Haber:İrem Kesim/KKTC
Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı BaşkanıDoç. Dr. Kerem Teralı, şeker tüketimi ve tatlandırıcı kullanımı ile ilgili yaptığı açıklamada,
“Şeker, sütte ya da meyve ve sebzelerde zaten doğal olarak bulunmaktadır. Normalde bu
şekeri kesmek veya azaltmak ile ilgili herhangi bir baskı veya zorlama söz konusu değildir.
Buna karşın bir de yiyecek ve içeceklere (örneğin; bisküvilere, çikolataya, meyveli yoğurtlara,
kahvaltılık gevreklere, meyve sularına ve gazlı içeceklere) eklenen ve bizim “serbest şeker”
diye tabir ettiğimiz şeker sınıfı vardır ki bu şekere kısıtlama getirilmesi sağlığımızın
korunması açısından önemlidir. Mesela İngiliz Hükûmeti serbest şekerin günlük toplam
kalorinin %5’ini geçmemesi gerektiğini belirtmektedir. Bu da sıradan bir yetişkinin günde en
fazla 30 gram serbest şeker (kabaca yedi küp şekere denktir) tüketebileceği anlamına
gelmektedir. Amerika’da ise bu oran %10’dur” dedi.
Şeker alternatifleri nelerdir?
“Günümüzde yiyecek ve içecekleri tatlandırmak için yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar tercih
edilmektedir. Yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar, dilimizin üzerindeki tat almaçlarına
bağlanarak beynimize yediğimiz ya da içtiğimiz şeyin tatlı olduğu sinyalini gönderirler. Bu
tatlandırıcılara “yüksek yoğunluklu” denmesinin sebebi sofra şekerinden yüzlerce ve hatta
binlerce kat daha tatlı olmalarıdır. Besin değeri olmayan yani görünürde kalorisiz yüksek
yoğunluklu tatlandırıcıları doğal ve yapay diye iki gruba ayırabiliriz. Amerikan Gıda ve İlaç
Dairesi’nden onay alan doğal tatlandırıcılara örnek olarak Stevia rebaudiana bitkisinden elde
edilen steviozitleri verebiliriz. Aspartam, sakarin ve sukraloz ise klinik onaylı yapay
tatlandırıcılar arasında gösterilebilir”.
Yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar güvenli midir?
“Bugün yüksek yoğunluklu tatlandırıcıların genel olarak güvenli oldukları kabul edilmekte ve
kanser riskini artırmadıkları düşünülmektedir. Hatta beslenmemizdeki serbest şekeri azaltmak
maksadıyla alındıkları zaman kilo verme, kan şekerinin kontrolü ve diş sağlığının korunması
gibi faydalara sahip olduklarına inanılmaktadır. Yüksek yoğunluklu tatlandırıcıların
saydığımız tüm bu olumlu özelliklerine rağmen bize göre sorulması gereken esas soru şudur:
Güvenli olmaları aynı zamanda sağlıklı oldukları anlamına gelir mi? Son yıllarda
hükûmetlerin şeker tüketimini azaltmaya yönelik haklı faaliyetlerinin gıda üreticilerini daha
fazla tatlandırıcı (özellikle de yapay tatlandırıcı) kullanmaya teşvik ettiğini görüyoruz”.
Kendi çalışmalarınızdan biraz daha bahseder misiniz?
2020 ve 2021 yıllarında yayımladığımız araştırma makalelerimizde hem doğal hem de yapay
tatlandırıcıların kabul gören günlük dozlarda bağırsak mikrobiyotamızın hassas dengesini
bozabileceğini gösterdik. Bağırsak mikrobiyotası, bağırsaklarımızda yaşayan karmaşık ve
devinim halindeki mikroorganizma topluluğuna verdiğimiz isimdir. Bu mikroorganizmalar,
binlerce yıllık bir süreçte bizimle birlikte evrimleşmiş ve bağırsaklarımızda kendilerine
müşterek bir yaşam alanı oluşturmuş bakterileri, arkeleri ve mantarları kapsamaktadır. Güncel
literatürde yer alan bulgular, bağırsak mikrobiyotamızın kompozisyonundaki ve işlevsel
aktivitesindeki değişikliklerin (disbiyoz) birçok enflamatuar hastalıkla ve enfeksiyonla ilişkili
olduğuna işaret etmektedir”.
Sizin önerileriniz nelerdir?
“Sağlıklı ve dengeli beslenmek istiyorsak en başta serbest şeker içeren yiyecek ve
içeceklerden uzak durmamız gerekmektedir. Modern dünya teknolojisi ve reklamcılığının
bize dayattığı bu gıdaların hem çocuklarda hem de yetişkinlerde artan obezite ve diyabet
vakalarından sorumlu olduğunu unutmamalıyız. Tatlıya olan düşkünlüğümüz tamamen
olmasa da kısmen beslenme alışkanlıklarımızdan ileri gelmektedir. Dolayısı ile beslenme
alışkanlıklarımızı değiştirmeye çalışarak işe başlayabiliriz. Bu bağlamda ürün etiketlerini
okumak ve satın alacağımız gıdalardaki kalorinin yüzde kaçının serbest şeker kaynaklı
olduğunu bilmek bize fayda sağlayabilir”.