Türkiye'nin son yıllarda barış için Balkanlar'da yürüttüğü politika, özellikle aralarında 1990'lı yıllardaki savaştan dolayı sorun bulunan ülkelerin ilişkilerinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun çabalarıyla 2009 yılında başlatılan "Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan" ve "Türkiye-Bosna Hersek-Hırvatistan" üçlü danışma görüşmeleri sayesinde Bosna-Hersek, Sırbistan ile Hırvatistan arasındaki sorunların önemli kısmı giderildi.
CumhurbaşkanıAbdullah Gül'ün ev sahipliğinde ilki 24 Nisan'da yapılan Türkiye-Sırbistan-Bosna-Hersek "Üçlü Balkan Zirvesi"nde kabul edilen deklarasyon, Bosna-Hersek ve Sırbistan'ın karşılıklı büyükelçi ataması, Sırbistan parlamentosunun Srebrenitsa katliamını kınaması, Tadiç'in temmuz ayındaki Srebrenitsa anma törenlerine katılması, tarihi adım olarak değerlendirildi.
SIRBİSTAN-BOSNA-HERSEK İLİŞKİLERİNİN GERİLDİĞİ SIRADA 2. ZİRVE
Ortadoğu ülkelerindeki sorunlar nedeniyle uluslararası toplumun dikkatinin Balkan ülkelerinden uzaklaştığı bir dönemde, "Sırbistan-Hırvatistan" ve "Sırbistan-Bosna-Hersek" arasındaki ilişkilerde son zamanlarda gerilimler görülmeye başladı.
Özellikle Sırbistan'ın talebi üzerine son aylarda Bosna-Hersekli ve Hırvatistanlı bazı eski askerlerin yurtdışında tutuklanması, Sırbistan adli makamlarınca iddianameler hazırlanması, gerilimin fitilini ateşledi.
Bosna-Hersek'te ise 3 Ekim'de yapılan seçimlerin ardından devlet seviyesinde hükümetin kurulamaması, Sırp lider Milorad Dodik'in "ayrılıkçı" açıklamaları ve 13 Nisan'da "yüksek yargı organlarının yetkilerinin otonom yapılara devredilmesini" öngören referandum kararı, milliyetçi Hırvatların 10 yıl aradan sonra geçen hafta "Hırvat Milli Meclisi"ni toplayarak "üçüncü entite" istemlerini dile getirmesi ülkeyi "gerilim" içine soktu.
Bosna-Hersek'te yaşayan halkı umutsuzluğa sevk eden, yeniden eski günlere dönme korkusunun yaşandığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün öncülüğünde başlatılan "Üçlü Balkan Zirvesi"nin ikincisinin dün Sırbistan'da yapılması gerilim içindeki insanlar için umut oldu.
Ancak bu zirveye karşı özellikle milliyetçi Sırp ve Hırvatlardan tepki geldi. Zirve öncesi açıklama yapan Lahey'deki mahkemece Bosna'daki savaş zamanında "insanlığa karşı suç işlemekten" yargılanan Radovan Karaciç'in partisi SDS, yapılacak toplantıyı ve bu toplantıda Türkiye'nin yer almasını sert dille eleştirdi.
KARACORCEVA'DAKİ TOPLANTI KADERİN BİR CİLVESİ OLDU
Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç'in ev sahipliğindeki "Balkan Zirvesi"nin Karacorceva'da yapılacak olması toplantı öncesi Bosna-Hersek'te tartışma konusu oldu.
Sırbistan'ın Voyvodina bölgesinde yer alan Baçka Palanka yakınındaki Karacorcevo'da 1991 yılında Sırbistan'ın eski lideri Slobodan Miloşeviç ile eski Hırvatistan Devlet Başkanı Franco Tudzman'ın "Bosna-Hersek'in topraklarını paylaşma konusunda görüşme yaptıkları yer olması" nedeniyle Bosna-Hersek basınında çeşitli eleştiriler yer aldı.
Karacorceva ile ilgili tartışmalara Bosna-Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi'nin Boşnak üyesi Bakir İzzetbegoviç, "Bosna-Hersek'in parçalanmasını planlayanlar artık yoktur. Zamanında hazırladıkları projeleri de yoktur, çünkü bu projeleri eskidi. Bosna-Hersek ve biz ayakta kalmayı başardık. Oraya daha iyi şeyler hakkında konuşmaya gidiyoruz" yanıtını verdi.
Hırvat üye Jelyko Komşiç ise toplantının yeriyle ilgili, "Karacorceva'da bu kez düzenlenecek bu toplantı, geçmişin 'vampirlerine' istediklerini yapamadıklarını göstermek için yapılacak" açıklamada bulundu.
Sırbistan Devlet Başkanı Boris Tadiç de dün yapılan zirvenin ardından yaptığı açıklamada, toplantının yeriyle ilgili tartışmalara, "Eski Yugoslavya döneminde bu konutta hem iyi hem de kötü kararlar alındı. Eğer o şekilde değerlendirme yaparsak her yerde sakınca bulabiliriz ve buluşmak için uygun yer seçmemiz çok zor olur" karşılığını verdi.
"Bosna Hersek'teki Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik'in referandum kararıyla" ilgili olarak, Tadiç'in "Sırbistan, Bosna Hersek'in dağılmasına yol açacak hiçbir referandumu desteklemeyecek" açıklamaları özellikle Bosna-Hersek'te büyük takdir topladı.
Siyasi analistler, toplantıda alınan "Hiçbir ülkenin başka bir ülkenin içişlerine karışmaması" konusundaki prensip kararıyla Bosna-Hersek'in toprak bütünlüğüne ve birliğine yapılan vurgunun çok önemli olduğuna işaret etti.
DODİK'İN PLANLARI BOZULDU
Siyasi analistler, Bosna-Hersek'te özellikle 3 Ekim'deki seçimlerin ardından halen devlet seviyesinde hükümetin kurulamamış olmasının, Sırp lider Milorad Dodik'in "ayrılık" söylemleri ve "devlet seviyesindeki yargı organlarının yetkilerini otonom yapılara devredilmesi yönünde" aldırdığı referandum kararının ve milliyetçi Hırvatların "üçüncü entite" söylemlerinin son zamanlarda ülkeyi büyük gerilim içine soktuğunu ifade etti.
Özellikle Milorad Dodik'in milliyetçi Hırvatlarla işbirliğine girişerek, onları "üçüncü entite" konusunda "tahrik" etmesiyle dikkatleri başka yerlere çektiğini ifade eden siyasi analistler şöyle konuştu:
"Dodik, bu sayede dikkatlerin Hırvatlarda olduğu bir dönemde, bağımsızlık için çeşitli hamleler yapıyor. Dodik, bu hamlelerini yaparken de Sırbistan'dan destek alacağını umuyordu. Ancak dün yapılan Balkan Zirvesi, Dodik'in bu planlarını bozdu. Çünkü destek bulacağını umduğu Sırbistan, ülkenin birliğini tehlikeye atacak hiçbir girişime destek olmayacağını açıkladı."
SIRBİSTAN'DAKİ SEÇİMLER BÖLGE BARIŞI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Siyasi analistler, Sırbistan'da 17 partinin koalisyonuyla oluşan ve 2 Boşnak partisinin de iki bakanla temsil edildiği AB yanlısı hükümetin ekonomik krizle mücadelede başarısız olmasının, özellikle milliyetçi ve radikal partilerin işine yaradığını belirtti.
Muhalefetteki milliyetçi partilerin ülke genelinde erken seçim talebiyle düzenledikleri eylemlerin ekonomik krizden etkilenen Sırp halkından da destek bulduğuna dikkati çeken siyasi analistler, şu yorumda bulundu:
"Özellikle erken seçim talebiyle bir süredir açlık grevinde bulunan ana muhalefet partisi Sırp İlerleme Partisinin (SNS) Genel Başkanı Tomislav Nikoliç, AB karşıtı söylemleriyle biliniyor. AB karşıtı bir yönetimin Sırbistan'da iktidara gelmesi, bölgede barış adına yürütülen çabalara büyük darbe vurur. Bu da özellikle bölgedeki barışı tehlikeye atar."
Siyasi analistler, bölgedeki ülkelerin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmesini tehlikeye atacak gelişmelere uluslararası toplumun izin vermeyeceğini, bölgedeki ülkelerin AB ile bütünleşme sürecinin korunacağını umduklarını vurguladı.