Kemik kaybı yavaş oluştuğundan belirgin şikâyetlere yol açmayabileceğini belirten Özkan, genellikle boy kısalması, omuz ve kalçada yuvarlaklaşma, bel ve sırt ağrıları şeklinde bulgular olarak ortaya çıktığını ifade etti. Dünya Sağlık Örgütü'nün 1994 yılında kemik erimesini (osteoporozu), düşük kemik dansitesi ve kemik mikro yapısının bozulması sonucu kırılganlığın ve kırık riskinin artmasıyla belirginleşen, metabolik bir kemik hastalığı olarak tanımladığını hatırlatan Opr. Dr. Özkan, "Birçok kişide, kırık oluştuktan sonra osteoporoz tanısı konulabilmektedir. En sık kırıklar bilek, kalça ve omurgada oluşmaktadır. Osteoporozun etkisiyle uzun bir tedavi süreci yaşanmakta, kalça kırıkları ameliyat ve hastane bakımı gerektirmektedir." dedi.
Kemik rahatsızlığına yaşlanma, hareket azalması, östrojen ve testesteron hormonlarında azalma, ince vücut yapısı, hareketsiz yaşam, kalsiyum ve D vitamininden yetersiz beslenmenin yol açtığını kaydeden Özkan, güneş ışınlarından yararlanamama, alkol ve sigara, kortizon kullanımı, tiroid hormonu fazlalığı, fazla kafein almak ve ailevi yatkınlığın da riski arttıran faktörler olduğuna dikkat çekti.
İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan, kemiklerde kalsiyum birikiminin büyüme hızına bağlı olarak 25 yaş civarında en yüksek seviyeye ulaştığını ve 30'lu yaşlarda azalmaya başladığını anlattı. Yaşam süresini uzatmak ve risk faktörlerini azaltmak isteyenlere ise şu önerilerde bulundu: "Çocukluktan itibaren kalsiyumdan zengin süt ve süt ürünleri almalı. Gerekli durumlarda (emzirme, menopoz, hamilelik, yaşlılık) kalsiyum takviyesi yapılmalı. Yaşam tarzına egzersizi eklemeli; haftada en az üç gün tempolu yürüyüş, yüzme ve merdiven inip çıkma gibi. Güneşli günlerde, ışınların dik gelmediği saatlerde yüz ve kolların 15 dakika güneşle temas etmesi sağlanmalı. Sigara ve alkolden uzak durulmalı. Hormon ve ilaç tedavisi, doktor kontrolunda uygulamalı. Osteoporoz teşhisi konulduysa, mutlaka doktor kontrolunda kemik kitlesinin korunması ve arttırılması, oluşabilecek kırıkların önlenmesi için tedavi olunmalı."