TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı’nın yönettiği programda “kültür meselelerimiz, düşünce adamlarımız ve akademi dünyası” gibi başlıklar konuşuldu.tTYB İstanbul'un
Arıcan açılışta TYB İstanbul Şubesi’ni başarılı çalışmalarına değinerek “yüz akı çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyoruz. Gerek salgın öncesi gerekse salgın sürecinde her zaman dinamizmini koruyarak nitelikli çalışmalara imza atan şube başkanımız Mahmut Bıyıklı ve yönetim kurulunu tebrik ediyorum” diye konuştu.
Başkan Arıcan ‘Düşünce üretiminde Türkiye’de problemler var. Düşünce üretemiyoruz. Bunun sebepleri nedir? Müslüman aydınlar her şeyin sorumlusu olarak batı medeniyetinin yapmış olduğu kötülükleri dile getiriyor. Bizde suç yok mu? Biz aslında neyi kaybettik?’
Sorusuna şöyle cevap verdi:
Aslında biz bir şeyi kaybettik herhalde. Bakış açımızı kaybettik. Durduğumuz yeri kaybettik. Tabi zor zamanlardan geçtik bunu da böyle bilip haksızlık yapmamak gerekiyor. Şu an belli bir birikime ve potansiyele sahip olduk. Mesela Farabi’nin bulunduğu ortam pek kolay bir ortam değildi. O kültürün oluşturduğu bir aydınlanma çağımız var.12. yüzyıl da devasa akıllar var devasa isimler var.
Hem bilim sahasında hem de sanat sahasında felsefe sahasında tıp sahasında devasa isimler var. Tabi bu akıllar nasıl oluştu. İbn-i Sinalar var İbn-i Rüşd var. Bugün batı medeniyeti dediğimiz batı aydınlanması dediğimiz aydınlanmayı ateşleyen bir isim İbn-i Rüşd. Floransa’da aydınlanmayı ateşleyen aslında İbn-i Rüşd’dür. Eserleri ile batı aydınlanmayı yakalıyor. İbn-i Rüşd eserleri kilise tarafından yasaklanmıştır. İbn-i Rüşd felsefesi, Ortaçağ Batı Dünyası’nda 1230 yıllardan itibaren çok büyük bir etki gösterir. 1270 yılları civarında küçültücü ve aşağılayıcı tanımlamanın bir işareti olarak onu izleyenlere Averroes denmesiyle de muhalif durum kendini hemen belli eder. Büyük bir akım oluşturdu İbn-i Rüşd.
Tıpkı Marksizim gibi Nietzsche gibi Freud gibi bir akım oluşturdu. 19. Yüzyıla kadar etkisi devam ediyor. Hegel bunun son örneğidir. Batının aydınlanmasını sağlayan bütün aydınların etkilendiği İbn-i Rüşd’dür. İbn-i Rüşd akılcıdır. Bu akıl aynı zamanda kalple ilişkilendirilmiş. Akıl mâfiret kalp aşktır. Aslında baktığımız yeri durduğumuz yeri kaybettiğimiz şey şu olsa gerek. Fikir üretmede, düşünce üretmede sorun diyalektikten tepkisellikten kaynaklanan bir durum sözkonusu. Batı ve biz onlar ve biz. Biz ve ötekiler diye bir kompleks içindeyiz. Aslında bu kompleksten çıkmamız gerekiyor. İslam medeniyetinin parlak olduğu çağa baktığımızda batı biliminin kökleri İslam bilimine dayanmaktadır. Bu büyük isimler hiçbir etkide kalmaksızın saf akılla hareket etmişler.
Biz saf aklı kaybettik. Biz farklı akıllarla ya da devşirdiğimiz başka akıllarla aldığımız fikirlerle kavramlarla düşünmeye başladık. Kompleskli hale geldik. Mehmet Doğan ağabeyin Batılılaşma İhaneti kitabında yazdığı gibi biz kendi kavramlarımızı kaybettik. Kendi teorilerimizi bıraktık. Kendi büyük devasa isimlerimizi kendimize mihenk taşı yapmayı bıraktık. Başka akıllar üzerinden kültürü, zemini, coğrafyası farklı olan insanlar üzerinden biz bir şeyleri başarmaya çalışıyoruz. Tabiki hikmet müminin yitiğidir. Hepsini almalıydık. Mevlana’nın pergel metaforunda olduğu gibi ayağımızın birisi bu topraklarda olmalıydı.
Aslında bizim tüm dünyayı mamur etme gibi bir felsefemiz vardır. Müslüman aslında yeryüzüne halife olarak gönderilmiştir. Tüm varlık ona emanettir. Müslümanın ontolojisi varlık felsefesi epistemolojisi bilgi felsefesi ahlak felsefesi özgündür. Bunu herhangi bir yerden almasına gerek yok. Aslında kendi bilim felsefesi, kendi düşünce tarihi olan bir düşünceydi. Biz 19 yüzyıl batı paradigmasına kendimizi angaje ettiğimiz için bu sıkıntıları yaşıyoruz.
“Kültür Nöbeti” programı TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan’ın türkülere, şiire ve şehirlere bakışını anlatan konuşmasıyla sona erdi.