Cumhurbaşkanı Eroğlu, Antalya'nın Manavgat ilçesindeki Sueno Beach Otel'de düzenlenen Türkiye KAMU-SEN Başkanlar Kurulu İstişare ve 20. Yıl Teşkilat Buluşması Toplantısı'na katıldı. Toplantıda konuşan Eroğlu, 36 yıldır siyaset yaptığını ve hükümet, sendika ve işveren ilişkilerini iyi bildiğini ifade etti.
Sendikaları oluşturan bireylerin çok farklı siyasi ve sosyal çevrelerden geldiklerini belirten Eroğlu, iş gücü ve emeğin haklarının korunmasının, sermayenin haklarının korunması kadar önemli olduğunu vurguladı. Globalleşen dünyada karmaşık bir hal alan ekonomik ilişkilerin bazı sendikaların yok olmasına neden olduğunu vurgulayan Eroğlu, emeğin üretimi devam ettiği sürece, sendikaların var olacağını söyledi.
Kıbrıs'taki sendikaların, Kıbrıs sorununun dayattığı şartlar nedeniyle asli görevlerinden uzaklaşarak, emeğin haklarını korumak yerine Kıbrıs sorunuyla uğraştıklarına dikkati çeken Eroğlu, Kıbrıs sorununun sendikaların gerçek görevini yapmasına engel olduğunu vurguladı.
Sendikaların görüşlerini dile getirmesinin demokrasinin gereği olduğuna işaret eden Eroğlu, ancak siyasi parti gibi davranmalarının sendikaları asli görevlerinden uzaklaştırdığını kaydetti. Eroğlu, üretimin ve kalkınmanın gerçekleşmesi için sendikaların asli görevlerini yerine getirmesi gerektiğini dile getirdi.
Eroğlu, son 10 yılda Türk ekonomisinin sergilediği yüksek büyüme performansının tüm dünyanın takdirini aldığını belirterek, ''10 yıl boyunca büyüyen ekonomide emeğin payı büyüktür'' dedi.
İlerlemenin sağlanması için en önemli değerin, uzlaşı kültürü olduğuna işaret eden Eroğlu, Kıbrıs sorunundaki temel sorunun uzlaşı kültürü eksikliği olduğunu vurguladı.
''UZLAŞMAZ OLAN RUM TARAFI''
Kıbrıs'ta uzun yıllar önce başlayan görüşmelerin halen sürdüğünü anlatan Eroğlu, ''Kıbrıs sorunu kronikleşmiş bir sorundur. Bu sorun kronikleşirken Kıbrıs Türkü'nün hiçbir suçu yoktur. Uzlaşmasız olan Rum tarafıdır'' dedi.
Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ile yaptığı görüşmeler sırasında, Türkiye'ye 1974'teki Barış Harekatı dolayısıyla teşekkür ettiğini belirten Eroğlu, ''Hristofyas'a 'Sen de teşekkür etmelisin' dedim. Çünkü Güney Kıbrıs'ta o tarihte komünist avı başmıştı. O listenin başında da Hristofyas vardı. Rumların bir kısmı da canını kurtarmıştı'' diye konuştu.
KKTC'nin Anavatansız olamayacağına dikkati çeken Eroğlu, Türkiye'nin de KKTC'siz olamayacağını dile getirdi.
Eroğlu, şöyle konuştu:
''Güney Kıbrıs Avrupa Birliği'ne üye olmasaydı Kıbrıs sorunu belki de çözülürdü. Rum tarafının tuzu kuru. Geleceği yere gelmiş. Türkleri ortak alıp da sorunlarını yaşamak, paylaşmak, ekonomik gelirlere Türkleri de ortak etmenin anlamı yoktur düşüncesindeler. Anlaşma ister gibi oturup, hiçbir anlaşmaya imza atmazlar. Böyle bir yapıda olan Rum tarafının bizimle anlaşma talebi içinde bulunacağını düşünebilir misiniz.?''
Rum tarafının ''Daha fazla ne alabilirim'' düşüncesinde olduğunu belirten Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Rum tarafı çözüm için hiçbir şey ortaya koymamıştır. Annan Planı'na ben karşıydım. Rumlar tarafından da reddedildi. Kısa süre önceki görüşmelerden birisinde Hristofyas'a 'Müslümanlarda bir söz vardır. Almak sadece Allah'a mahsustur. Sen hep almak istiyorsun. Sen Allah'a da inanmıyorsun' dedim. 'Allah'a inanmıyorum diyor'. Kendi ifadesidir. Sadece almayı düşünen bir taraf ile anlaşmaya varmak kolay değil. Rum tarafı 'Ben Annan Planı'nı reddettim. Annan Planı'ndan daha fazla vereceksiniz ki ben bunu halkıma kabul ettireyim'. Hristofyas'ın isteğini verdiğiniz takdirde bizim Kıbrıs'ta yaşayacağımız toprağımız kalmaz. Hristofyas da diyor ki 'Türkiye'den gelenler var, onların hepsini gönder geriye. Geriye kalanlara, toprak kalır'. Siz uluslararası hukuku bildiğinizi söylüyorsunuz. Bir millet bir kişiye vatandaşlık verdiği zaman onun vatandaşlığı anayasanın koruması altındadır. Kaldı ki biz Türklere vatandaşlık verdik. Siz Rusya'dan gelenleri başka ülkelerden gelenlere vatandaşlık verdiniz.''
''BİZ RUMLARDAN DAHA SAFIZ''
Bir müzakerenin karşılıklı ''Al-ver'' anlayışı içinde olmazsa anlaşmanın da olmayacağını kaydeden Eroğlu, Rum tarafı bu anlayış içinde olmadığı için görüşmelerde bir santim ilerleme olmadığını söyledi.
20 Nisan'dan itibaren Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin kararını vermesi gerektiğini belirten Eroğlu, ''BM Genel Sekreteri'ne bir mektup yazdım. Bu mektup bazılarını şok etmiştir. Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve Rum lideri olarak Hristofyas, Türk lideri olarak da ben bir konferansta buluşup bugüne kadar anlaşılamayan sorunları anlaşıp halletmeye çalışacağız. Hristofyas bunu da kabul etmedi. 'Önce iç konuları bitirip ondan sonra çok taraflı toplantı olsun' düşüncesinde'' dedi.
Rum kesiminin isteğinin, Kıbrıs Cumhuriyeti içinde Türk halkını azınlık olarak göstermek olduğunu vurgulayan Eroğlu, ''Kıbrıs Cumhuriyeti içinde biz azınlık olacağız ve zaman içinde 'Kıbrıs halkı' diye anılacağız. Türk yok havası verecekler. 'Kıbrıs milleti var' diyecekler. Kıbrıs'ta 1571 yılından bu yana Türk halkı vardır. Biz Rumlardan daha safız. Çünkü nereden geldiğimizi biliyoruz. Onların nereden geldiğini, nereden gördüğünü doğrusu bilmiyorum'' diye konuştu.
''REHBERİMİZ ÖMRÜNÜ KIBRIS'A ADAMIŞ RAUF DENKTAŞ'TIR''
Türkiye KAMU-SEN Genel Başkanı İsmail Koncuk, 20 yıl önce az sayıdaki kamu görevlisi ile kurulan sendikanın üye sayısının 400 bini aştığını anlattı. Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamda büyük bir dönüşüm içine girdiğini belirten Koncuk, her dönüşümün kendine has risk ve avantajları bulunduğunu, Türkiye'nin dönüşümündeki risklerin ise avantajlarından fazla olduğunu söyledi.
Türkiye'nin bölgesine huzur ve barış getirmenin peşine düşmesi gerektiğini vurgulayan Koncuk, Ermenistan ve Yunanistan için uygulanan sıfır sorun politikasının Türkiye ile inanç ve soy birliği olan ülkelere karşı da uygulanması gerektiğini kaydetti.
Türkiye'de kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştiren, milli değerleri kemiren bir anlayış oluştuğunu savunan Koncuk, şöyle konuştu:
''Bazı ülkeler KKTC'nin bağımsızlığının ve hatta varlığının sona erdirilmesini dahi teklif edebilme cüretini göstermişlerdir. Türk halkı, KKTC'nin bağımsız, müstakil bir devlet olarak ilelebet yaşamasından yanadır. Kıbrıslı Türk kardeşlerimiz bu devleti Rumların siyasi emellerine alet olması için kurmadılar. Binlerce şehidimiz Kıbrıs'ın mutluluk, hürriyet ve refah içinde yaşaması için can verdiler. Rehberimiz Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ya da Birleşmiş Milletler değildir. Rehberimiz, ömrünü Kıbrıs'a adamış Rauf Denktaş'tır.''
Türkiye Cumhuriyeti'nin milli değerlerle oluşan fikri altyapısının yok edilmek istendiğini öne süren Koncuk, ''Milli bayramlar, öğrenci andı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi gibi konularda kafa karışıklığı yaratılmaya çalışılıyor'' dedi.
Koncuk, öğrenci andı ve Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi kaldırılarak, ant ve hitabede savunulan değerlerin yok edildiğini ve bu şekilde Türk milletinin ''geçmişi olmayan, tarihini bilmeyen hafızasız, tepkisiz bir yığın haline getirilmek istendiğini'' iddia etti.
Milli eğitim sisteminin, 4 artı 4 artı 4 formülüyle heba edildiğini öne süren Koncuk, ''Bu sistemle 80 yıllık eğitim tecrübesi de çöpe atılacak'' diye konuştu.
Koncuk, İmam Hatip Ortaokulları'nın açılmasından, okullarda Kur'an-ı Kerim dersinin, peygamberlerin hayatının seçmeli ders olarak öğretilmesinden yana olduklarını, ancak sistemin bu şekilde olmaması gerektiğini söyledi.
Toplu sözleşme hakkını düzenleyen kanun tasarısının TBMM Genel Kurulu'nun gündeminde olduğunu anlatan Koncuk, sendika olarak 20 yıldır toplu sözleşmenin mücadelesini verdiğini ancak bazı sendikaların hiç meydanlara çıkmadan bu toplu sözleşme yasalarını sahiplendiğini belirtti.