CTP-BG Genel Başkanı Yorgancıoğlu, bu sabah ART Televizyonunda Emine Sivri’nin sunduğu “KKTC Gündemi” adlı programda gündemdeki konuları değerlendirdi.
GÜNEY KIBRIS’IN PETROL ARAMA ÇALIŞMALARI
Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge’deki petrol arama çalışmaları ve Türk tarafının bu konudaki tepkileri ile ilgili soruyu yanıtlayan CTP-BG Genel Başkanı Yorgancıoğlu, Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol yataklarının sorun yaratmak yerine Kıbrıs sorununun çözümünde katalizör unsur olarak değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
Yorgancıoğlu şöyle konuştu:
“Kıbrıs Cumhuriyeti’ bize rağmen uluslar arası alanda tanınan ülke, dolaysıyla yaptıkları da uluslararası hukuk açısından yasal olarak kabul görüyor. Diğer yandan ise Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit ortağı olan Kıbrıslı Türklerin izni, onayı olamadan ve onlara menfaat sağlamadan bu araştırmalar yapılıyor ki bu, 1960 anlaşmalarına aykırı bir davranış. Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyetinde hakları var. Bu nedenle Kıbrıs sorunu çözülmeden yapılacak girişimler, iki taraf arasında gerginliğin yaratacak yaklaşımlar içeriyor. Kıbrıs sorununun çözümü bu açıdan da çok önemli ve belki bu nedenden ötürü de sorunun çözümü hızlandırılmalı.”
Türkiye’nin de konuyla ilgili itirazlarına karşın bu konuda çok fazla bir şey yapabileceğini düşünmediğini de ifade eden Yorgancıoğlu, “Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arayacak olan şirket, Amerikan şirketi. Amerika bu konuda kendi şirketini korumaya yönelik tavır sergilediğinde, bu ülke ile ilişkileri yanında, Amerika’nın dünya üzerindeki egemenliği, Türkiye’nin daha ileriye gitmesini engeller” diye konuştu.
Bu haliyle bölgedeki petrol konusunun sorun teşkil ettiğinin de altını çizen Yorgancıoğlu, bu nedenle
Kıbrıs sorununun çözülerek petrol ve doğal gazın herkese yararlı olabilecek bir noktaya getirilmesi gerektiğini kaydetti. Yorgancıoğlu, “Böyle olursa tüm taraflar bundan yararlanacak ve şimdiki gibi baş ağrıtmayan bir durum ortaya çıkacak” dedi.
Yorgancıoğlu, Kıbrıs sorunu çözülmeden yapılacak aramanın yaratacağı gerginlikten tüm tarafların zarar göreceğini, bu nedenle tüm taraflara düşen görevin çözüm için çaba harcamak olduğunu vurguladı ve bunun aksi olması durumunda zaten sıcak olan Ortadoğu siyasetinin daha da ısınacağından endişe duyduğunu ifade etti.
Yorgancıoğlu, son zamanlarda yaşananların, Kıbrıs’ın her iki tarafında iç sorunların varlığına karşın her iki toplumunun birbirine ihtiyacı olduğunu da ortaya çıkardığına işaret ederek, içte yaşanan sıkıntıların halkların barışa olan ihtiyacını nispi olarak artıran etkenler haline gelebildiğini kaydetti.
2012 öncesi olası bir çözümle ilgili olarak ise Kıbrıs Rum tarafının AB dönem başkanlığının temmuz ayında başlayacağı göz önüne alındığında Aralık ayından önce bir konferans olması durumunda tarafların önünde 4-5 aylık bir tartışma süreci olacağına işaret eden Yorgancıoğlu, “Annan planı ile ilgili pratikten ötürü Kıbrıs Türk halkının bunu özümseyerek tartışacağına inanıyorum. Önemli olan Kıbrıslı Rumların da bunu yararlı bir tartışma sürecine dönüştürmeleri” yorumunda bulundu.
Yorgancıoğlu, bu süreç içerisindeki iki kritik konuyu ise, ‘Kıbrıs’ın dönem başkanlığı’ ve ‘petrol aramanın zamanından önce kotarılması” olarak nitelendirdi.
SORUNUN ÇÖZÜMÜ TÜM TARAFLARIN YARARINA
Türkiye’nin Kıbrıs’ sorunu çözülmeden Kıbrıs’ın AB dönem başkanı olması durumunda AB ile ilişkilerini donduracağı uyarırlıyla ilgili soruyu yanıtlayan CTP-BG Genel Başkanı, Kıbrıs gibi küçük bir ülkenin AB içinde bu kadar fazla söz sahibi olmasının pek doğru olmadığını düşündüğünü, kaydederek, “ama bugün Türkiye, ihracatının büyük bir bölümünü AB ülkelerine yapıyor. Türkiye, ‘KKTC’yi feda edeceğimize AB ile ilişkileri dondururuz’ diyor ama bunu yaptığı takdirde ödemek zorunda kalacağı siyasi ve ekonomik bedelden kimse söz etmiyor. Türkiye neden bu kadar büyük bir ekonomik sıkıntıya girsin? Bunu yapmak yerine Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanılır ve sorun çözülürse, bu sıkıtı yaşanmaz. Sadece Türkiye değil, Kıbrıs Rum tarafı ve ilgi tüm ülkeler için sıkıntı yaratacak bir sorunu ve etkilerini ortadan kaldırmak varken neden sorun yaşansın?” diye konutu.
Hep vererek de bir yere varılamayacağının altını çizen Yorgancıoğlu, “örneğin siyasi eşitlik, iki bölgelilik, iki toplumluluk gibi ilkelerden taviz verilemez. Ancak ben, ‘Türk tarafı uzlaşmaz taraf’ imajının yeniden gündeme gelmesini, Türk tarafının bu gömleği giymesini istemiyorum. Bu yapacağımız davranışlar, atacağımız adımlarla ilgili. Biz Sayın Eroğlu’nun çözüm yolunda atacağı adımı desteklediğimizi söylüyoruz ama, geriye adım atılması durumunda bunu desteklemeyiz” dedi.
“MECLİS HALKIN İRADESİNİ TEMSİL ETMEZSE SİNE-İ MİLLETE GİDİLİR”
İç konularla ilgili değerlendirmelerde de bulunan CTP-BG Genel Başkanı Yorgancıoğlu, bazı partilerin dile getirmeye başladıkları “sine-i millete dönme” konusunun CTP-BG içerisinde tartışma konusu olduğu yönündeki iddiaya verdiği yanıtta, CTP-BG için önemli olan hususun Kıbrıs Türk halkının siyasi iradesinin temsil edilmesi olduğunun altını çizdi.
“Eğer KKTC Meclisi Kıbrıs Türk halkının siyasi iradesini temsil etmeme noktasına gelirse, tabi ki CTP siyasal iradenin temsil edilmediği bir mecliste bulunup bulunmamayı kendi organlarında tartışacak” diye konuşan Yorgancıoğlu, şöyle devam etti: “ Siz seçime halktan destek alıp onu temsilen Mecliste bulunmak için giriyorsunuz. Eğer halkın iradesinin ortadan kaldırılması için girişimler yapılıyorsa bunu partimiz tartışır. Ama konuyu ikide bir gündeme getirmenin abes olduğunu düşünüyorum. Yapılacaksa tartışılır ve yapılır.
UBP siyaseten iradeyi temsil etmiyor, aldığı kararlar da bunu ortaya koyuyor. Zaten seçim öncesi ve sonrası sözleri birbirini tutmuyor. Diğer yandan meşruiyetini de yitirmiş durumda. Hem istifa edip başka parti kuranlar hem başka partiden aldıkları nedeniyle siyasi iradeyi yitirmekle kalmadı, toplumsal desteğini de yitirdi. UBP’nin her aldığı karar da artık Kıbrıs Türk halkının zararınadır ve bir an önce gitmesi gerek.”
Yorgancıoğlu, siyasilerin halkın güvenini kazanmak için halkın karşısına çıkarak doğruları konuşmaları gerektiğin kaydederek, UBP’nin yaptığı gibi pembe tablolar çizdikten sonra iktidara gelince tam tersini yapmanın toplumda hayal kırıklığı yanında siyasetle siyasetçiye kaşı güvensizliği körükleyeceğini vurguladı.
AF VE BEYAZ-YEŞİL KİMLİK KONUSU
Yorgancıoğlu, İçişleri Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun, hükümetin kaçak yaşama af yanında beyaz ve yeşil kimlik uygulamasını “ihanet” olarak eleştiren CTP’ye “3 kez af çıkardılar ülkeye 3 kez ihanet ettiler” diyerek tepki gösterdiğinin hatırlatılması üzerine, bunun doğru bir saptana olmadığını vurguladı.
CTP-BG’nin 2004 yılında iktidara geldiğinde, ülkede kayıt dışı kaçak yaşamla ilgili o güne kadar hiçbir tedbir alınmadığını anımsatan Yorgancıoğlu, izinli ya da izinsiz ülkedeki insanların sayısı ya da bu insanların çalışıp çalışmadıkları bilinmiyordu. Biz, ‘bugüne kadar yasalara rağmen izin almayanların gelsin alsın’ dedik ve 2005 Ocak ayında buna yönelik bir yasa yaptık. O dönemde 48-50 bin insan gelip kayıt yaptırdı. Ama devlet daha önce uygulama yapmadığından bir ‘know how’ yoktu… Bürokrasi ona göre şekillenişti. Dolaysıyla 6 ay sonra yeniden değerlendirme adına 3 aylık bir uzatma yaptık. O zaman bin kişi falan başvurdu. Bu, insanların affı kanıksadığını ve ‘nasılsa yeniden af çıkar kaydolmamız gereksiz’ diye düşündüklerini gösterdiğini ifade etti.
CTP-BG’nin 2009 yılında hükümetten ayrılmasından sonra oluşan UBP hükümetindeki eski Çalışma Bakanı Türkay Tokel’in ‘son kez af çıkarmıştık’ şeklindeki açıklamalarına da işaret eden Yorgancıoğlu, bu konu yeniden gündeme geldiğinde mecliste temsil edilen partilerin bir araya gelerek konunun tartışılmasını önerdiklerini anımsattı.
İki kez gerçekleşen toplantıda affı gerçekten hak edenler olduğunun söylenmesi üzerine bunu değerlendirmek üzere döküm talep ettiklerini, ‘değerlendirdikten sonra ortaya çıkacakların affına kimse itiraz etmesin ama ardından yasa yapıp zorlaştıralım’ yaklaşımı sergilediklerini kaydeden Yorgancıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“’Ülkenin yapısı bellidir. Eğer her yıl 10-15 bin kişi vatandaş yapılırsa ülke iradesi değişir’ dedik. Çünkü söz konusu olan sadece kaçak ve kayıt dışı olan insanlar değil, yaşı ne olursa olsun bunların tüm çocukları, cezaya girmiş ve halen Kuzey Kıbrıs dışında olanlar, turist, ziyaretçi olarak ülkeye gelip de kaçak durumuna düşenler de af kapsamına giriyor. Sayısı belli mi bunun? Biz bu nedenle hükümete akılcı olanı birlikte yapmayı teklif ettik. ‘Gerçekten işvereni yatırmamışsa affedilsin; yasaların farkında olanlarla yasadışı olanları bir tutmak bir tutulamaz. Eğer yasa koyucu olarak hükümet olarak bunları bir tutarsanız hak edenleri tartışılır kılarsınız’ dedik. Bizim teklifimiz bunun içindi. Ama UBP kabul etmesi.
Olayların bu noktaya gelmesi UBP’nin pervasız davranışlıdır. Uyguladıkları siyaset, Kıbrıs’ta yaşayan Türkiye kökenli vatandaşlar bile “artık yeter” noktasına getirmiştir. Doğru, 20 küsur yıl bu ülkede yaşayan, bu ülkede doğan, mağduriyeti olan insanlar var. Bir defaya mahsus olarak bu haledilir ve bu son olur. Oysa UBP, bu iki toplantının ardından çağrı yapmadan karar aldı. Başbakan ‘konuyu UBP Parti meclisinde görüşeceğiz’ diyor. Sanki konu ülkenin değil, UBP’nin konusuymuş gibi…”