Özgürgün, 1 Temmuz’un müzakere süreci için önemli bir tarih olduğunu da vurguladı.
Başbakan Vekili, Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, bir tv programına katılarak, açıklamalarda bulundu.
Özgürgün, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Özel Danışmanı Alexander Downer’in son dönemlerdeki tutumunu eleştirerek, kendisinin, Downer ile Yeşilırmak Kapısı’nın açılması döneminde bir kere görüştüğünü, bunun da gergin bir görüşme şeklinde geçtiğini söyledi.
Bunu Rumların, Downer üzerindeki baskısına bağlayan Özgürgün, “O günden sonra Downer’a olan güvenim sarsıldı. Sonra da görüşmedik. Söylediğimizi dinlemeden, Rum tarafının destekçisi gibi tutumları oldu” dedi.
Downer’ın, Türk tarafının Aplıç Kapısı ve Yiğitler Yolu’nun açılmasıyla ilgili görüşlerine yönelik tutumundan, Rum tarafının etkisinde olduğunun gözlemlendiğini belirten Özgürgün, Downer’ın, Kıbrıs konusunda da tarafsız olamayacağını, Rumların sert eleştirilerle özel temsilciyi kendilerine çekme baskısı uyguladıklarını söyledi.
Özgürgün, Downer’ın aynı hareketleri Türk tarafında da gerçekleştirerek, Rumlara olumlu sinyaller verme çabası içinde olduğunu ve Türk tarafından tepki alacak davranışlar içine girdiğini dile getirdi. Özgürün, bu noktada Birleşmiş Milletler’in de sorgulanması gerektiğini kaydetti.
Özgürgün, BM’nin Rumların ciddi etkisi altında kalmaktan kurtulamadığını ve bu durumun Downer’ı da etkilediğini söyledi.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi konumundaki bir ismin neden Kuzey Kıbrıs’ta çalışma ofisi ve evi bulunmadığının da sorgulanması gerektiğini vurgulayan Özgürgün, “iki eşit taraf, iki eşit halk ve iki eşit kurucu devlet varsa bu eşitliğin de gösterilmesi gerekiyor” dedi.
Mart sonu hazırlanacak rapora ilişkin açıklama yapan Özgürgün, bugüne kadar hazırlanan raporların kimseyi üzmemek ve dengeyi bozmamak çabasını taşıdığına işaret ederek, Birleşmiş Milletler’in bunu gözetmeye çalışırken, aynı zamanda 541 ve 550 sayılı kararların etkisiyle Rum tarafını da çok fazla etkilemeyecek şekilde raporlarını hazırlamaya çalıştıklarını kaydetti.
Özgürgün, “Çok fazla bir şey ve değişiklik beklemiyorum. Ancak bu raporda uluslar arası konferans konusu gündeme getirilebilir. Bu yaparken de bir ileri bir geri adım ile dengeleyici bir şeyler yapacaklar. Rusya bu konuda açıklama yaptı. BM Güvenlik Konseyi üyesi olan bir ülkenin ‘Tüm tarafların istemediği bir uluslar arası konferans olamaz’ denmesi de bunun bir göstergesidir” dedi.
1 Temmuz’dan sonrasında neler olacağına ilişkin görüşlerini de dile getiren Özgürgün, bunun, önemli bir tarih gibi görülse de aslında çok önceden belli olduğunu kaydetti.
Özgürgün, “1 Temmuz güzel bir vesile tarihidir. Süreçleri uluslararası politikada bir zemine oturtabilmek ve belirli bir olayı anlatmak için tarihler önemlidir. 1974’te birinci harekatı anlattık ama ikinci harekatı anlatamadık. 1 Temmuz da işte böyle bir tarihtir” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs konusunun bir yere gidemeyeceğini söyleyen Özgürgün, bunun Annan Planı’ndan çok önce belli olduğunu söyledi.
Bunun, Kıbrıs Türk tarafı için önemli bir vesile tarihi olduğuna işaret eden Özgürgün, “Kıbrıs konusunun çözülemeyecek bir sorun olduğunu, Birleşmiş Milletler kriterlerinde iki eşit kurucu devletin ortaklığı ve siyasi eşitliği ile garanti konularında anlaşılıp çözülemeyeceği bir noktada olunduğu anlaşılacak. Kıbrıs’ta bir Türk devleti olduğu anlaşılacak. Dünyanın bu devletin varlığını kabul noktasında bir adım atması zamanı gelecek” dedi.
Bu tarihten sonra çok çalışarak bir politika kurulabileceğini de dile getiren Özgürgün, bunun kararını Kıbrıs Türk halkı ve seçilmiş temsilcilerinin bir arada vereceğini ve bu kararın Anavatan Türkiye ile alınacağını söyledi.
Özgürgün, Türkiye’nin, 1960 anlaşmaları ve onun öncesinde de Kıbrıs üzerindeki duruşunu hiç değiştirmediğini, bunu da yapılan anlaşmalarla ortaya koyduğunu dile getirerek, bu nedenle sorunun, Kıbrıslı Türkler ve Rumların sorunu olmasının yanında Türk – Yunan sorunu olduğunu belirtti.
İngiltere ve ABD’nin de adada üsleri bulunduğunu söyleyen Özgürgün, buranın pek çok yerin kontrolü bakımından etkili bir uçak gemisi görevi gördüğünü de anımsattı.
“Ancak bu durum ne bizim ne de Rumların işine yaramıyor” diyen Özgürgün, çok uluslu güçlerin buradaki varlığı ve oynadığı oyunlara karşı bir şey yapılamadığını, bağımsız bir Kıbrıs devletinde İngiltere’nin üs bulunduramayacağının da iyi bilinen bir gerçek olduğunu kaydetti.
Özgürgün, mevcut durumun sürmesi halinde, Türk tarafının, ‘bir devlet olarak her kurumda temsil edilmek istiyorum’ şeklinde bir girişimde bulunması gerektiğini vurgulayarak, bir anlaşmanın da bunun üzerine kurulabileceğini söyledi.
Rumlar’ın birçok planı bugüne kadar reddettiğini söyleyen Özgürgün, artık Kıbrıs Türk tarafının ayrılık istediğini savunamayacaklarını, artık inandırıcılıklarını kaybettiklerini söyledi.
Bunun için iyi bir propaganda ve Türkiye’nin desteğine ihtiyaç olduğunu belirten Özgürgün, mücadele etmeden başarı beklenmemesi gerektiğini anımsattı.
Kıbrıs Türk halkının anlaşmayı sağlayabilmesi için radikal adımlar atması gerektiğini kaydeden Dışişleri Bakanı Özgürgün, Dışişleri Bakanlığı’nın bu çerçevede son dönemde yürüttüğü faaliyetler hakkında da bilgi verdi.
Temsilcilerin, tanınmamışlık nedeniyle bazı dış görevlerde zor şartlar altında çalıştıklarını anlatan Özgürgün, kurumsallaşma yönünde büyük adımlarla ilerlendiğini belirtti.
2003’te Avrupa Konseyi’nde ilk temsilcilik kararı alındığında Rumların faaliyetlerini aşmak için çok zorlandıklarını söyleyen Özgürgün, tanınmak ve statü elde etmek için çok çaba harcadıklarını vurguladı.
Bugün bunun artık sağlandığını ve bağların kurulduğunu ifade eden Özgürgün, istenen noktaya ulaşıldığını kaydetti.
Türk tarafının nefes bile almasına tahammül edemeyen bir Rum tarafı ile karşı karşıya olunduğunu da belirten Özgürgün, bu mentalite ile bundan 48 yıl öncesine dayanan Kıbrıs sorununun bundan 48 yıl sonrasına kadar da sürebileceğini belirtti.
Kıbrıs Türk halkının görüşmelerden sonuç beklemesi gerektiğini ancak, 1 Temmuz’a kadar bunun olup olamayacağının belli olmadığını kaydeden Özgürgün, “Bir anlaşma için somut adımlar attık ama olmadı. Kıbrıs Türk halkı bunu ararken Rumlar da buna ihtiyaçları olduğunu kabul etmeli ve bu amaçla hareket etmelidir” dedi.