısıyla Türkiye aslında hem reform yapıyor hem reel ekonomide güçlü bir performansı var hem de tedbirli gidiyor. Bu şekilde gitmeye devam ederse her türlü şoka karşı yüksek direnç gösteririz geçmişte olduğu gibi. Sürekli bir şekilde bünyemizi sağlamlaştırmamız lazım. Şirketlerimizin döviz pozisyonunda açık olması, yani döviz borçlu olmaları zaman zaman dışarıdaki en ufak haberi bile bizim piyasalara fiyatlamaya çok olumsuz bir şekilde yansıtıyor. Çünkü firmalarımız zamanında döviz borcu biriktirmişler, döviz geliri olmayınca panikliyorlar. Biz bu sistemi köklü bir şekilde çözüme kavuşturuyoruz.

"TL ile borçlanmak 2013'ten beri daha avantajlı"

Bu düzenlemeye ciddi itirazlar da var. Çünkü herkes kendi ölçeğinde düşünüyor, 'dövizle borçlanmak daha ucuz' diyorlar, doğru değil. Türk lirası ile borçlanmak 2013'ten beri daha avantajlı. Reel sektörün işi üretmek, yatırım yapmak. Onlara söylüyorum, 'Sizin işiniz döviz piyasalarında oynamak, ona ilişkin tahminlerde bulunmak değil ki sizin geliriniz hangi para cinsindense borçlanmanız da aynı para cinsinden olsun' bu kadar basit. Bugüne kadar biz şirketler büyük şirketler özellikle bunlar profesyoneldir. Bunların iyi yöneticileri var, bunlar riskleri yönetirler diye düşündük. Fakat yönetemediklerini görüyoruz. Yönetemediklerini görünce, biz şimdi devreye giriyoruz. Devlette 2000'li yılların başına gidin iflas noktasındaydık. Ama biz ne yaptık? Açığımızı azaltttık daha az döviz borçlandık, sabit faizle borçlandık. Giderek kur riskini, vadeyi uzakttık. Faiz riskini azalttık. Şu anda devletin borç problemi konuşuluyor mu? Endişe kaynağı olmaktan çıkarttık. Türkiye mali disiplini sağlayarak doğru boçlanma politikası ile yakın döneme kadar bu işi iyileştirdi ve iyi götürdü. O nedenle biz hain darbe girişimi sonrası kamu maliyesinin devreye sokup ekonomiyi destekledik. Hızla toparlandı. Düşünün eğer bizim başımıza gelen felaketler Brezilya'nın, Rusya'nın Güney Afrika'nın, Meksika'nın başına gelseydi bu ülkeler yıllarca büyüyemeyecekti. Çok daha ufak krizlerle bile büyüyemiyorlar. Türkiye ne yaptı? Kamu maliyesinde alan olduğu için bunu başardı. Bizim maksadımız şu, özel sektör tabiki borçlanacak, tabiki yatırım yapacak. Fakat borçlanırken, ideal olarak kendi kaynığı ile yatırım yapıyorsa daha iyi. İdeal olarak sermaye piyasalarına borsaya açılıyorsa daha iyi. Ama borçlanacaksa dahi hangi para cinsinden geliri varsa o para cinsinden borçlanmalı mümkünse uzun vadeli ve sabit faizli borçlanmalı.

"Şu anda 2 bin 118 büyük şirkete ilişkin veriler toplanıyor"

Makro ihtiyatiden kastım yasal altyapıyı biz hazırladık. Şu anda Merkez Bankası'nın yetkisi var. Dolayısıyla Merkez Bankası, Hazine yani biz ekip olarak hep çalışıyoruz. Şu anda 2 bin 118 büyük şirkete ilişkin veriler toplanıyor. Bunlar toplam döviz borcunun yüzde 84'üne tekabül ediyor. Bunlara ilişkin analiz ve değerlendirme devam ediyor. Bunlar nispeten normalde kur riskini daha iyi yönetebilmeleri lazım. Biz şunu gördük dünya ölçeğinde de gördük piyasalar etkin değil. Piyasalar kar güdüsü ile aşırı tamahkarlıkla zaman zaman yanlışlar yapabiliyor. Dünyada bunu gördük Türkiye'den bahsetmiyorum. Bütün küresel sistem neredeyse çöküyordu. Piyasa kendi kendine giderse 'Herşey yolunda, dengede gider, piyasa etkindir, bütün bilgileri, verileri dikkate alır' yaklaşımı maalesef realitede geçerli değil. Türkiye olarak biz tabii ki reel sektörümüze güveniyoruz. Muazzam dinamikler, bu istihdamı onlar oluşturdu, bu yatırımları onlar yapıyorlar. Biz onların önünü açmaya devam edeceğiz. Ama risklerini daha iyi yönetmeleri noktasında da gereken tedbirleri alıyoruz.

Enflasyonun daha doğrusu enflasyonun kontrol altına alınması fiyat istikrarının sağlanması Türkiye'nin olmazsa olmazlarından bir tanesidir. Zaman zaman daha öncede söyledim bunu tartışmalar yaşanıyor. Büyüme mi, Enflasyon mu? Yok öyle bir tercih. Enflasyonun olduğu yerde büyüme olmaz. 90'lı yıllar ortalama enflasyon yüzde 70, ama büyüme yüzde 3,5 bile değil. 2000'li yıllara bakıyorsunuz AK Parti hükümeti dönemine enflasyonu tek haneye indirdik yüzde 9'a ortalamadan bahsediyorum. Büyüme yüzde 5,7 neredeyse iki kat.

"Enflasyonu mutlaka yüzde 5'in altına düşürmeliyiz"

Enflasyon mutlaka ve mutlaka güçlü mücadele edilmesi gereken bir alandır. Bu noktada gerek Gıda Komitesi olarak gerek Merkez Bankası olarak yakın döneme kadar birçok adım attık. Atmaya devam edeceğiz. Etmek durumundayız. Çünkü enflasyon sabit gelirliyi vuruyor. Enflasyon her yönüyle kötü. Dolayısıyla enflasyonu mutlaka aşağı çekilmesi lazım. Tek haneye daha sonra da ideal olarak yüzde 5'in altına kalıcı olarak çekmek lazım. Enflasyon yüzde 70'lerde iken kimse tek haneye ineceğine inanmıyordu. Bugün de yüzde 5'in altında kalıcı bir enflasyon tabiki fantazi gibi görünebilir. Fakat öyle değil biz kararlıyız bunu düşürmek durumundayız.

"Türkiye ithalatını azaltmalı, tasarruflarını artırmalı"

Enflasyon neden bu kadar yükseldi? Kur şokları yani liradaki değer kaybı ki zaman zaman ekonomik realiteden kopabiliyor. Bu esas belirleyici. Çünkü Türkiye ithalat özellikle ara malında hammadde de ithalata bağımlı bir ülkedir. Bu ithal girdi bağımlılığı lira değer kaybedince enflasyona doğrudan yansıyor. Bu önemli bir konu o nedenle Başbakanımızın yakın dönemde bir genelgesi ile biz yerlileştirme kurulu gibi birşey yani bir komite, başlangıç düzeyindeki girişimlerden tutun çok büyük yatırımlara kadar bunlara teşvik noktasında Ekonomi Bakanlığı, eko sistem noktasında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Maliye, Hazine, Kalkınma Bakanlığı birlikte çalışıyoruz. İnanıyorum ki Türkiye ithal girdi bağımlılığını azaltarak ki önemli bir tedbirdir bu bir. İki, makro ihtiyati yani kur riskini yönetmeye yönelik reel sektöre ilişkin tedbirler. Üç, tasarrufları artırarak.

Tasarrufların üç bileşeni var; Ne zaman Twitter'da ben tasarrufları artırmamız lazım dediğimde, tonla mesaj geliyor. Önce kendinizden başlayın önce kamu. Bakın kamunun 2000'li yılların başında devletin yani kamunun tamamının bütçe açığı milli gelirin yüzde 10'undan fazlaydı. Yatırımları da dikkate aldığınız zaman kamuda büyük tasarruf açığı vardı. Şimdi kamuda tasarruf fazlası var yatırıma oranla. Bir, o sorunu çözdük. İki hane halkı vatandaş, vatandaşımıza diyoruz ki sen 100 lira tasarruf et biz sana 25 lira verelim. Senin o 100 liran ile 25 liran bir de nemalanıyor senin paran çok ciddi getiri imkanı var. Bu 18 yaşındaki bütün vatandaşlarımız için geçerlidir. İkinci bir emeklilik maaşına hak kazanacaklar. Zor günlere yönelik olarak tedbirli bir şekilde kenara bir miktar kaynak koymuş olacaklar. Son olarak şirketler. Şirketlere ARGE yapın diyoruz neden? Çünkü araştırma geliştirme yaparsanız bilgi yoğun teknoloji yoğun ürün üretirsiniz o ürünlerin kar marjı yüksektir. O zaman borçlanmak zorunda kalmazsınız yüksek karlarınızdan yatırım yaparsınız. Bu da şirketlerin tasarrufu demek. Aslında kapsamlı entegre bütüncül bir yaklaşım içerisindeyiz. Bir yandan ülkede kalkınma için altyapıyı çok iyi bir noktaya getirdik. Dünya Ekonomik Forumu'na göre altyapı kalitesinde Türkiye dünyada 28'nci sıra. İngiltere 27'nci sırada. Birçok gelişmiş ülkeyi geride bırakmışız. Altyapı çok iyi. İki, eğitim, eğitimde tam bir seferberlik var.

Hakikatten birinci dünya savaşından sonra belki bölgesel anlamda en karmaşık en zorlu dönemlerden birisini yaşıyoruz. Bunların hepsi Türkiye'ye yansıyor. Türkiye buna rağmen güçlü bir şekilde yoluna devam ediyor. Son 15 yılda Avrupa Birliği ile arayı 28 puan kapatmışız. ABD ile arayı 20 puan kapatmışız. Yani Türkiye bu ülkeler ile arayı kapatıyor. O nedenle Türkiye'nin dinanizmine geleceğine biz inanıyoruz. Sorunları biliyoruz ve bunlara yönelik çözümleri geliştirdik geliştirmeye devam edeceğiz.

"Yatırımlara muazzam talep var"

Her zaman için ekonomide tedbir gerektiği zaman bizim çalışmalarımız olur ve olacaktır. Canlı bir organizmadır ekonomi, biz dün bu kararı verdik herşeyi sabitledik yok öyle birşey. Sürekli bir şekilde izliyoruz şu anda reel ekonomide bir sorun yok. İstihdam artmaya devam ediyor. Büyüme devam ediyor, ihracat devam ediyor, yatırımlara muazzam talep var. Belki belli kesimlerde belli noktalarda sıkıntı varsa oralara odaklanmak lazım. O anlamda çalışmalar olacak. Örneğin, diyelim ki İstanbul'da, Ankara'da konut fazlası var sektörde sıkıntı olduğu iddia ediliyor örnek olarak. Böyle birşey varsa o zaman oraya yönelik olarak ne yapacağımıza bakmak lazım. Bunu örnek olarak söyledim. Dolayısıyla bu anlamda sürekli çalışmalarımız var zaten bizim. Genel anlamda geçen sene Türkiye ekonomisi çok iyi performans gösterdi şu anda öncü göstergelere göre bu performansta önemli bir düşüş yok.

"Sırtımızı bankacılık sektörüne dayayarak gidemeyiz"

Bankacılık sektöründe şöyle bir sorunumuz var; Sermaye yapısı güçlü, aktif kalitesi yüksek ve gerçekten 2002 sonrası gerçek anlamda bankacılık rolünü yerine getirdi. Şirketlere kredi veriyorlar. Bu çok önemli esas faaliyet. Fakat bankaların mevduatı sınırlı kredi yani mevduat 100 lira ise 127 lira kredi vermişler. Bunu da kısmen dışarıdan kaynak bularak yapmışlar. Fakat dışarıdan kaynak eskisi kadar bol değil. Bankacılık sistemi bizim sistemin yüzde 82'sini oluşturuyor bütün finansal sistemin. Şimdi sırtımızı sadece bankacılık sektörüne dayayarak gidemeyiz.

"Güçlü, bağımsız Türkiye daha yüksek tasarrufa sahip Türkiye'dir"

O nedenle dikkat ederseniz son iki yıldır, harıl harıl bir şekilde sigortacılık sektörünü nasıl geliştiririz, bireysel emeklilik sistemini nasıl geliştiririz, altın tahvil ihracı işte yeni başlıyoruz bakın arkasında Hazine var. Devletin bankası alıyor topluyor değerlendiriyor. Altınlar evde atıl duracağına devlet diyor ki, getir bana emanet et istediğin zaman sana altınını geri veririm. Ama bu arada da nemalansın altın cinsinden bir getiri elde et. O nedenle gerçekten çok boyutlu bakıyoruz. Kaynak noktasında kaynağımızı da doğru alanlara üretken alanlara yönlendirmemiz lazım. Esas bizim imalat sanayine, ihracata konu faaliyetlere. Dün uzun bir süre ilk defa evdeydim, haftaiçi Arjantin'deydik, perşembe geç saatlerde Bursa'ya vardım. Cuma günü Bursa'daydım cumartesi günü de Başbakanımızla Gaziantep'deydim. Pazar günü çıktık biraz dolaştık çocuklarla bir yere gittim. Bir vatandaş "Ben ithalatçıyım, bu kur bizi çok olumsuz etkiliyor." dedi. Anlıyorum dedim. Gel dedim sana yardımcı olalım. İhracatçı ol dedim. Bak birikimlisiniz, çok iyi eğitim almışsınız belli ki bu işten de anlıyorsunuz bunları ithal edeceğinize gelin kartını numarasını aldım şimdi KOSGEB'i arayacağım, Ekonomi Bakanlığı'nı arayacağım bu arkadaşlara bu türden biz nasıl ihracatçı olunur, eğitimler TİM tarafından zaten veriliyor. Şunu anlatmaya çalışıyorum. Türkiye esnek bir şekilde kaynaklarını üretken alanlara, ihracatlara üretime yatırma ama doğru alanlara. Niye? Çünkü biz dünyaya daha çok satarak kalıcı bir şekilde refah sağlayabiliriz. Sadece içeride tüketimle ve dış kaynakla bu iş devam edemez. Benim aslında maksadım bu. Gerçek anlamda güçlü, bağımsız Türkiye daha yüksek tasarrufa sahip Türkiye'dir. Bu tasarruflar şirketler ARGE yaparak karlarını yükselterek ve kardan yatırım yaparak bu güçlü Türkiye kamu maliyesi güçlü kalarak bu güçlü Türkiye, vatandaşlarımızın daha çok tasarruf ederek geleceğini inşa ederek olur. Biz hükümet olarak da bu konuların tamamında önlerini açıyoruz, gereken teşvikleri destekleri veriyoruz. 

Kaynak: TRT Haber



Sayfa Adresi: http://byturco.com/haber/Basbakan-Yardimcisi-Simsek-ten-Onemli-Aciklamalar/411251