Kasımın dördü akşam üzeri umre ziyareti için Medine şehrine vardık.
Vardıkta ne oldu daha bir iki saat geçmeden Türkiye’den oğlumun mesajı geldi.
"Baba gittin orayı da karıştırdın. Aman dikkat et kendine.”
Telefonla geri dönmek istedim oğlum ben başka neyi karıştırmışım ki, diye
Vazgeçtim sonra duyacağımı bildiğim laflar üzerine
Pilavla kadayıfı, benimle kardeşimi, çorapların renklerini gibi şeyler söyleyeceğinden korktum.
Kardeşin yok diye cevap veririm diye düşündüm bir an.
Olmasa da karıştırısın gibi bir cevabı oğlum yerine kendi kendime verip aramama konusunda ikna oldum.
Medine, huzuruyla ve insanı saran maneviyatıyla cennete doğrudan gitme imkanı veren bir belde.
Peygamberimizin şahsi manevisi bir beldeye ruh olmuş anlam olmuş güzellik olmuş.
Arabistandaki karışıklık saatler içinde gittikçe arttı. Helikopter kazası ve siyasi ve ekonomik tasfiye.
Herşey bir anda olup bitti.
Ordaki Türk vatandaşlarına neler oluyor diye soruyorum. Bizimkiler bile tedirgin. Bu konuları bu saatten sonra konuşmayın bile diyorlar.
Hemen aklıma iki sene önce hac ibadetini yaparken vefat eden sekizyüz müslümanın bu durumu ile ilgili yazdıklarım geliyor. Kutsal Beldelerimizi tüm müslümanların sahibi olduğu yerlerdir. Ortak bir yönetimle yürütülmelidir gibi yazılar ve diğerleri.
Korkuyorum tabii. Hemen siliveriyim diye düşünüyorum. Ayıplıyorum kendimi. Öleceksem Medine de ölmeliyim diye dua etmelerim aklıma geliyor silkiniyorum korkuma gaz veren şeytanın vesvesesinden. Oysa havaalanındaki kontrolde herkesin tüm parmak izlerini aldılar beni bu kadar zorlamadılar hoşuma giden bana duyulan güven yerini tırsak bir evhama bırakacak nerdeyse. Bir kez daha kurtarıyorum kendimi ve cesaretimi topluyorum.
Bir arkadaşım mesaj çekiyor ordada olur olmaz şeyler yazmayasın diye. Türkiyeye benzemez oralar diye. Üzülüyorum demekki sadece “olur”diye yazdığım düşüncelerimin “olmaz”olanları da varmış.
Yorgunluktan sızıp kalıyorum Medine’nin anlamı yeni baştan formatlıyor insanı.
Medineden sonra Mekke. Yeryüzünü bir arada tutan mıh gibi duruyor Kabe karşımızda. Rabbın huzurunda secdeyle atıyoruz geride kalacak olanları. Ve kaskatı bir iman yürüsün yeryüzünde. Kutsal beldeleri yönetecek bir nesil oluşsun diye.
Kutsal beldeler bir çetenin elinde. Bir çeteki ümmetin varlıklarına çöreklenmiş bir yardakçılar zümresi. Bunu söylemesem Umreden bir anlam katmadan dönmüş olurum. Söyledim şimdi belki çete çökene kadar haç farizasından oldum.
Düşünce adamı yok, alim yok, tartışma meclisleri yok. Doğru dürüst tüm İslam ilimleri ve alimlerinin kitaplarının yer aldığı dünya çapında bir kütüphanesi yok.
Müslümanların sorunlarını konuşacağın tartışacağın bir konferans salonu kongre merkezi yok. Bir sivil ses insiyatif yok.. İlim kaybolup gitmiş. Mana kendisini anlayacak ve yeniden ihya edecek bir dirilik ve özlemle bekleyiş içinde. Nasıl Eyyüb’el Ensarı taa İstanbul’un peşinden geldi. Aynen öylede Onun manevi mirasıyla bizim neslimizden Eyyübler de bu Arabistan çetesinden veya diğer müslüman ülkelerdeki çetelerden topraklarımızı temizleyeceklerdir.
Bizim bu topraklarda hakkımız vardır bunun bilinmesi gerekir. 400 yıl hizmetkarlığını yaptığımız bu mübarek yerlerin yeniden hizmetkarlığını yapmaya ahdımız olmalıdır.
Zemzem adına da Kabeye üzten bakan neredeyse gölge etmiş estetikten ve mandan yoksun çirkin yüksek yüksek binalar mevcut. Ebrehenin Kabeyi kuşatmaya gelmiş ordusu gibi binalar. Dua ettim Yarab bunlarada bir Ebâbil ordusu gönder diye. Bu inşaatlar sırasında gaflet çetesinin taşeronları dinamit patlatıp “Zemzem”in kaynağını bozmuşlar ve gizli tutmaya çalışıyorlar neredeyse su çıkmayacak seviyeye gelmiş.
Zemzemi kurutanları müslümanları unutunları Allahta yanmış ekine cevirecektir muhakkak.