Türkiye ile Amerika arasında farklı bir gerginliğe sebep olan ve kamuoyu tarafından 'Rahip Brunson' olarak tanınan Andrew Craig Brunson hakkındaki davada, geçtiğimiz hafta; tutukluluk halinin mahkeme tarafından ev hapsine çevirilmesi, ABD Yönetimi'nin olumsuz tepkisini artırmıştı.
Önce ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, ardından da Başkan Donald Trump özellikle sosyal medya hesaplarından, 'Rahip Brunson'un serbest bırakılmaması halinde Türkiye'ye yaptırım uygulanacağını' duyurmuşlardı.
Gelişmeler üzerine; Türkiye'den de karşı tepkisi gecikmemiş, üst düzeyde açıklamalar ile cevap verilmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, özetle 'yaptırım tehditleriyle geri adım atılmayacağı' mesajları vermişti.
Rahatsız edici bu gelişmelerin 'Türk-Amerikan İlişkileri'ne verebileceği onarılamaz kırgınlık ve zararlara ilişkin çok önemli bir değerlendirme de; uluslararası uyuşmazlık, kriz gibi temel sorunlarda önleyici faaliyetlerde bulunan 'Uluslararası Diplomatlar Birliği'nin (DMW), Başkan Yardımcılığı görevini de sürdüren Girne Amerikan Üniversitesi Kurucu Rektörü Serhat Akpınar tarafından yapıldı.
Akpınar, yazılı olarak yaptığı değerlendirmede, konuya şu yaklaşımlarda bulundu;
"Amerika Birleşik Devletleri Uyruklu Andrew C. Brunson; Yaşamını, Türkiye'de sürdürme kararı aldığında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Anayasa ve Kanunları'nın, bilaistisna kendisini de ilgilendiren koşulsuz ölçütlerine tabi ve uyumluluk halinde olacağını da taahüt etmiştir.
Kendisine; bu haliyle, geleneklerimiz, ulusal dokumuz içerisinde, dini inancını kritik seviyede 'paylaşabilme hakkı ve hoşgörüsü' coğrafyamızda kabullenilmiş, bir insancıl 'değer' biçilmiştir. Bu statü, hukuk devleti olduğunu ispat etmiş tüm ülkeler için aynı ve kalıcıdır.
Kamuoyunda yaygın olarak bilinen ünvanı ile birlikte 'Rahip Brunson' olarak anılan kişi, yine bilindiği üzere; 2016 Yılı'ndan bu yana, hakkında örgüte üye olmamakla birlikte, 'Örgüt adına suç işlediği' ve 'Devletin gizli kalması gereken bilgilerini, siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek' suçlamasından hapis cezası talebiyle tutuklu olarak yargılanıyor. Yani, hukuki süreç devam etmektedir.
Gelinen son aşamada ise mahkeme heyeti, sanığın sağlık nedenlerini gözeterek, yargı süresince tutukluluk halinin 'ev hapsine' çevrilmesine karar vermiştir.
Yargının vermiş olduğu son hüküm belli olana kadar, bu ara kararın; 'fevkalede insancıl bir yaklaşım' içerdiğini değerlendiriyorum. İddianamede yer alan suçlar ile ilgili delillerin toplanması ve değerlendirimi, titizlikle işlemesi gereken hayati, ayrı bir süreçtir ve zaman gerektirmektedir. Tıpkı, ABD veya bir diğer ülkede olacağı gibi. Ancak, teammüller farklılıklar gösterecektir. Özellikle, uluslararası anlaşmazlıklardaki çözüm arayışları, bu payda ile 'nefes almaktadır.' Hukuk, herkes için evrensel kurallara tabiidir. İşleyiş, nabza göre olmamaktadır. Keza, Türkiye Cumhuriyeti Makamları'nın sayısız dökümanı ve suç kanıt dosyasını ilettiği halde ABD Makamları; Fetullah Gülen’in iadesini, kendi yasalarına göre 'haklı olmadığı' gerekçesini göstererek, 'iade işlemlerini' başlatacak iradeyi kullanmayı da reddetmektedir.
Sonuç olarak; Din, düşünce ve görüşlerine saygı duyuyoruz. Ancak, iddianamede yer alan eylem ve yapının 'arka planını' Türk Mahkemeleri'nin tam manasıyla analiz edip, kararını vermesi beklenmelidir. Bu vesileyle; 'Brunson Davası'ndan ötürü Amerikan Yönetimi'nin, Türkiye’ye yaptırım uygulayabileceği yönündeki, ABD'li üst düzey yöneticilerin çeşitli platformlar aracılıyla yaptıkları resmi olmayan 'göndermelerin' kabul edilemez ve sağduyuya hitap etmediğini öngörüyorum.
Saygın olmayan bu üslup; İnsanlık tarihinin bölgesel özgürlük savaşlarında, kendine önemli bir pay ayırmış ABD'nin temel yaklaşımına uymamaktadır. Kaldı ki; ABD, 'Hukuk Devleti Önsözü'nde; Diğer ülkeler ile birlikte yer aldığını da unutmamalıdır. İki ülke arasındaki dostluk ve iş birliğinin, bu çerçeve doğrultusunda sonsuzlaşmasını diliyorum. Saygılarımla."