Bugünlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda içerisinde işçi sağlığı ve iş güvenliğini ilgilendiren çok önemli maddelerinde yer aldığı bir “TORBA YASA” Tasarısı görüşülmeye başlandı.
Bu Tasarıyla;
1.İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, ortak sağlık ve güvenlik birimi ile eğitim kurumlarının tanımları İş Yasasına eklenmekte; bu tanımlara göre anılan mesleki formasyonlar, taşeron hizmet sunum kuruluşları ile eğitim kuruluşları Bakanlık tarafından yetkilendirilmekte,
2.İşyeri dışında oluşturulmuş taşeron kuruluşların nitelikleri, altyapı ve personel standartları ile işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının görev yetki ve sorumlulukları, eğitimleri ile belgelendirilmeleri; bu eğitimlerde görev alacak eğiticilerin nitelikleri ve eğitim sonunda yaptırılacak sınav ile ilgili olarak Çalışma Bakanlığı tarafından ilgili tarafların görüşü alınarak yönetmelik çıkartılmakta,
3.İşyeri sağlık ve güvenlik birimi ile işyeri ortak sağlık ve güvenlik biriminde görev yapacak işyeri hekimlerinin işyerinde yapacakları görevler için diğer kanunların kısıtlayıcı hükümleri uygulanmamakta,
4.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teşkilat Yasa’sına ek yapılarak yukarıda belirtilen yetki ve görevlerin yasaya, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasına eklenmesi öngörülmektedir.
Bütün bu değişiklik önerilerinin ortak noktası işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinde görev yapacak olan işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı yetkisinin kazanılması, bu yetkinin kazanılabilmesi için gerekli eğitimi verecek kuruluşların saptanması ve anılan mesleklerin hizmet sunum yöntemlerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından belirlenmesine yöneliktir.
Öncelikle belirtmek isteriz ki; iş kazası ve meslek hastalıklarına ilişkin sayısal veriler göstermektedir ki, personel ve altyapı eksikliklerinin de etkisiyle, anılan Bakanlık ilgili yasa ile kendisine verilen görevleri bile yerine getirememektedir.
Nitekim; Türkiye Cumhuriyeti Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi (2009-2013) başlıklı Raporda “Bir ülkede meslek hastalıklarının görülme sıklığı çalışan nüfusun binde 4-12’si arasında değişmektedir. Buna göre Türkiye’de 30.000-100.000 arasında meslek hastalığı beklenmektedir. Ancak SGK istatistiklerine göre 2007 yılında 1.208 meslek hastalığı vakası tespit edilebilmiştir” saptaması yapılarak belirlenemeyen, dolayısıyla uygun tedavisi yapılarak sahip olduğu özlük hakları kendisine verilmeyen on binlerce işçinin varlığı itiraf edilmiştir.
Öte yandan, yine kayıt dışı istihdam ve eksik verilerle oluşturulmuş SGK istatistiklerine göre, 2007 yılında toplam 80.602 iş kazası ve 1208 meslek hastalığı sonucu 1044 kişi yaşamını yitirmiş, 1956 kişi ise sakat kalmıştır. Ülkemizde günde ortalama üç işçi yaşamını yitirmekte, beş işçi sürekli iş göremez duruma gelmektedir. Ölümlü iş kazaları sıklığı ile ilgili sıralamada dünya üçüncüsü, Avrupa ikincisi olan ülkemizin meslek hastalıkları yönünden de gerçek bir istatistiki araştırma yapılması halinde ilk sıralarda hatta birinci sırada yer alacağından kuşkumuz yoktur.
Bütün bu olumsuz tablonun değiştirilebilmesi, işçi sağlığının korunup, iş güvenliğinin sağlanması için bu alanda gerekli önlemlerin alınması; bu kapsamda nitelikli işyeri hekimliği ve İş Güvenliği Mühendisliği hizmetlerinin işyerlerinde bulunmasının sağlanması gerekmektedir. Oysa bugün söz konusu kurumsal yapıların zayıflatılması ve bu hizmetlerin kağıt üzerinde bırakılmasına yönelik bir girişimle karşı karşıya bulunmaktayız.
Yükseköğretim alanında hiçbir yetkisi bulunmayan ve örgütlenmesinde de buna uygun olarak herhangi bir kadrosu mevcut olmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, TBMM’de görüşülmekte olan Torba Yasa ile hekim ve mühendisleri işyeri hekimi/iş güvenliği uzmanı olarak çalışabilmesi için belgelendiren kurum haline gelmektedir.
Daha önce yapılan yasa ve yönetmelik düzenlemeleri ile istediği sonucu elde edemeyen ve bu alanda yetkisi bulunmadığı yargı kararlarıyla da tespit edilen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu kez Torba Yasa ile söz konusu yetkileri kazanmaya, tabiri caiz ise defalarca kapıdan kovulmuş tekrar bacadan girmeye çalışmaktadır. Bu noktada, anılan Bakanlığın hukuka aykırı düzenlemelerine güvenerek işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı eğitimi ve taşeronluk hizmetlerinde faaliyet göstermek üzere kurulan şirketlerin mağduriyet belirterek yasal düzenleme talep etmeleri hiçbir biçimde kabul edilemez. Bu alanda yapılacak bütün düzenlemelerin insan yaşam ve sağlığı ile doğrudan bağının dikkate alınması, yaşam ve sağlık hakkını geliştirecek şekilde düzenlenmesi zorunludur. Aksine düzenlemeler Anayasanın temel yaşam hakkını koruyan 17. maddesi başta olmak üzere temel hakları düzenleyen birçok hükmüne aykırı olacaktır.
Tasarı’da yer alan düzenlemeye göre işyeri hekimlerinin bu görevlerini yapmaları sırasında “diğer kanunların kısıtlayıcı hükümleri uygulanmaz” denilmekle aslında 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasasının 5. maddesindeki “…işyeri tabipleri; çalıştıkları yerlerin sağlık hizmetlerinin başka bir yerde ikinci bir görev yapmalarına elverişli bulunduğu tabip odaları idare heyetince kabul edilmedikçe her ne suretle olursa olsun, diğer bir kurum ve işyerinin tabipliğini alamazlar.” hükmü devre dışı bırakılmaya, Tabip Odaları ve Türk Tabipleri Birliği’nin işyeri hekimliği alanındaki yetkileri kısıtlanmaya çalışılmaktadır.
Tasarı ile Yargının daha önce verdiği iptal kararlarına rağmen “iş güvenliği uzmanı” kavramı getirilmeye çalışılmaktadır. İş güvenliği konusunda bir yeterlilik tanımlaması yapılacaksa “iş güvenliği mühendisi” kavramı dışında bir kavram yaratmaya gerek yoktur. Mühendisler meslek odaları aracılığı ile yaşam boyu meslek içi eğitim ve meslekte gelişimlerini tamamlamaktadır. Dolayısıyla, meslek odaları bu yapının vazgeçilmez örgütlü yapılarıdır. Siyasal iktidar bunu algılamak zorundadır.
Siyasal iktidar, bu düzenlemeyle işçi sağlığı ve iş güvenliği alanının vazgeçilmez yapıları olan Türk Tabipler Birliği ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin rolünü dışlamaya, sıradanlaştırmaya çalışmaktadır. Eğitim dâhil olmak üzere işçi sağlığı ve güvenliği bir pazar haline getirilmekte kısacası can pazarına dönüştürülmektedir.
Bu düzenlemelerin amacı; işçi sağlığı ve güvenliği alanını tümüyle piyasaya açmak, bu alandaki taşeron firmalara rant ve kâr alanı sağlamaktır.
Halkın oylarıyla seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir kez daha çağrıda bulunuyoruz:
İşçi sağlığı, iş güvenliği hizmetleri “Torba Yasa” ile her şeyin birbirine karıştığı “Çorba Yasa”ya dönüşmüştür. Bir an önce geri çekilmelidir. Aksi halde ölümlü iş kazaları da işçi cinayetleri olarak anılacak sorumluları da elbette ki bu tasarıyı yasalaştıranlar olacaktır.
Şimdi soruyoruz
Temmuz ayı içinde Keşan’daki maden kazasında üç, Tuzla Tersanesi’ndeki iş kazasında bir, Zonguldak’taki kaçak maden de iki ve İzmir’deki Metro çalışmasında iki işçimiz daha hayatını kaybetmiştir. Bu tasarı yasalaşırsa, daha çok arttıracağı ölümlerde Zonguldak’ta 17 Mayısta yaşanan maden kazası sonrasında ölen otuz işçimizin ardından söylediğiniz gibi hayatını kaybeden bu işçilerimiz için de sadece “Güzel öldüler” mi diyeceksiniz?
İşçi sağlığı, iş güvenliği hizmetleri, taşeron firmaların kâr hırsına kurban edilmesin!
ANTALYA TABİP ODASI
DİSK- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
KESK- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu
TMMOB- Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
TTB- Türk Tabipleri Birliği