Diler'in çarpıcı açıklamaları kamuoyunda geniş yankılar yaratacak şekilde...Diler kitapta olmayan ikinci kitabı için bıraktığı önemli bilgileri de bu röportajında yer verdi.Özellikle çok önemli bir Amerikalı yetkilinin sözleri ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün takmış olduğu papyon ile ilgili mesajı açıklıyor.
Diler ile yapılan röportajdan önemli başlıkları sizinle paylaşıyoruz...
Bu çok değişik bir kitap sevgili Ergün…
Adını sen koy…
Adını koymuşsun zaten; Şato… Ama şöyle söyleyeyim, okuduğumda biraz politik gerelim, biraz ezoterizm, biraz Da Vinci şifresi, biraz da komplo teorisi harmanlaması sezdim. Ortaya çıkan da neredeyse best seller… Ama sanırım okuyucuyu en çok çeken, bazı şeylerin gerçek olduğunu hissetmesi. Daha önce böyle bir kitap yazılmış mıydı Türkiye’de?
Bana göre bu Cumhuriyet tarihinin kendi alanındaki ilk ve tek kitabı oldu…
Ne anlamda söylüyorsun bunu?
Eğer devamını yazarsam şunu söyleyeceğim. 2006 yılında ilk kez Türk devleti Türklere geçti… Bu kitap 1993-96 sürecini anlatıyor.
Bir dakika… Ben okudum, ne demek istediğini anlıyorum ama sen okumayanlar için açıklasana bu cümleni…
Romandaki ana fikir şu; 11 Haziran 1944’den beri Türkiye’yi Türkler yönetmiyor… İkinci kitapta, benim romanımın kahramanı Affan ve ekibi 2006’ya tekabül eden yılda Türk devletini geri alıp Şato’yu yıkacaklar. Çünkü Şato’nun sırrını ele geçirdiler.
Oraya geleceğiz ama önce şunu açıklığa kavuşturalım. 11 Haziran 1944’te yani İsmet İnönü döneminde Türkiye, ABD Kulvarı’na giriyor. 1952’de Bayar ve Menderes iktidarı başlarken Türkiye’nin NATO’ya dahil olmasıyla da ivme kazanıyor. Bunu biliyoruz ama senin kitabında Mossad’ın Ankara’daki şefi, “Türkiye’yi Amerika-Mossad işbirliği ile biz yönetiyoruz” diyor.
Bu eksenden çıkmak isteyen her devlet adamının başı derde girmiştir. Menderes’in asılmasını da böyle değerlendirmek lazım.
Özal’ın şüpheli ölümünü de böyle değerlendiriyorsun…
Aynen öyle… Neden ikisi de adı VATAN olan caddede yatıyor bir düşün?
Düşünelim ve gelelim en büyük iddiaya… Özdemir Sabancı da aslında Mossad’ın bir kadın ajanı - kitaptaki kod ismiyle Sara- tarafından öldürülüyor…
Sabancı cinayetini bu yapının işlediği son cinayet olduğu için buna bağlıyorum.
Şimdi bütün bunları gerçekmiş gibi anlatıyorsun. Bu iddialar birer komplo teorisi mi, kitabın kahramanlarının gerçekleri mi yoksa Ergün Diler’in bildiği bir şeyler mi var?
Ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu bunu okuyucuya bırakıyorum. Zaten girişinde, “Bu kitapta geçen kişi ve olaylar hayal ürünüdür. Ya gerçek olsalardı?” diye yazıyor.
Bu ciddi konulara döneceğiz ama ben de okurlarımı düşünüp biraz da romanın bestseller havasına girmek istiyorum. Kahramanın Affan…
Affan şu anda yaşayan biri. Sadece ismini değiştirdim…
Hocam gerçekten var mı böyle bir kahraman? Adam cesur, yakışıklı, piyano çalıyor, klasik müzik dinliyor, sırası gelince soğukkanlılıkla insan öldürüyor ve vatansever…
Var, aynen öyle…
Vallahi adam roman kahramanı olarak doğmuş o zaman…
Gerçeğe çok yakın olduğunu söyleyebilirim. Ama kitapta biraz abartmış olabilirim…
Bazı şeyleri de çok detaylı yazmışsın. Mesela neden Affan’ın kot pantolonunun kıçında cep yok?
Amma dikkatli okumuşsun…
Okumaz mıyım. Kitap hakkında en büyük eleştirim şu: Cep patlamıyor…
O ne demek?
Anton Çehov “Eğer oyunun başında bir silah göstereceksen sonunda mutlaka patlatmalısın” dermiş. Senin Affan’ın ceplerinden bir daha söz edilmiyor…
Anton da sen de acele etmeyin, ikinci kitapta ne işe yaradığını göreceksiniz ‘olmayan o cebin!’
Peki, Affan farkında olmadan Amerikan-İsrail ve Türk’lerden kurulu Şato teşkilatının bir gizli örgütü tarafından mı kullanılıyor!
Bir çok insan bu tomografisini çektiğimiz yapı tarafından kullanılır ve farkında olmazlar. Haluk Kırcı, TİP’li yedi genci öldürdüğü zaman çok iyi bir iş yaptığını düşünüyordu. Şimdi günah çıkartıyor. Bilemezsin kimin kullandığını. Çünkü vatan, millet, Sakarya, din iman gibi motivasyonlarla her an kullanılabilirsin.
Sanmam, benim motivasyonlarım bunların işine gelmez. Şimdi en merak ettiğim noktaya geliyoruz; Şato hayali bir merkez herhalde?
Hayali değil aslında…
Nasıl değil… Laser ışınlarıyla tepe açılıyor, içine girilip şehrin altına doğru on kat iniyorsun, bir bakıyorsun Louvre müzesine taş çıkartan sanat eserlerinin bulunduğu kata çıkmışsın filan…
O tabii biraz romanın abartması ama şu var. Şimdi adını açıklayamayacağım çok önemli bir Amerikalı, çok önemli bir Türk’e şunu söylüyor , “Washington’dan vazgeçeriz, Ankara’dan vazgeçmeyiz” Şato dediğimiz Ankara’daki gizli Beyaz Saray.
Bunlar devlet üstü gizli bir gurup yani… Ama sonuçta ABD’ye bağlı olmalı ki, yeni katılan üyeyi Amerikan anayasasına el bastırarak aralarına alıyorlar.
Bilirsin Ankara’da ‘devletin kırmızı kitabı’ diye bir kitaptan söz edilir. Kırmızı kitap Amerika’nın anayasasıdır. Kimse farkında değildir bunun… Şato’da 41 eleman var Türkiye’yi yöneten…
Bu 41 kişinin kimi Amerikalı, kimi Türk, kimi İsrailli…
Evet, önemli olan şu; Türkiye’de ‘1 numara’ kaç yıldır konuşuluyor ve üzerine kitaplar yazılıyor ama hepsi hikaye. 1 numara Amerikalıdır.
Bu yapının Ergenekon olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun?
Bu yapı onlarca kolu kullanıyor. Bunlardan biri Ergenekon. Türkiye’nin anlaması gereken de bu nokta zaten. Ergenekon, şubelerden biri. Bu yapının içinde iş adamları var, basın var, sanayici var…
Şato’nun 41 kişisi arasında mı bunlar?
Hayır kullanılanlar arasında. Çünkü sistemi ele geçirdiğinde buralarda adamlarının olması gerekiyor. Şato maalesef doğru… Biz bu yüzden hiçbir zaman belimizi doğrultamıyoruz. 80’lerde Asala’yı indiriyorsun PKK kalkıyor. Bu yapı yüzünden kendi kendimize bırakılmıyoruz. Çünkü bu devlet kurulmuşsa öyle ya da böyle ilerleyecek…
Peki Mossad’ın Ankara merkezindeki bilgisayar ağı ile tüm Türkiye’yi kontrol ettiği doğru mu?
Evet hatta İstanbul’da da var. Mesela pek çok kişi bilmez, Sakarya-Adapazarı-Hendek üçgenindeki cinayetlerde hep bizim Sara’nın parmağı vardır.
Kitaptaki Mossad ajanı kadın yani…
Sara, bütün mafya babalarını toplayıp ‘hilalli altın tespih’ hediye eden bir Mossad ajanı. Bütün istihbarat dünyası Sara’yı bilir. Şu anda Kafkasya’da görevli.
Adı Sara değil tabii… Ama hoş bir kadın anlattığına göre. Öte yandan sen Sara’yı Fehriye Erdal’ın yerine koyuyorsun. Çünkü kitaba göre Özdemir Sabancıyı öldüren de o…
Fehriye Erdal, İsmail Akkol, Mustafa Duyar’ı Sabancı suikastının katil zanlısı olarak tanıdık. Bu üçü muhtemelen öldü. Mustafa Duyar hapiste öldürüldü. Fehriye Erdal’ın yurt dışında öldürüldüğü haberi yayıldı, İsmail Akkol’un kaderini kimse bilmiyor. Ben Selçuk Parsadan ölmeden önce röportaj yapmıştım. Hapishanede Mustafa Duyar’ın kendisine ne söylediğini anlatmıştı.
Ne anlattı?
Onlar bende kalsın ama olay şu; Mustafa Duyar masum aslında
Yani bunlar piyon olarak kullanıldı. İş de Mossad’ın işi…
Mossad’dan çok Şato’nun işi… Belki onlar oraya başka bir iş için gönderildiler ve üzerlerine yıkıldı cinayet.
Kitabın iddiası bu… Bir de Şato yöneticileri yuvarlak masada oturuyorlar. Yuvarlak masa şövalyelerine mi gönderme yapıyorsun.
Evet… Masonik bir gönderme…
Şato’ya yeni katılan üye hem Amerikan anayasası hem siyon kılıcı üzerine yemin ediyor. Siyon kılıcı da mı masonluğu temsil ediyor.
Evet zaten burada da üst düzey bir masonik yapılanma söz konusu… Tüm detaylar ikinci kitapta...
Kitabın sonu nasıl bitecek diye heyecanla berklerken bizi ortada bırakıverdin bir anlamda. Affan sırrı çözdü ama bize söylemedi ve Şato’yu da yerle bir etmedi…
İkinci kitaba saklıyor herhalde…
Affan, ‘Türk Devletini yeniden ayağa kaldıracak bir sırla’ şato’dan ayrılıyor sonunda. Nedir bu sır, ikinci kitaba kadar beklemesek de biz bize konuşsak!
Şu kadarını söyleyeyim, 16 Mayıs 2008… Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İngiliz Kraliçesi’ni ağırlıyor. İlk defa o gün smokin giyip gri papyon takıyor. O gün İngiliz Kraliçesi yeni Türk devletini tanıdığını söylüyor. Ondan sonra da camiye gidiyor.
Affan’a bak eli nerelere uzanmış adamın? Peki başka nelere dikkat çekmek istedin?
En önemlisi bu kitap, okuyan insanın resmi tarih ezberini bozuluyor. Okuyucunun şunu düşünmesi istedim; Birkaç yıldır neden türbülans geçiriyor bu ülke. Neden arınmak istiyor? Mesela Ergenekon savcısı Öz giderken, “Merkez komutanlığına desteklerinden dolayı çok teşekkür ederim” diyordu. Okuyucu düşünsün bunu…
Ben de düşünüyorum da pek çıkaramadım.
Ya ülke bu dönemde belli başlı güç odaklarından arınıyorsa? Ya artık tamamen yerel güçler bu ülkeyi yönetecekse? Ve birkaç yıldır bunun hazırlığı yapılıyorsa?
Ben kafayı hala Şato’ya taktım. Yıkıldı mı?
Şato 2006 yılında yıkıldı.
2006’dan sonra Türkiye kendi ayakları üzerinde duruyor yani…
Öyle…
Anlaşılan her şeyi Affan’a borçluyuz… Durumumuz hakkında bizleri bilgilendirdiğin için sana da teşekkürler usta… Bir de okur merak eder şimdi; Roman ne zaman diziye çekilecek?
İkinci kitabımın hazırlığı içerisindeyim.Dizi olayı her an sürpriz olabilir.