15 Mayıs tarihinde başlayan ve yarın sona erecek olan kongreyle ilgili bugün düzenlenen basın toplantısında uzmanlar, kadınların hayat boyunca en fazla karşılaştıkları problemlerden olan kadın doğum rahatsızlıkları, gebelikteki düşük yapma oranları, hamilelikte karın ağrısı, kasık ağrısı ve bebeklerdeki kansızlık problemleri hakkında bilgi verdi.
GEBELİKTE DÜŞÜK ORANI DÜNYADA YÜZDE 15-20
TJOD Başkanı Prof.Dr. Cansun Demir düşük nedenleri ve oranları hakkında bilgi verdi. Modern tıptaki ilerlemelere rağmen abortusların (düşüklerin) çoğu zaman nedeninin bilinmediğini söyleyen Prof.Dr.Cansun Demir, fetusun dış ortamda yaşayabilme kabiliyetinin kazanmasından, yani gebeliğin 22'nci haftasından veya fetus ağırlığının 500 grama ulaşmasından önce gebeliğin doğal olarak sonlandırılması olarak tanımlanan düşüğün tüm gebeliklerin yüzde 15-20'sinde yaşandığına dikkat çekti.
Gebeliklerin yaklaşık yüzde 20'sinde vajinal kanama olduğunu hatırlatan Prof.Dr. Demir, "Bu durum gebe ve eşinde büyük bir huzursuzluğa sebep olur. Erken gebelikteki yoğun kanamalar asla gözardı edilmemeli. Acilen araştırılmalıdır. Kanaması olan gebeliklerin yüzde 12'sinin düşük ile sonuçlandığı gösterilmiştir. Buna karşılık birçok gebelik tanınmadan önce kaybedilir" dedi. Gebelikteki en önemli risk faktörünü fetustaki kromozomal anormallikler olarak bildiren Prof.Dr. Demir, diğer risk faktörlerinin ileri anne yaşı, daha önce düşük yapmış olma, annenin geçirdiği enfeksiyonlar, ilaçlar ve çevresel etkenler, kronik hastalıklar, bağışıklık sistemi bozuklukları, rahim ve rahim ağzının yapısal anormallikler olduğunu ifade etti.
Kendiliğinden düşükleri beş grupta toplayan Prof.Dr. Cansun Demir, bunları düşük tehdidi (Abortus İmminens), kaçınılmaz düşük (Abortus İncipiens), tam olmayan düşük (İnkomplet Abortus), fFarkedilmeyen düşük (Missed Abortus) boş kese (Anembriyonik Gebelik) olarak sıraladı. Gebelikteki düşük yapma riskinin anne açısından taşıdığı riskler konusuna da işaret eden Prof.Dr. Cansun Demir, bunları kan kaybı, enfeksiyon ve psikolojik etkiler olarak sıraladı.
HAMİLELİKTE KARIN AĞRISI VE KASIK AĞRISI NE ZAMAN CİDDİYE ALINMALI?
Gebeliğin erken haftalarında ve ilerleyen aylarda, doğuma yakın haftalarda çeşitli nedenlerle anne adayı zaman zaman karın ve kasık ağrısı hissedebildiğini belirten Prof.Dr.Demir, "Bu ağrıların çeşitli sebepleri olabilir, bu sebeplerden bazıları önemsiz ve tedavi gerektirmez iken bazıları önemlidir ve tedavi hatta hastaneye yatış bile gerektirir. Gebeliğin ilk günlerinde hatta adetin geciktiğinin fark edildiği ilk günlerde karın ve kasık bölgelerinde hafif rahatsızlık hissi genellikle birçok kadın tarafından hissedilir. Gebeliğin 3 ve 4'üncü aylarından kasık bölgelerinde bıçak saplar gibi keskin bir ağrı hissedilebilir. Hareket etmekle, aniden ayağa kalkmakla bu ağrı birden şiddetlenebilir. Bu ağrının sebebi rahmin büyümesine bağlı rahim etrafındaki bağların ve ligamentlerin gerilmesidir. Kabızlık, şişkinlik ve gaz da karında rahatsızlık ve ağrı şikayetlerine sebep olabilir" dedi.
YALANCI DOĞUM AĞRILARINA DİKKAT
Gebeliğin son aylarında Braxton-Hicks kontraksiyonları denilen yalancı doğum ağrıları da karın ağrısı hissedilmesine sebep olabilacağını hatırlatan ve bu kasılmaların düzensiz ve hafif şiddette olmasıyla ve dinlenmekle geçmesiyle gerçek doğum sancılarından ayrıldığını hatırlatan Prof.Dr. Cansun Demir, "Eğer bu tür kasılmalar sık ve şiddetli geliyorsa ve geçmiyorsa mutlaka doktora başvurmalısınız. Gerçek doğum sancıları veya erken doğum eylemi belirtisi olabilir. Karın veya böğür ağrısına eşlik eden ateş, bulantı, kusma, idrar yaparken yanma veya idrarda kan gibi şikayetler idrar yolları enfeksiyonundan kaynaklanıyor olabilir.Karının üst kısmında (özellikle sağ üstte karaciğer bölgesinde) ağrı ve buna eşlik eden baş ağrısı, bulantı, kusma, bulanık görme gibi şikayetler tansiyon yükselmesi (preeklampsi) işareti olabilir" şeklinde konuştu.
"KADINLAR DAHA UZUN YAŞIYOR"
TJOD Derneği 2. Başkanı Prof.Dr. Ali Baloğlu ise kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığını ancak daha çok hasta olduklarını ve en büyük rahatsızlık oranının ise kadın doğum konularında yaşandığını söyledi. Türkiye'de
ileriye dönük ilk 10 yılda kadınların ortalama yaşam beklentisinin 74 iken erkeklerde 70 olduğunun altını çizen Prof.Dr. Baloğlu, ancak kadınların daha çok hastalık yükü ile karşı karşıya olduğunu hatırlattı. Kadınların beklenen yaşam süresinin erkeklere kıyasla daha fazla olduğunu ifade eden Prof.Dr. Baloğlu, "Ancak hemen hemen tüm toplumlarda kadınların erkeklere göre daha fazla hastalık ve stres yaşadıkları bildirilmektedir. Kadınların daha uzun yaşamaları, onların ileri yaşlardaki daha yüksek hastalık oranlarının bir nedenidir.
İkincisi, kadınlar ve erkeklerin üreme ile ilgili hastalık yükleri incelendiğinde, kadınların üreme sağlığı sorunlarını erkeklerden çok daha fazla yaşadıkları ve bu durum özellikle üreme çağında (15-49 yaş arası) daha da arttığı görülmektedir. Ayrıca menopoz ile bağlantılı hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Sağlıksız koşullarda çalışma ve şiddete maruz kalma gibi toplumda kadınların daha yüksek oranda maruz kaldıkları durumların yanı sıra sağlıksız yaşam biçimi de belirli sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir" dedi.
"KADIN SAĞLIĞI DENİLDİĞİNDE İLK OLARAK ÜREME SAĞLIĞI VE AİLE PLANLAMASI GELİYOR"
Aile ve toplumdan kaynaklanan psiko-sosyal faktörlerin, kadının bireysel sağlık durumu, doğurganlık davranışı, sağlık hizmetlerinin kalitesi gibi pek çok faktörden etkilendiğinin altını çizen Prof.Dr. Ali Baloğlu, şunları söyledi:
"Kadın sağlığı denildiğinde, ilk olarak üreme sağlığı ve aile planlaması akla gelmektedir. Ancak, kadınların üreme sağlığı ile ilgili sorunlarının yanı sıra, diğer sağlık sorunları da vardır. Bu nedenle kadın sağlığının yalnızca üreme sağlığı ve aile planlaması olarak ele alınmaması gerekmektedir. Kadın ve sağlık alanındaki toplumsal cinsiyet konularını iki ana kategoride toplamak mümkündür. Bu kategorilerden birincisi, kadınların sağlık sorunları ve hastalık riskleridir. ikincisi ise, kadınların sağlık hizmetlerine erişimi ve mevcut hizmetlerin kadınlar tarafından gerçek anlamda kullanılmasıyla ilgili sorunlardır. Kadınların sağlık sorunları ve hastalık riskleri kadın ve sağlık alanında ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Kadınların sağlık hizmetlerinden tam, eşit ve en yüksek standartlarda faydalanmalarını sağlamak, kadının insan haklarının tam olarak sağlanmasının temel koşullarından biridir. Çeşitli uluslararası ve ulusal mevzuat hükümlerinde de tarif edildiği üzere, sağlıklı olmak yalnızca hasta olmamayı değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan bütünüyle iyi olma durumunu ifade etmektedir.
Kadın sağlığı; ruhsal, sosyal ve fiziksel iyiliği içermekte ve fiziksel olduğu kadar, hayatın sosyal, politik ve ekonomik boyutu tarafından da belirlenmektedir. Kadınların sağlık haklarının insan hakları içinde değerlendirilmesiyle birlikte, kadının insan haklarının, sağlık bilgisine erişim, yeterli beslenme ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkını da kapsadığı kabul edilmiştir. İnsan hakları açısından bakıldığında sağlık konusunda kadınların dezavantajlı olduğu durumlar hak ihlali olarak düşünülmektedir. Bunun en uç örneği ise anne ölümleridir."
"KADINLARDA YAŞLILIĞA BAĞLI RAHATSIZLIKLARIN BAŞINDA İDRAR KAÇIRMA VAR"
TJOD İstanbul Şube Başkanı Prof.Dr. Ateş Karateke ise Türk toplumunda kadının yaşlanmakta olduğunu ve yaşlandıkça kadın doğum hekimlerinden beklentilerinin de gebelik dışında farklı alanlara da kaymaya başladığını ifade etti. 30 yıl önce doğumla ilgili problemlerle uğraşılırken bugün en önemli şikayetlerin başında pelvik taban kaslarında oluşan hasarlar geldiğini söyledi. Prof.Dr. Karateke,
"İyi çalıştığında varlığını hissetmediğimiz bu yapı kötü çalışmaya başladığında yaşam kalitesini ciddi olarak etkiliyor. Bu sarkıklarla oluşan olaylarla gaz ve idrar kontrol mekanizması bozulmakta ve ciddi cinsel problemler ortaya çıkmakta. Kadının ortalama yaşı 80'lere yaklaşmakta tüm dünyada yüzde 15 civarında idrar kaçırma ya da idrar torbası sarkması, kalın bağırsak sarkması, rahim sarkması sebebiyle ameliyat olması gerekmekte.
Burada diğer problem de idrar kaçağıyla ilgili problemleri yaşlı kadın hekime ifade edemiyor ve çekiniyor. Mutlaka bu kadınların yaşam kalitesinin çok olumsuz etkileyen ve zaman içinde çözülmezse evin bir köşesinde yalnızlığa sürükleyen problem olur" diye konuştu.
Prof.Dr. Karateke, kadında idrar kaçırmanın tek bir sebebi olmadığını, birçok nörolojik hastalığın başlangıcının örnek olarak Alzaimer, MS'in başlangıçta idrar kaçırma olabileceğini ve mutlaka düzgün tanı yapıldıktan sonar tedavisinin yapılabileceğini bildirdi. Prof.Dr.Karateke, yüzde 90'ın üzerinde başarı sağlandığını belirterek, kadının cinsel yaşam organındaki sarkıklıklarıın cinsel yaşam fonksiyonlarının cerrahi operasyonla düzelebileceğinin düşünülmesinin ve kadın doğum uzmanından operasyon istenmesinin yanlış olduğunu, ameliyat sonrasında bu problem çözülmediği zaman hayal kırıklığı ve hekimle hasta arasında bir çatışma oluşacağını ve cinsel yaşamın basit bir operasyonla düzelmeyeceğini sözlerine ekledi.
KANITLANMAMIŞ YÖNTEMLER KONUSUNDA DİKKAT
TJOD Saymanı Doç. Dr.Eray Çalışkan ise konuşmasında tüp bebeğe alternatif yöntemler,hasta doktor ilişkileri ve doktorlara uygulanan şiddet üzerinde durdu. Son yıllarda tüp bebek başarısızlığında sık koşulan alternatif yöntemlerin umut pazarı oluşturduğunu söyleyen Doç.Dr. Eray Çalışkan, "Bunlar medyada da gerçekten etkiliymiş gibi haber olarak yer alıyor. Hatta bu umut pazarındaki insanlara bu mesaj verildiğinde varını yoğunu satıp bu yöntemi de deneme yoluna gittiğini biliyoruz. Bu tip bilimsel kanıtlanmamış yöntemler konusunda özellikle hepimizin dikkatli olmasını öneriyorum" dedi.
"CEZALAR CAYDIRICI DEĞİL"
Doktora şiddet konusuna da değinen Doç.Dr.Çalışkan, son yıllarda ciddi bir artış olduğunun bilindiğini ve şiddete uğrayan hekimlerin büyük bölümünün kadınlar olduğunu söyledi. Doç.Dr.Çalışkan, "Cezalar caydırıcı olmadığı için sorunun önüne geçilemiyor. Aynı suç bir savcı ya da hakim için işlense 30 aya kadar ceza verilebiliyor ama yine kamu görevi yapan bir doktora karşı işlendiğinde basit yaralamaya giren olay 10 aya kadar ertelenebilir ceza olarak karşımıza çıkıyor" şeklinde konuştu. Doktora şiddetin en önemli sebeplerinden birinin sağlık sistemindeki problemler olduğunu söyleyen Doç. Dr. Çalışkan, hastanelerde sistemin bir doktora günlük 60 hasta yönlendirdiğini, bunun bir hastaya düşen düşen süreyi 5 dakika ile sınırlandığını, Dünya Sağlık Örgütü'nün öngördüğü sürenin ise 20 dakika olduğunu hatırlatan Doç.Dr. Çalışkan, "Bir kadının soyunması giyinmesi, ultrasonu bu sürenin çok üzerindedir. Kalite sıfırlara düşmüştür. Kalite düştükçe hasta ile doktor arasında çelişki oluşuyor. Doktorlar istemedikleri halde yükün altına girdiklerine itiraz ettiklerinde maaş cezası almakta. 5 dakika ilgilendiğinde ise hasta az ilgilendiği için şikayetçi olmaktadır" diye konuştu.
Toplam bin 685 kişinin katıldığı kongrede 375 yerli 25 yabancı konuşmacının sunum yaptığı bildirildi.