Bursalı gazinocu Tamer Taylan, 8 Mart 2000'de suç islemek amacıyla örgüt kurma, dolandırıcılık, tehdit ve rüşvet suçlarını işleme şüphesiyle gözaltındayken 3 polis memurunun kendisini dövdükleri, küfür ettikleri ve elektrik uyguladıkları gerekçesiyle dava açtı.
Bursa Ağır Ceza Mahkemesi, polislerin işkence yaptığına karar vererek, polis memurları hakkında on ay hapis cezası verdi. Memurların sabıka kayıtlarının ve aynı suçu yeniden işleme olasılıklarının olmaması nedeniyle hükmün açıklanmasını geri bıraktı.
Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu da üç polis memuru hakkında disiplin cezası vermeye yer olmadığına karar verdi.
Gözaltı süresince işkence gördüğü iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM), başvuran Taylan, polis memurları aleyhine yürütülen ceza yargılamasının uzunluğundan ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından da şikayetçi oldu. Taylan, 100 bin Euro manevi tazminat talebinde bulundu.
Türkiye, AİHM'e gönderdiği savunmasında, ''polis memurları hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS), 'Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz' hükmünü içeren 3. maddesini ihlal etmediğini ve hükmü takip eden beş yıllık süre içinde polis memurlarının kasıtlı başka bir suç işlemeleri halinde hükmün icra edilecek olmasından ötürü polis memurları açısından cezasızlık ile sonuçlanmadığını'' iddia etti.
45 BİN EURO CEZA
AİHM ise bu tür cezaların ertelenmesinin, mahkumiyet hükümlerinin etkisiz kalmasına yol açtığını vurgulayarak, Türkiye'yi mahkum etti. AİHM, Taylan'a manevi tazminat olarak 45 bin 500 Euro ödenmesine karar verdi.
GEREKÇEDEN
Başvuranın şikayetçi olduğu muamelenin ifade almak amacıyla polis memurları tarafından kasten uygulandığı görüşüne veren mahkeme, Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı ile teyit edildiği gibi başvuranın gözaltı süresince dövüldüğü ve başvurana elektrik verildiği sonucuna vardı.
Bu şartlar altında sözü edilen fiillerin ''ciddi ve insafsızca olduğuna, acı çekilmesine ve ızdıraba yol açtığına'' karar veren mahkeme, davaya konu kötü muamelenin AİHS'in (AİHS) 3. maddesi uyarınca işkence olarak kabul edilebileceğine hükmetti.
Mahkeme, bir bireyin polis ya da benzer devlet görevlilerinin gözetimi altında tutulduğu sırada, 3. maddenin ihlaline yol açacak müdahaleye maruz kaldığına dair güvenilir bir ifade vermesi durumunda, devletin, AİHS'in 1. maddesi kapsamında ele alınan ''kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin AİHS'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlamak'' şeklindeki genel görevi kapsamında olay hakkında etkili bir soruşturma yapmasının gerekli olduğunu vurguladı.
Söz konusu soruşturmanın, sorumluların tespit edilmesi ve cezalandırılması ile sonuçlanacak nitelikte olması gerektiğine de işaret eden Mahkeme gerekçesinde şu tespitleri yaptı:
''AİHM'in yerleşik içtihatları uyarınca bunun anlamının, yerel adli makamların uygulanan fiziksel ya da psikolojik eziyeti hiçbir koşulda cezasız bırakmamaları gerektiğidir. Bu yaklaşım özellikle halkın hukuk devletine olan güvenini ve desteğini sağlamak noktasında önem arz etmektedir. Ayrıca kamu makamlarının hukuka aykırı fiillere tolerans gösterdiği ya da gerekli dikkati göstermediğine ilişkin toplumda oluşabilecek kanaatin önlenmesi açısından da gereklidir.
Şüphesiz bu bağlamda hızlı ve titiz hareket etmenin gerekli olduğuna hiç şüphe yoktur. Belirli bir duruma yönelik yapılan bir soruşturmanın ilerlemesine engel teşkil edecek durumların ortaya çıkması olasıdır. Ancak böyle durumlarda kötü muamele iddialarının soruşturulması hususunda yetkili makamlar tarafından verilecek hızlı bir yanıtın, bu makamların hukukun üstünlüğüne uygun hareket ettiklerini gösterme açısından ve hukuka aykırı fiillere tolerans gösterildiği ya da gerekli dikkatin gösterilmediğine ilişkin toplumda oluşabilecek kanaatin önlenmesi açısından gerekli olduğu kabul edilebilir.
AİHM ayrıca, bir devlet görevlisinin 3. maddeyi ihlal eden bir suç islemesi durumunda, bu suç hakkında yürütülen yargılamanın ve yargılama sonucunda verilen hükmün zaman aşımına uğramaması ve bu suçlar açısından af çıkarılmasına izin verilmemesi gerektiğini belirtmektedir. Buna ek olarak AİHM, bir devlet görevlisinin işkence ve kötü muamele içeren suçlarla suçlanması halinde, soruşturma ve yargılama boyunca görevden uzaklaştırılması gerektiğini ve mahkum edilmesi halinde ise görevden alınması gerektiğine vurgu yapmaktadır.''
‘KABUL EDİLEMEZ’
İşkence iddialarıyla ilgili Bursa Cumhuriyet Savcılığı'nın başvuranın ilk şikayetinin ardından yaklaşık bir ay sonra düzenlediği iddianame ile Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açtığını belirten AİHM, ancak polis memurları aleyhine yürütülen yargılamanın 8 yıl 6 ay sürdüğünü hatırlattı. Bu gecikmenin, sorumlu olanların cezalandırılabilmesi için hızlı hareket edilmesi gerekliliğine ters düştüğüne de karar veren AİHM, bu süre zarfında polis memurlarının görevden uzaklaştırıldıklarına, yetkili makamların polis memurları hakkında herhangi bir disiplin kararı aldığına dair bir belirti bulunmadığına işaret etti.
Yargılama sonunda Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nin, polis memurlarının Taylan'a işkence uyguladıklarına karar verdiğini ve hükmün açıklanmasını geri bıraktığını anımsatan Mahkeme gerekçesinde şöyle denildi:
''AİHM içtihatları uyarınca, bu tür cezaların ertelenmesi, mahkumiyet hükümlerinin etkisiz kalmasına yol açtığından, kabul edilemez tedbirler kategorisine girmektedir. Bu hususta, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 231. maddesi ile düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması ilkesi, cezanın infazının ertelenmesinden daha güçlü bir etkiye sahiptir ve suçluların cezadan muaf tutulması ile sonuçlanmaktadır. Bunun sebebi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasının, suçlunun erteleme hükmüne uyması şartıyla, kararı ceza dahil olmak üzere tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırması; ancak cezanın infazının ertelenmesi halinde ne karar ne de karara dayalı mahkumiyetin varlığının sona ermemesidir. Bu nedenle AİHM, incelenen yerel mahkeme kararının, hakimlerin hukuka aykırı ciddi fiillere hiçbir şekilde göz yumulamayacağını göstermekten ziyade, bu tür davranışların sonuçlarını en aza indirmek için kendi takdir yetkilerini kullandıklarını gösterdiği kanaatindedir. Dolayısıyla AİHS'nin 3. maddesi usul bakımından ihlal edilmiştir.''